Teşekkürler Pereira

“Hakem Kalkavan, G.Saray’ın buz gibi golünü yedi. Piero’ya inanmayın. Bu kadar kritik bir maçta beraberliğe razı bir oyun oynayan F.Bahçe’de Pereira bu maçı G.Saray’a, şampiyonluğu da Beşiktaş’a ikram etti.”

Bilirsiniz benim boğazımda dokuz düğüm yoktur, son söylenecek olanı baştan söylerim. O yüzden de baştan söyleyeyim. Dün hakem Mete Kalkavan, G.Saray’ın buz ama buz gibi golünü yedi. Podolski’nin golünün ofsaytla, mofsaytla uzak yakın alakası yoktu. Podolski rakibinin az gerisinden başladığı pozisyonu golle sonuçlandırdı ama hakem büyük bir yanlış kararla golü iptal etti. Şimdi bazı hakem hocaları veya hakem eskileri, hakemi korumaya falan kalkışacaklardır ama siz siz olun, hakem hocalarının ne söylediklerine inanın, ne yazdıklarına… Çünkü hakem camiasındaki rezalet onlara da sirayet etmiş durumda. Her birinin ilişkileri, beklentileri, kayırdıkları, sevdikleri veya sevmedikleri hakemler var. Hakemlerimiz ne kadar bitikse onları eleştiren hakem eskileri de o kadar bitik. Keza ne idüğü belirsiz Lig TV’ye de, istedikleri gibi oynadıkları pierolarına da!.. Ligin heyecanını son maça kadar sürdürmek ve daha fazla abone elde etmekten başka bir derdi olmadan Türk futbolunu katleden yayıncı kuruluşa da!..

Meseleyi uzatmayacağım, çok da önem atfetmeyeceğim, çünkü bu hakemlerin ne ilk hatası ne de son hatası olacak. “Futbol bu, olur böyle şeyler” deyip geçeceğim. Maça gelirsek… Maçın bu skorla bitmesine Beşiktaşlılar’dan fazla sevinen birisi varsa o da hakem Mete Kalkavan olmuştur mutlaka. Çünkü tam bir eyyam abidesiydi. Tek niyeti vardı; Aziz Yıldırım’ın ve F.Bahçe camiasının şimşeklerini çekmeden maçı tamamlamak. Bu yüzden de G.Saraylılar’a rahatça sarı kartları çekerken, Alper Potuk ve Mehmet Topal kardeşlerimi es geçiverdi. Ne diyelim, artık bu memleket böyle bir memleket.

 

F.BAHÇE KORKARAK BAŞLADI

Maçtan önce F.Bahçe’nin maçı kazanmasının daha kuvvetli bir olasılık olduğunu, G.Saray’ın bu maçtaki tek avantajının ‘sarı-kırmızılı’ forma olabileceğini söylemiştim. Nitekim de öyle oldu. F.Bahçe, Rizespor’un korkmadığı G.Saray’dan korkarak maça başladı. Ve bu korku maç boyu sürdü. Bu korkuya F.Bahçe forvetlerinin “İsteksizliği” ve büyük ihtimalle bu isteksizliğe bağlı beceriksizliği de eklenince maç 0-0 bitti. F.Bahçe forvetlerinin kaleyi bulan şutu neredeyse yoktu. “Muslera tek bir kurtarış bile yapmadı” desek yanlış olmaz.

F.Bahçe’nin 90 dakika boyunca süren tavrına bakınca “Acaba ben puan tablosunu yanlış mı biliyorum” hissine kapıldım. F.Bahçe öyle bir futbol oynuyordu ki, sanki ligde rakibi G.Saray ve G.Saray’dan 5 puan önde ve bu puan farkını korumak için beraberliğe razı gibi. Kendimi bildim bileli G.Saray-F.Bahçe maçı izlerim, G.Saray karşısında bu kadar ürkek, bu kadar korkak, bu kadar isteksiz bir F.Bahçe görmedim. Sanki şampiyon olmak istemeyen bir takım görüntüsü içindeydiler.

F.Bahçe’de anlamadığım şeylerden biri G.Saray’ın en zayıf noktası olan sağ kanadını bindirmeleriyle çökertecek olan Caner’in kadro dışı bırakılmasıydı. Bir şeyler yapmaya çalışan iki adamdan biri olan Alper’in çıkmasını ama maç boyu hiç oyuna girmeyen Souza’nın 90 dakikayı tamamlamasını anlayamadığım gibi… Çok açık ki, bu kadar kritik bir maçta beraberliğe razı bir oyun oynayan F.Bahçe’de Pereira bu maçı G.Saray’a, şampiyonluğu da Beşiktaş’ı ikram etti. Sağ olsun.

 

G.SARAY İYİ OYNAMADI AMA DİRENDİ

G.Saray’a gelirsek… İyi oynamadılar ama direndiler. En azından oynamaya çalıştılar. Sneijder istekli ama kötü, Selçuk ise hem isteksiz hem de kötüydü. İlk yarı hiçbir şey yapmadı. İkinci yarı tam bir şeyler yapmaya heveslendi oyundan alındı. Denayer ve H.Balta takımın en iyileriydi. Donk her zaman olduğu gibi sınırsız sorumsuzdu. Bu kadar iyi bir kumaş nasıl bu kadar “Denyo” bir futbol oynar anlamak mümkün değil. Yasin elinden geleni yapan adamdı. Emre ise hiçbir şey yapamayan adam olarak göze çarptı. Bu delikanlının G.Saray’da ne işi var anlamak mümkün değil. Olcan istekli ve çalışkandı ancak oyunu çevirecek bir hali yoktu. Semih ise alışık olmadığı pozisyonda kötü oynamadı. “Acaba orada Sabri ile başlansa daha mı iyi olurdu” sorusu aklımızda hep kalacak.

Yegane forvetimiz Podolski ise çok yalnızdı ama yine de önceki maçlara oranla daha bir istekliydi. Liderin 20 puan kadar gerisinde bir takım olduğumuzu düşününce insanın içi yanıyor. Çünkü baktığınız zaman sahadaki çocuklar aslında hiç de fena değiller. Düzgün ellerde bu takım ilk 3 içinde olur, şampiyonluğu en azından son haftalar kadar kovalar, liderin bu kadar uzağında olmazdı. Dün sahada bunu gördüm ve buna yandım.

Ama böyle kötü bir yönetim ve böyle bir başkanla ne yazık ki takım, takım olma hüvviyetini kaybetmiş. Ve ancak F.Bahçe gibi önemli bir rakip karşısında takım gibi davranıyorlar. O da kendi istekleriyle. Sonuç olarak bu takımı birinin derleyip toplaması lazım. Belli ki, bu başkan ve bu yönetim bunu asla ve asla yapamayacak. Yazık ki, ne yazık…

 

BRAVO SANA MUSLERA

Maç sonunda kendi ceza alanının önünde çöküp kalan Volkan’ın yanına giderek kaldıran ve teselli eden Muslera, Fenerbahçe’nin öfkeli kalecisine sportmenlikle ilgili iyi bir ders vermiştir umarım. Bravo sana Muslera. Taraftarını kızdırma pahasına gösterdiğin tavır için.

 

VOLKAN DEMİREL, 2000’Lİ YILLARI UNUTMASIN

Volkan “Allah bize beraberliği sevinmeyi nasip etmesin” diyerek kendince göndermede bulunmuş. Ben sevinen bir G.Saraylı görmedim. Ama F.Bahçe’nin Ali Sami Yen’de 2000’li yıllarda berabere kalıp saha ortasında zıplaya zıplaya sevinç yaşadığı günü dün gibi hatırlıyorum. Bazen beraberliğe sevinilir, bazen üzülünür. Şampiyonluk yarışında bu kadar geride kaldıysan üzülürsün Volkan efendi. İnşallah soyunma odasında yine cam çerçeve indirmemişsindir.

 

Erişilebilirlik Araçları