Citroen DS bir zamanlar tanrıçaydı

Peugeot ve Citroen’in imalatçısı PSA Automobiles bir süredir yeni bir marka yaratmaya çalışıyor: DS.

Fransızca okunuşuyla Deesse, yani Tanrıça.

Açıkçası ben PSA’nın bu girişimini yeterince iyi tasarlanmış bir girişim olarak görmüyorum ve bu kafayla başarılı olacağını da zannetmiyorum.

Çünkü DS, aslında Citroen tarihinin ve hatta otomobil tarihinin çok önemli parçalarından biri ve gerçek bir otomobil tanrıçası.

PSA’nın yeni DS’lerinin ise bu muhteşem otomobilin “aziz hatırasına” ihanetten daha öte bir anlamı yok. Ultra lüks segmentte, yenilikçi bir otomobil olması gereken yeni DS’ler bana göre oldukça kaliteli olmasına rağmen, bir o kadar sıradan ve “Deesse” olmaktan ışık yılı uzak…

Hadi gelin size bugün otomobil tarihinin en önemli mihenk taşlarından biri olan Citroen DS’den söz edelim biraz.

Citroen, büyük bir başarı hikâyesi olan ve otomotiv endüstrisine önden çekişi getiren “Traction Avant”tan sonra aynı oranda yenilikçi bir otomobil yaratmak istiyordu.

Firmanın başmühendislerinden Paul Mages 2. Dünya Savaşı boyunca otomotiv endüstrisine yenilikçi bir yaklaşım getirecek teknolojiler üzerinde çalışmış ve otomobilin fren, direksiyon ve süspansiyon sistemlerini ortak bir hidrolik merkezden kontrol etmenin üretimde büyük avantaj getirebileceğini ortaya koymuştu.

Mages’in ortaya koyduğu yeni prensiplerle prototip üzerinde çalışmalar 1950 yılında başladı. Projenin adı “Proje D” olarak belirlendi.

5 yıllık bir çalışmanın ardından ortaya çıkan otomobil 5 Ekim 1955 günü Paris Otomobil Fuarı’nda görücüye çıktı.

Proje D, DS yani tanrıça olarak üretilmişti.

Otomobil dünyasının o bugüne dek görmediği bir şeydi.

BERTONİ MUAZZAM İŞ ÇIKARMIŞ

Dizaynı o güne kadar kimsenin tahayyül dahi edemediği bir biçimde yapılmış. Citroen’in şef dizaynırı Flaminio Bertoni muazzam bir iş çıkarmış, o dönemde kimsenin bahsetmediği düşük sürtünme katsayısına sahip, son derece aerodinamik bir otomobil yaratmıştı.

Otomobil endüstrisi şoktaydı. Kritiklerde “Yeni Citroen uzaydan düşmüş bir nesneye benziyor ve içinde de başka bir evrenden gelen şeyler var” deniliyordu.

2 litrelik motor Traction Avant’ın 1.9 litrelik motorundan geliştirilmişti ama gerisi yepyeniydi. Citroen’in “Voiture a Grand Diffusion” çalışmalarının sonucu olan hidropnömatik bir sisteme sahipti.

Çift yollu hidrolik frenler, o güne dek görülmemiş bir şey olan ve otomobili yukarı aşağı hareketlendirebilen hidropnömatik süspansiyon ve hidrolik direksiyon ile yarı otomatik şanzıman gücünü motordan sağlayan aynı merkezdeki tek bir hidrolik pompadan güç alıyordu.

SÜSPANSİYONU DEVRİMDİ

Otomobili arazi ve sürate göre aşağı veya yukarı sürüş yüksekliklerine alabilen pnömatik süspansiyon gerçek bir devrimdi.

Otomobilin çok ilginç bir direksiyon tasarımı vardı ve direksiyon milinden tahrik alan ayrı bir sistemle otomobilin farları, aracın döndüğü istikamete yönlendiriliyordu.

Müthiş aerodinamik yapıya rağmen, otomobilin içi ferah, tavanı nasıl oluyorsa yüksekti. O günlerde otomobillerin içini metal veya ahşap yapmak modayken, Citroen ilk kez yumuşak plastikten bir dashboard yapmıştı.

O güne dek yapılmış en iyi ısıtma ve havalandırma sistemine sahipti.

Amerikalıların ve İngilizlerin kuyruklar ve kanatlarla sağlamaya çalıştığı aerodinamiği, Citroen çok basit ve sade bir tasarım anlayışıyla aşmış, hepsinin önüne geçmişti.

1270 kiloluk 4.82 metrelik otomobilin ağırlık merkezini aşağıya çekebilmek için üst tarafta hafif malzemeler tercih edilmiş, tavan fiberglastan imal edilmişti.

 

Endüstrinin görebileceği en yenilikçi tasarıma imza attılar

Citroen’in üretim müdürü Andre Lefebvre, Citroen DS’yi “Naylon tişort giyen ilk Fransız” olarak tanımlıyordu.

Otomobil endüstrisinin o güne dek gördüğü ve muhtemelen de bundan sonra göreceği en yenilikçi tasarımdı Citroen DS. Otomobilin çıkışını kutlamak için Paris Match Dergisi de Ekim 1955’in ilk sayısının kapağına bir DS koymuş ve içine de ünlü film yıldızı Gina Lollobrigida’yı oturtmuştu.

Citroen DS 19, tanıtımının yapıldığı Paris Otomobil Fuarı’nda ilk bir saat içinde 700, gün sonuna kadar ise tam 12 bin adet sipariş aldı.

DS bir çılgınlık haline gelmişti.

İlerleyen yıllarda DS çeşitli yeniliklerle güncellendi.

Ancak ana hatları hep aynı kaldı.

Daha büyük motorlu olan yapıldı.

Burun 1962’de yeniden dizayn edildi, önde önce çift fara geçildi, sonra farlar plastik bir muhafazanın arkasına gizlendi.

Ancak değişiklikler hep minimaldi.

Ardından 2 kapılı kabriyole modeli çıktı. O da büyük sükse yarattı. 19’dan sonra DS 20 ve 21 modelleri geldi.

Citroen’in Tanrıçası 1955 yılından 1975 yılına kadar neredeyse hiç değişmeden 1 milyon 455 bin 746 adet imal edildi. Bugün hâlâ ilk çıktığı gün kadar havalı ve çok arzulanan bir otomobil. Üretim adedi fazla olduğu için fiyatları uzaya kadar çıkmadı ama ucuz da değil ve bulunması hayli güç.

Hele hele kabriyole modelleri çok zor bulunuyor ve 200 bin Euro civarında fiyatlarla el değiştiriyor.

Zannederim otomobil dünyası bir daha bu kadar ileri zıplayan bir otomobil görmeyecek.

Erişilebilirlik Araçları