Prim değil taktik

– Gerilimin ana nedeni Arda’nın, Terim’in antrenman anlayışıyla ilgili eleştirileri. Arda daha fazla taktik antrenman yapılmasını, rakibe göre antrenmanların farklılaştırılması gerektiğini savunuyor ve bunu Terim’e söylüyor. Terim’den “Sen kendi işine bak” yanıtını alıyor

– Arda taktik eksiklere itirazını sürdürüyor. “En azından bunları takım olarak konuşup tartışalım” diyor. Terim ise Arda’nın bu konuları Federasyon yönetimi ile konuştuğuna inanıp, Arda’ya haddini aştığı yolunda imalarda bulunuyor

– Arda, prim konusunda Terim’e “Biz milyon Euro’lar kazanıyoruz, sonra ödense de olur. Ama Milli Takım çalışanları öyle değil. Önce onların parası ödensin” diyor. Terim bu nedenle Arda’ya bozuk atıyor

– Burak’ın ailesinin Antalya’ya gelip doğum kutlaması yapmak istemesi de bir başka sorun olarak ortaya çıkıyor. Bu havayla Fransa’ya gidiyorlar ve sular orada da durulmuyor.

– Arda’yı açıklama yapmaya iten ve birçok futbolcuyu delirten ise Terim’in “şeref” sözleri. Terim o sözleri söylemese Arda asla bir açıklama yapmayacaktı. Ama bu suçlama gelince diğer futbolcular adına da Arda’ya görev düştü.

2

TERİM’İN KELLESİ GİDEBİLİR

– Fatih Bey, haftaya damgasını vuran bir tartışmayla başlayalım. Arda ve diğer milli yıldızlar, bir kez daha Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim tarafından kadroya çağrılmadılar. Arda’nın İspanya’daki form durumu da dikkate alındığı zaman haklı bir tartışma başladı. Sizce bu olay nereye varır?

– Bence bu olayın sonunda Terim’in, Türkiye Futbol Direktörlüğü meselesi masaya yatırılır ve Terim’in kellesi gidebilir, hatta gider. Çünkü bu durum kabul edilebilir bir durum değil. Gerçi pek çok ülkede milli takıma çağrılmayan yıldızlar oluyor ama bu tarz bir şey pek görülmüyor.

– Siz böyle bir gelişmeyi tahmin ediyor muydunuz? Yani Arda’nın Milli Takım’a çağrılmayacağını.

– Açıkçası Terim’in bu kadar kendi duygularının esiri olacağını ve akılcılıktan uzaklaşacağını tahmin etmiyordum. Ama Milli Takım açıklanmadan önce şans eseri Federasyon yöneticilerinden biriyle beraberdim. Laf arasında bunu sordum. “Bildiğim kadarıyla Arda’yı almıyor. Hakan Balta ve Caner’i alabilir ama Arda yok galiba” dedi. Durum giderek daha vahim bir hal almaya başladı.

– Siz bu konu hakkında çok şey biliyorsunuz gibi bir hava sezdik. Bu kan davası nereden başladı. Sormamızın nedeni şu. Herkes karnından konuşuyor ama biliyoruz ki, siz ya bildiğinizi söylersiniz ya susarsınız. Burada bildiklerinizi paylaşmak istemiyor musunuz?

– Ben başından beri bu mesele çözülür diye umdum, ortamı daha fazla germemek için bir şey söylemedim. Avrupa Şampiyonası sırasında ilk maçtan önce “Milli Takım’da matem havası var” diye yazdığımı hatırlarsanız, bazı şeyleri bildiğimi anlarsınız. İsterseniz bildiklerimi ve olayın buraya nasıl geldiğini satır satır anlatayım. Her şeyi bilmiyorum muhtemelen ama çok şeyden haberim var.

ARDA’DAN TERİM’E: BEN GEREKİRSE SİMEONE VE ENRİQUE İLE DE TARTIŞIYORUM

– Anlatın da okurlar da öğrensin bildiklerinizi…

– Olayların başlangıcı aslında Antalya kampı ama ondan öncesi de var. Terim’le Arda arasında bir süredir bir gerilim yaşanıyor. Gerilimin ana nedeni Arda’nın, Terim’in antrenman anlayışıyla ilgili eleştirileri. Arda daha fazla taktik antrenman yapılmasını, rakibe göre antrenmanların farklılaştırılması gerektiğini savunuyor ve bunu Terim’e söylüyor. Mesela “Hocam duran top çalışmamız lazım” falan diyor. İspanya, Hırvatistan gibi güçlü rakipler karşısında duran topların Türkiye için çok önemli olduğunu belirtiyor. Terim’in buna yanıtı “Sen işine bak” oluyor. Arda bu duruma bozuluyor. “Ben Simeone ile de Luis Enrique ile de gerekirse tartışıyor, konuşuyorum. Onlar böyle yanıt vermiyor” deyince Terim çok bozuluyor. Sonrasında da Arda ile Terim arasında antrenman yeleğinden kaynaklanan bir sorun daha yaşanıyor ama asıl mesele yelek değil. Öncesinde bunlar var. Bu konular Fransa’ya kadar kapanmıyor ve Fransa’da zirve yapıyor. Terim, Arda’nın otoritesine karşı çıktığını ve takıma da etki ettiğini düşünüyor.

 

ARDA, ‘GEREKİRSE ARAMIZDA TOPLAYALIM’ DİYOR

– Prim konusu yok mu işin içinde?

– Var olmaz olur mu ama herkesin bildiğinin aksine prim mevzuu futbolcuların primleri ile ilgili değil. Milli Takım çalışanlarının primleri söz konusu. Arda ve bazı futbolcular Milli Takım çalışanlarının primlerinin bir an önce ödenmesini istiyorlar. “Biz milyonlar kazanıyoruz ama bu arkadaşların gelirleri bizim gibi değil. Bizim alacağımız primler sonra ödense de olur ama bu arkadaşların primleri ödensin. Gerekirse biz aramızda toplayıp ödeyelim” diyorlar. Terim buna çok bozuluyor. Bu yüzden Arda’ya bozuk atıyor. Burak’ın ailesinin Antalya’ya gelip doğum kutlaması yapmak istemesi de bir başka sorun olarak ortaya çıkıyor. Bu havayla Fransa’ya gidiyorlar ve sular orada da durulmuyor.

 

BEN OLSAM ÇAĞIRIR, KONUYU KAPATIRDIM

– Siz Terim’in yerinde olsaydınız ne yapardınız?

– Yerinde değilim ve böyle bir şeyi söylemek zor ama ben 63 yaşında olsam 25 yaşında çocuklarla sidik yarışı yapmam diye düşünüyorum. Derwall’in yıllar önce bana söylediği bir cümle vardır; “Eğer top peşinde koşuyorsa, 40 yaşında bile olsa ruhu çocuktur” derdi, toprağı bol olsun. Bunlar haşarı çocuklar. Terim çağırıp konuşsa, tatlı sert bir fırça çekse bile gıkları çıkmaz ve hemen barışırlardı. Arda’yı takıma çağırsaydı sorun bitmişti ve ben olsam teknik direktör ya da futbol direktörü mü her ne haltsam, çağırır, konuyu kapatır ve kan davası izlenimi vermezdim.

 

MİLLİ OYUNCULAR DEMİRÖREN’E KIZGIN

– Bu futbolcular Terim’e kızgın mı?

– Hayır, değiller. Emin olun değiller. Terim çağırıp başlarını okşasa, iki sohbet etse mesele kapanır gider. Hepsiyle konuşmadım ama Terim’den daha çok Federasyon yönetimine ve Federasyon Başkanı’na kızıyorlar. Başkan Yıldırım Demirören’in devreye girip bu meseleleri çözmesini, barışı sağlamasını, uzlaştırıcı olmasını ummuşlar ama Yıldırım Demirören oralı bile olmamış anladığım kadarıyla. “Bu bir kriz ve Başkan’ın el koyması lazım. Bizi veya hocayı tutması gerekmiyor ama sorunu çözmek için bir şeyler yapması gerekiyor” diye düşünüyorlar. Terim’in de kendilerinin de egoları olabileceğini biliyorlar. Özellikle Terim’in egosunun hepsi farkında ama bunu dert ettikleri yok. Federasyon’un konuya ‘yokmuş’ gibi davranmasına, deve kuşu gibi başını kuma gömmesine kızıyorlar. Benim bildiklerim bunlar. Tabii işin siyasi tarafı var mı, başka hesaplaşmalar söz konusu mu onu bilemem! Ama çözülmek istenirse mesele çok kolay çözülür.

 

‘ARKANDAN İŞ ÇEVİRMEM’

– Fransa’da neler oldu?

– Arda’nın taktik antrenman konusunda konuşması Terim’i çileden çıkarıyor. Arda ise taktik eksiklere itirazını sürdürüyor. “En azından bunları takım olarak konuşup tartışalım” diyor. Terim ise Arda’nın bu konuları Federasyon yönetimi ile konuştuğuna inanıp, Arda’ya haddi aştığı yolunda imalarda bulunuyor, bu mevzuları Federasyon’a ve daha üst makamlara taşımakla suçluyor. Arda ise Terim’e “Ben asla senin arkandan iş çevirmem” diyor bildiğim kadarıyla. Hocanın belirlemediği primler konusunda bazılarının Arda’ya danıştığını, Arda’nın ise “Hoca ile konuşun. Ben bu işlere karışmam” dediğini biliyorum. Sonuçta futbolcuların bir bölümü Arda’yı haklı buluyor, bir bölümü ise sessiz kalıyor. Hırvatistan maçında ipler kopuyor. Turnuva sonrası Terim’in futbolcuları suçlayan açıklamaları futbolcularda büyük tepkiye neden oluyor. “Kazandığımız zaman Terim kazanıyor, kaybedildiği zaman biz suçlu oluyoruz bu nasıl iş” diyorlar. Sonunda Terim faturayı birkaç futbolcuya kesiyor. Arda’yı açıklama yapmaya iten ve birçok futbolcuyu delirten ise Terim’in “şeref” sözleri. Terim o sözleri söylemese Arda asla bir açıklama yapmayacaktı. Ama suçlama gelince diğer futbolcular adına da Arda’ya görev düştü.

 

GALATASARAY DOĞRU BİR İŞ YAPIYOR

“Florya ve Riva’nın değerlendirilmesi gerekiyordu. Tek tedirginliğim Türk ekonomisinin ve buna bağlı olarak konut sektörünün düşüşte olduğu bir döneme girmiş olmamız. Yoksa yapılan iş doğru.”

– G.Saraylılar sizin söylediklerinizi olumlu ya da olumsuz önemsiyor. Florya ve Riva’nın satılması ya da bu arazilerin değerlendirilmesinde Emlak Konut ile iş birliği yapılması konusu bu ay içinde genel kurula geliyor. Sizin düşünceniz nedir?

– Bu arazilerin değerlendirilmesi gerekiyordu. Tek tedirginliğim Türk ekonomisinin ve buna bağlı olarak konut sektörünün düşüşte olduğu bir döneme girmiş olmamız. Yoksa yapılan iş doğru. Bunu 2. başkanlığım döneminde biz de yapmak istedik. Bizim projemiz biraz farklıydı. Florya ve Riva’yı, Ali Sami Yen’in Mecidiyeköy’deki arazisini ve birkaç başka gayrimenkulümüzü bir GYO içinde şirketleştirip halka açacak ve yüzde ellisinden yaklaşık 300 milyon dolarlık bir gelir yaratacaktık. Daha sonra Özhan Canaydın bu projeyi askıya aldı, daha doğrusu iptal etti. Bana da “Böyle abidik gubidik işlerden anlamam ben. Böyle şirket mirket işlerine Faruk’la senin kafan basar. Ben yapmam böyle şeyler” dedi. Şimdi farklı bir yöntem izleyecekler galiba ama buraları değerlendirmek çok doğru bir hareket.

– Peki, nasıl bir yol izlenecek?

– Bak işte mesele burada. Nasıl bir yol izleneceğini bilmiyorum. Geçen gün yemekte Başkan Özbek de yanımıza uğradı. ‘Bu işe destek vermeniz’ lazım dedi. Vereceğiz tabii ama nasıl bir yöntem, nasıl bir değerlendirme, onları görmemiz lazım. Genel kurula anlatılması lazım. Bence genel kurul bu konuda bilgili ve yetkin isimlerden bir komisyon kurmalı. Öyle aylarca değil, 1 hafta 15 gün içinde bir rapor hazırlayacak bir komisyon. Sonra da bu genel kurul tarafından onaylanmalı veya reddedilmeli. Benim kafamı karıştıran, Başkan’ın “Bu projeye hayır derseniz maaşları bile ödeyemeyiz” demesi oldu. Çünkü bu projenin nakde dönmesi en az 3-4 yıl. Bunu kendisine de sordum. Anlattığı kadarıyla sözleşmeyi bankalara satacak ve nakit girdisi sağlayacak. Bu da olabilir, önemli olan hangi şartlarda sattığı ve gelen paranın nasıl kullanılacağı. Tabii yeniden borçlanmamak için de kulübün nasıl yönetileceği.

NAZİFOĞLU MUHATABIM DEĞİL

– Galatasaray’ın profesyonel yöneticisi olan Nazifoğlu yine size saldırdı. Donk’un pazarlığını siz yapmışsınız!

– Bu kişi benim muhatabım olacak düzeyde değil. Merak eden, Donk’un pazarlığını kimin yaptığını Başkan Dursun Özbek’ten öğrenebilir. Yalancılık kötü bir huydur.

 

F.BAHÇE’DE BARİZ DÜZELME VAR

– Ligdeki duruma ne diyeceksiniz? Beşiktaş son dakikada kazandı. Galatasaray korku dolu bir maçtan iki farklı galibiyetle ayrıldı, Fenerbahçe ise iyi oynamaya başladı gibi görünüyor ama bunu lige yansıtamıyor.

– Herkes herkesi zorluyor. Beşiktaş 93. dakikada galibiyete ulaştı. Galatasaray da ilk hafta aynı şeyi yaşamıştı. Ama Beşiktaş’ın çok pozisyonu vardı. Kötü oynamadılar. Fenerbahçe’de bariz bir düzelme var ve sanki bu çıkış sürecek gibi. Tabii belli de olmaz ama şurası kesin ki, size iki hafta önce söylediğim gibi ilk birkaç haftada Fenerbahçe’nin potadan çıktığını söylemek doğru değil. Osmanlı maçında çok iyi bir 2. yarı oynadılar. Kazanabilirlerdi. Üstelik rakibin puan almasını sağlayan penaltı, penaltı değilmiş gibi duruyor. Sonuçta Galatasaray ve Beşiktaş’la aralarında iki maçlık bir fark var. 6 puan. 6 puanın bu aşamada çok da önemli olmadığını biliyoruz. Fenerbahçe son maça kadar şampiyonluğun adayı olacak düzeyde bir camia. Asıl felaket Trabzonspor’da. Yönetim iyi, taraftar sakin, kadro iyi, hocanın iyi bir kariyeri var ama sonuçlar berbat.

 

SEÇİMİ KİM KAZANIRSA KAZANSIN SONUÇ İYİ OLUR

– Basketbol Federasyonu’nda seçim var. Ne diyeceksiniz?

– Bildiğim kadarıyla hem mevcut başkan Harun Erdenay aday hem de Hidayet Türkoğlu. Her ikisi de çok sevdiğim genç sporcular, spor adamları. Harun’un şanssızlığı, üzerinde eski başkanın gölgesi olması. Hidayet ise iyi bir ekip kuruyor. Mesela Fenerbahçe’nin basketbol şubesini büyük bir başarıyla yöneten Ömer Onan, Hidayet’in ekibinde. Başka iyi isimler de var. Ömer’le geçenlerde biraz sohbet ettik. Şahane fikirleri var ve bu işi çok iyi biliyor. Hidayet’i anlatmaya gerek yok zaten. Sonuç olarak basketbolumuzda iyi şeyler oluyor ve hangisi kazanırsa kazansın basketbol için iyi olur.

Erişilebilirlik Araçları