Suriye bize eyalet olur mu?

BAŞBAKAN’ın Suriye ve Libya ile ilgili tavrını anlatırken kullandığı yaklaşıma, siyaseti yakından takip eden bir dostum dikkat çekti,

"Dinledin mi, bilmiyorum, Başbakan Libya’dan bahsederken ‘Uluslararası sorun’ dedi, Suriye’den bahsederken ise ‘O bizim iç meselemiz’ dedi" diyerek,

Başbakan’ın bu konuşmasına dikkat etmemiştim,

Fakat eğer öyle dediyse, benim birkaç gün sonrası için düşündüğüm bir yazıyı bugün yazmam farz oldu,

Suriye’nin oldukça gergin bir süreçten geçişini hep birlikte izliyoruz,

40 yıllık bir baskı rejiminin sonunda, ülke çatırdıyor,

Genç Başkan Esad ise kendi anlayışının dışında bir yönetim üslubunu "baba mirası" olarak sürdürmek zorunda gibi duruyor,

Beşar Esad’a kalsa ülkede pek çok reform yapacağından kuşkum yok ama yine "baba yadigârı" yakın çevresinin buna izin vermediğini Suriye’ye yaptığım ziyaretlerden ve Beşar Esad’la yaptığım görüşmelerden biliyorum, Öcalan’ın yakalanmasından ve Beşar Esad’ın işbaşına gelmesinden sonraki süreçte Türkiye, Suriye ile ilişkilerini çok güzel yönetti,

İlk adım Sezer’le atıldı,

Başbakan Erdoğan ise sonraki adımları oya gibi işledi,

Yıllar önce de yazdığım gibi, "Suriye artık neredeyse Türkiye’nin bir eyaleti" gibi oldu,

Şimdi görünen o ki, Suriye’de mevcut yönetim anlayışı dikiş tutmayacak,

Normalizasyon hayli güç görünüyor,

Beşar’ın kalması zor, Beşar’ın gitmesi halinde ülkenin kontrolü daha da zor,

Eğer Başbakan Erdoğan, benim düşündüğüm ve daha önce pek çok konuşmada paylaştığı şeyi düşünerek, "Suriye bizim iç meselemiz" dediyse buna önem atfediyorum,

Çünkü bana göre de Suriye bizim iç meselemiz,

Çünkü Ortadoğu’da durumun sakinleşmesi için bence Suriye’nin önümüzdeki dönemde Türkiye’ye bağlanması gerek,

Diyeceksiniz ki, "Daha neler",

Hiç de öyle değil,

Suriye bölgede Türkiye’ye en fazla benzeyen ülkelerden biri,

Etnik yapısı, din yapısı, kültürel özellikleriyle Türkiye’ye çok uygun,

Üstelik de Türkiye ile ciddi bir "akrabalık" ilişkisi var,

Türkiye’ye bağlanacak bir Suriye, demokratikleşme sürecini çok daha hızlı bir biçimde tamamlar,

Normalleşmesini kazasız belasız atlatır ve Ortadoğu dengeleri açısından dünya büyük bir rahatlama yaşar,

Tabii bunu sadece Suriye ile ilgili olarak düşünmek gerekmiyor,

Başka birtakım çözümlemeler de üretilebilir,

İsterseniz bunu da pazar günü geniş geniş konuşuruz,

 


19 Mayıs böyle mi kutlanır

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının biçiminden bana artık gına geldi,

Herhalde Atatürk’ümüz hayatta olsaydı o da bu kutlamalardan hiç memnun olmaz, "Yeter be" derdi,

Benim çocukluğumdan beri, 40 yıldır aynı şey,

Gençler stadyuma toplanır,

Kızların rengârenk giysileri, erkeklerin yakışmamış kılıkları ile anlamsız hareketler yapılır,

Askeri liseler kule yapar,

Gençler hoplar zıplar,

Beden eğitimi öğretmenleri sanki büyük bir iş yapıyormuşçasına pozlarla gençlerin anlamsız beden eğitimi hareketlerini yönetir, Tribünlerde Doğu Bloku ülkelerinden öğrendiğimiz kartonlarla desen oluşturma gösterileri yapılır,

Sonra herkes evine gider,

Yahu adı üzerinde bunun ismi Gençlik ve Spor Bayramı, Bu mu spor, bu mu gençlik!

Birisi çıksa da değiştirse şunu,

Hakiki bir gençlik ve spor festivaline dönüştürse,

Liseler ve hatta üniversiteler arası spor müsabakalarının yapıldığı bir hafta haline gelse,

Yurtdışından önemli sporcuların ve çeşitli branşta takımların gelip Türkiye’de maçlar yaptığı, NCAA takımlarının Türk üniversite takımlarıyla oynadığı, ünlü atletlerin gelip Türk sporcularla yarıştığı bir şenlik haline gelse,

Büyük takımlarımızın genç sporcularının turnuvalar düzenlediği etkinlikler olsa, 19 Mayıs törenleri gençler için angarya olmaktan çıkıp gerçek bir spor etkinliğine dönüştürülse,

Daha iyi olmaz mı?

 


Belagat

BAŞBAKAN Erdoğan’ı gözü kapalı dinlesem önündeki prompter denilen ekranlara bakarak mı konuşuyor, yoksa irticalen mi konuşuyor hemen anlıyorum,

Prompter’dan konuşurken "daha demokrat", irticalen konuşurken "daha milliyetçi",

Prompter’dan konuşurken "daha kucaklayıcı", irticalen konuşurken "daha ayrımcı",

Prompter’dan konuşurken "daha detaycı", irticalen konuşurken "daha üstünkörücü",

Prompter’dan konuşurken "daha hukuki", irticalen konuşurken "daha kalbi",

Öyle de konuşsa, böyle de konuşsa çok iyi konuştuğu kesin,

Benim tanıdığım en iyi hatip olduğu kesin,

Ama irticalen konuştuğu zaman "kestirmeden" gittiği için söyledikleri başını ağrıtıyor,

Mesela dünkü gazetelerde çıkan sözleri,

Tutuklu emekli General Engin Alan için, "Ayağa kalkmadı bedelini ödedi, gereği yapıldı" diyor,

Bunun "basit anlaşılması" şu:

Ayağa kalkmadı, tutuklandı,

Oysa böyle bile olsa Başbakan bunu söylemeyecek kadar akıllı bir adam,

Onun demek istediği şu: "Ayağa kalkmadı; çünkü bizi kaale almıyor, gidici olduğumuzu düşünüyordu, Ama biz kalıcı olduk ve onu terfi ettirmeyip emekli ettik, Şimdi de darbecilikten tutuklu,"

Ama bunu kestirmeden söylüyor,

Ortaya ayağa kalkmadığı için tutuklandığı şeklinde asla unutulmayacak ve davayı bile etkileyebilecek bir izlenim çıkıyor,

Başbakan’ın en önemli gücü belagati,

Ama galiba aynı zamanda en büyük zafiyeti de,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Hâkimler, kızlarını Ayşe Paşalı’nın yerine koyabildikleri zaman

Erişilebilirlik Araçları