Ayhan Sicimoğlu’nun tabiriyle “Hastası oldum”

Aston Martin’in sporcu SUV’u DBX sınıf birincisi olacak özelliklere sahip, benim kullandığım en iyi spor SUV. Bu aracı Lamborghini Urus ile karşılaştırmak ise son derece yanlış. Lamborghini Urus’un rakibi bana göre Audi Q8RS olabilir.

Otomobil denemelerine geçen hafta itibarıyla yeniden başladığımız ortaya çıkınca, geçen hafta başında Aston Martin Türkiye’den aradılar.

“Bizim aracımızı da kullanmak ister misiniz?”

Aston Martin deyince araç çok.

DB 11 mi, Vantage mı, Volante’ler mi, hangisi?

Hayır, DBX yollamak istiyoruz yanıtını alınca şaşırdım.

Hakkında çok iyi şeyler duyup okuduğum bu otomobilin Türkiye’de bir test aracı olduğunu bilmiyordum.

Otomobil konusundaki yazılarımı okuyanlar bilecektir.

Aston Martin, en sevdiğim spor otomobillerden biridir, hatta son yıllarda birincisidir.

FERRARİ İNİYOR ASTON MARTIN YÜKSELİYOR

Ferrari’nin markayı çok kötü yönetmesinden, 550 Maranello’dan bu yana “şahane” diyebileceğimiz bir otomobil üretmemesinden, aşırı popülerliği getirdiği kullanıcı kalitesindeki seviye düşmesinden ve son yıllarda F1 pistlerinde olduğu gibi yollarda da eski gücünde olmamasından dolayı Ferrari gözümden düşmüştü.

“İmaj” olarak zaten çok yüksek bir noktada duran buna karşın ürettiği otomobillerde kalite ve teknoloji çizgisi düşük olan Aston Martin ise son yıllarda tüm bu sorunların üstesinden hızla gelmeye başlamış, Mercedes ve AMG ile yaptığı işbirliği sayesinde dışı kadar kaput ve şasi altını da mükemmelleştirmiş ve özellikle DBS Superleggera ile “kullanılabilir spor otomobil” meselesinde zirvede yerini almıştı.

Üstelik de bunu yaparken “Yeterince sesli, yeterince gösterişi, yeterince güçlü” bir şekilde yapıyordu.

Aston Martin ile gezerken ne gereğinden fazla dikkat çekiyordunuz ne de gaza bastığınız zaman sürücüyü utandıran bir sese neden oluyordunuz.

Spor otomobiller arasında hızlı bir tırmanış sergileyen markanın SUV’u elbette ilgimi çekiyordu. Ama bırakın kullanmayı fotoğraflar dışında görmemiştim bile ve bir otomobili fotoğraflardan tanımak pek mümkün bir şey değildi.

EKBER ONUK BİLE BEĞENDİ İSE

Aston Martin DBX, gazetenin bahçesine getirildiği sırada ben de kendi otomobilimle yola çıkmak üzereydim.

Otomotiv dünyasının efsane mühendislerinden, Türkiye’nin ilk yerli ve milli otomobilini gerçekleştirmiş “Otosan Mamul Geliştirme” grubunun parlak üyelerinden ve şimdinin savunma sanayii devlerinden, dünyanın en iyi hücumbotlarının üreticisi Yonca Onuk’un patronu Ekber Onuk Amca ile Tuzla’daki tersanesinde buluşacaktım.

Ekber Amca’nın bitirmek üzere olduğu yeni Anadol STC 16’yı ve müthiş bir replikasını neredeyse tamamladığı 64 Daytona Coupe’yi görecektim.

Bu yüzden de Aston Martin DBX’i fazla inceleyemeden fırsat bu fırsat diyerek atladım içine ve yola çıktım.

Ekber Onuk, Yonca Onuk tersanesi içindeki kendi “Mamul Geliştirme” merkezi olarak adlandırdığım garajının kapısında bekliyordu.

Ve ben otomobilden inerken “Bu ne güzel bir şey böyle. Bayıldım. Müthiş” deyiverdi.

Benim için deneme orada sona erdi.

Ekber Onuk böyle diyorsa artık başka bir şey söylemek mümkün olamazdı.

Otomobil konusunda bana göre Türkiye’deki en üst otoriteydi ve kolay kolay bir şey beğendiğini de görmemiştim.

Hatta geçmişte benim Ferrari’leri beğenmemle alay eder, Ferrari’nin yaptığı tek iyi otomobilin 330P4 olduğunu söylerdi.

Ama Aston Martin’le ilgili “şahane” diyordu.

Hadi artık lafı uzatmayayım Ekber Onuk’un “bile” beğendiği bu otomobili anlatmaya başlayayım.

GÖRDÜĞÜM EN GÜZEL SUV

Aston Martin DBX, çok açık biçimde benim bugüne kadar gördüğüm en güzel “Sport SUV.”

Sport olduğunu göstermeye çalışırken, SUV olduğunu unutmamış bir dizayn SUV’luğunu korurken. Sporcu ruhunu da gösteren çizgiler ve detaylar.

Bu otomibili kullandığım sırada en çok sorulan soruyu da baştan yanıtlayayayım.

Pek çok kişi “Abi bu mu yoksa Lamborghini Urus mu?” diye sordu.

Belli ki, kafalarda süper sporcu SUV olarak bu ikisi arasında bir yarış var.

Ben kendi fikrimi söyleyiyim.

Aston Martin DBX ile Lamborghini Urus birbirinin rakibi değil.

Lamborghini Urus’u ille bir şeyle karşılaştırmak istiyorsanız Audi Q8 RS ile karşılaştırabilirsiniz. Bu ikisi birbirinin rakibi olabilir ama Aston Martin DBX değil, birbirleri ile alakaları yok.

Niyesini anlatalım.

Lamborghini Urus, kısa kollu gömlek giymiş, kaslı göğsünü göstermek için düğmelerini açık bırakmış, altında tayt, ayağında spor ayakkabı olan bir vücut geliştirmeci.

Aston Martin DBX ise takım elbise ile dolaşan ama ayağında şık bir spor ayakkabıyla Daniel Craig tarafından canlandırılmış bir Bond, James Bond.

YETERİNCE SPOR, YETERİNCE SUV

Dediğim gibi DBX dış görünüm itbarıyla müthiş.

Yeterince sporcu, yeterince SUV.

Akıcı çizgiler, zarif bir heybet.

İnce uzun siluetin öndeki büyük Aston Martin ızgarası ile birleşmesi ve üzerindeki neredeyse görünmez farlar şahane bir dizayn çözümü gibi gelse de asıl şahane olan taraf şimdiye dek hiçbir SUV’un başaramadığı derecede şık olan arka tasarım.

Yine çok hoş bir SUV olan Maserati Levante’nin çuvalladığı arka tasarımı Aston Martin dizaynırları müthiş çözmüş.

Ayrıca DBX, sporcu görünmek için otomobili basık hale getirmemiş, bunu gövdeyi biraz aha uzatarak çözmüş. Bu sayede de arkada sporcu bir SUV’da asla olamayacak büyüklükte bir bagaj hacmi kazanmış. Bırakın spor SUV’u, DBX’in bagajı herhangi bir SUV için bile oldukça büyük. 4 kişilik bir ailenin tüm tatil seyahati yükünü taşımaya hazır olduğu gibi, birden fazla köpeği olan ailelerin dostları için de gayet güzel bir barınak sunuyor.

Kusursuz diyebileceğim dış tasarımı tamamlayan 22 inçlik jantlar ise çok ama çok şık.

BU KADAR GÜZEL İÇ TASARIM AYIP

Otomobilin iç tasarımı da muhteşem.

Genel olarak benim kullandığım ya da sevdiğim otomobillerden, hele hele spor otomobillerden kategorik olarak tiksinen eşim bile DBX’in içine şöyle bir göz attıktan sonra “Amma güzelmiş bunun içi, hayret” demek zorunda kaldı.

Gerçekten de DBX’in içi de çok şık ve çok güzel.

İç mekanın tamamı, ince ince işlenmiş ve çok zarif detaylarla oluşturulmuş deri bir kaplamaya sahip.

Koltuklar, kapı içleri, dashboard, orta konsol, her yer deri.

Yapılan şık dizayn, usta ellerde çok iyi dikilmiş. Rolls Royce’tan ve Bentley’den bile iyi ve kaliteli görünüyor.

Aynı zamanda çok da zarif.

Ahşap, metal, deri ve elektroniğin ustaca yapılmış bir kombinasyonu.

Neo klasisizmin otomotiv endüstrisindeki doruğu.

ALTYAPIDA MERCEDES KALİTESİ

DBX’in elektrik elektronik altyapısı tamamen Mercedes.

Benzer falan değil.

Bire bir aynı.

S sınıfında kullanılan yazılım.

Tamamen aynı.

Kopyalamamış, çok doğru bir iş yaparak aynen almışlar.

İngiliz inceliği içinde Alman mühendisliği demek mümkün ki bu sadece elektrik elektronikle sınırlı değil otomobil yürür aksamı da aynı şekilde Mercedes’ten geliyor.

Bu da güvenilirlik, deneyim ve bunlara bağlı kalite demek.

Aston Martin DBX’in içinde bir SUV’da görebileceğiniz en şık ortamı görüyor, Aston Martin’in sporcu modellerindekilere çok benzeyen spor koltuklarda bir arazi aracı kullanıyorsunuz.

Kelimelerle anlatımın çok ötesinde bir iç mekan olduğunu ve bu iç mekanın çok geniş ve konforlu bir alan sunduğunu da söylemem gerek.

KALBİ AMG 63’TE ATIYOR

Tüm Aston Martin’lerde olduğu gibi dashboard’un tam ortasındaki “Start” düğmesine basınca bir gürüldeme başlıyor.

Ama abartısız, çok oturaklı bir ses ile.

Sesin kaynağı üzerinde tipik Aston Martin hava delikleri olan Kaputun altındaki 4 litrelik V8.

Mercedes’ten alınan AMG 63 motorun sesi.

AMG’nin bu motoru AMG GT 63 ve G63’te de kullanılıyor ama her birinde farklı yazılımlarla farklı güçler üretiyor.

Aston Martin bu motorun gücünü 550 beygire indirtmiş ama torkunu 700 Nm’e çıkarmış.

V şeklinde yerleştirilmiş çift turbonun geniş bir aralıkta ortaya çıkardığı bu güç yine Mercedes orijinli 9 ileri bir şanzımanla 4 tekerleğe aktarılıyor. Aston Martin sizin sürüş biçimine ve yol gereksinimlerine göre bu gücü 40 ön 60 arka olarak ya da tamamı arka tekerleğe gidecek şekilde farklı oranlarda tekerleklere aktarıyor.

ALÜMİNYUM VE KOMPOZİTLE 2200 KG

Alüminyum şasi ve alüminyum kompozit gövde panelleri ve boydan boya cam tavanıyla kuru ağırlığı 2 bin 245 kilo olan araç bu motor ve bu şanzımanla 0’dan 100 km sürate 4,5 saniye çıkabiliyor.

Ama ne çıkış.

Üstelik ara hızlanmalarda da müthiş bir performansı var. Adamı koltuğa mıhlıyor.

Aston Martin DBX’in ayarlanabilir yüksekliği kullanıcıya büyük rahatlık sağlıyor ve arazi sürüşlerinde çok işe yarıyor.

En düşük seviye konumunda ise DBX yere neredeyse yapışıyor.

Bu konum spor sürüş için ve o noktada DBX birdenbire X’i bir kenara bırakıyor tipik bir Aston Martin’e dönüşüyor.

Fabrika verisi olarak sunulan 281 kms’lik son sürat çok rahat biçimde aşılıyor.

Siz bu son süratin üzerine en az bir 20 kms artı koyabilirsiniz.

DBX bunu o kadar rahat biçimde yapıyor ki, sürati hissetmiyor ama gücü iliklerinize kadar hissediyorsunuz.

Üstelik de yüksek konumda olduğunuz için o sürati fark etmiyorsunuz bile. Ve aracın içindeki sessizlik de hayret verici. Sadece güçlü bir motorun sesini duyuyor kulaklarınız. Bu cüssede rüzgar sesinin bu kadar düşük olması ilginç.

Önde 41 arkada 39 santim disklere sahip olan 6 pistonlu kaliperlerle basan frenler o kadar dengeli bir frenleme sağlıyor ki, birkaç denemeden sonra frene çok yüksek süratlerde bile rahatça basabiliyorsunuz.

AYNI BEDENDE 5 FARKLI KARAKTER

Süspansiyon ise ilginç. Aston Martin için yumuşak sayılabilecek süspansiyon bir arazi aracı için sert.

Ancak sürüş seçiminize göre kendini çok iyi ayarlıyor.

Otomobili GT, Sport, Sort Plus, Terrain, Terrain+ ve Individual sürüş seçeneklerine göre otomobilin karakteri önemli değişimler geçiriyor.

Sport+ seçeneğini ise pek önermiyorum çünkü aktif güvenlik sistemlerinin bir bölümünü devre dışı bırakıyor ve otomobili limitler zorlandığı zaman kullanması kolay olmayan bir hale getiriyor.

DBX’de Mercedes’ten alınan çok iyi bir adaptive cruise control sistemi olduğunu, fren uyarı ve fren destek sistemlerinin bulunduğunu, kör nokta uyarı sistemlerinin çok iyi çalıştığını, otomobilin içinin çepeçevre airbaglerle donatıldığını söylememe gerek yok herhalde.

Sürücünün gözünden kaçan trafik tabelalarını otomobilin okuduğunu ve sürücüyü de değişen sınırlamalarla ilgili sesli olarak uyardığını da ekleyelim.

Otomatik park edebilme özelliği de zaten artık böyle otomobillerde olmazsa olmaz fakat ben hala bu sisteme kullanacak kadar güvenemiyorum niyeyse.

Akıllı bi-led farların aydınlatma kalitesinin mükemmel olduğunu ve ancak Mercedes S, BMW 7 ve Audi A8 sınıfında rastlayabileceğimiz düzeyde olduğunu da bilmeniz gerek diye düşünüyorum.

700 wattlık Aston Martin’e özel ses sisteminin çok iyi ses verdiğini ve akıllı telefonlarla çok rahat bağlantı kurabildiğini de söyleyelim.

Dediğim gibi işletim sistemi zaten Mercedes.

Çok da önemli olmamakla birlikte benim hoşuma giden şeylerden birisi ise ön camların çerçevesiz oluşuydu. Bunun benim için niyeyse çok önemli olduğunu söyleyeyim.

GÜZEL ŞEYLER PAHALIDIR, TÜRKİYE’DE ÇOK PAHALI

Yakıt durumuna gelince.

Oldukça müsrif.

Yüz kilometrede 20 litrenin altına inmesi pek mümkün değil.

Kullandığım süre içinde kredi kartıma epey bir hasar verdi.

Ama verdiği zevkle orantılayınca hasara değdi.

Açık söylemek gerekirse şu ana kadar kullandığım tüm SUV’lar arasında beni en çok etkileyen ve en beğendiğim iki SUV’dan biri Aston Martin DBX oldu. (Diğeri Rolls Royca Cullinan’dı.)

Sevgili Ayhan Sicimoğlu’nun tabiriyle “Hastası oldum.”

Üma oldukça pahalı bir hastalık.

Aston Martin’in DBX’i müthiş bir his veriyor ama bunu 700 bin avroya yaklaşan bir fiyata veriyor.

Güzel şeyler her zaman pahalı oluyor biliyoruz.

Ama Türkiye’de çok çok pahalı oluyor.

Erişilebilirlik Araçları