Japonya’da English Breakfast

Benim gençliğimin, daha doğrusu çocukluğumun spor otomobil modasıydı “Roadster”ler.

Triumph’un Spitfire’ı, MG MGB’ler hayallerimizi süslerdi.

“Ehliyet alınca ilk alınacak otomobil” diye bakardık İngilizlerin alameti farikası Roadster’lere.

Almanlar da yapardı, İtalyanlar da yapmaya çalışırdı ama Roadster İngiliz işiydi.

Tam keyif otomobilleriydi hepsi. Küçük, abartısız, basit, sade. Ne gerekiyorsa o kadarı olurdu hepsinde. Sonra ortadan kayboldular. Modaları mı geçti, üretenler aradıklarını bulamadılar mı bilmem.

Bir anda ortadan kayboldular. Triumph tatsız tuzsuz otomobiller üretmeye devam etti bir süre. MG biraz daha dayandı ama o de pes etti sonunda. O muhteşem İngiliz Roadster geleneğini canlandırmak ve sürdürmek ise bir Japon markasına, Mazda’ya düştü.

980’lerin ikinci yarısında büyük bir atak yapan Mazda, 3, 6 ve 9 serilerinin yanına bir spor otomobil olan RX7’yi ve 1989’da bir roadster olan MX5’i kattı.

Ve Amerika’da Miata adıyla pazara sunulan o minik MX5, muhteşem küçük roadster geleneğinin yeniden doğuşu oldu. MX5 Miata, ilk olarak Chicago Motor Show’da görücüye çıktı. Görenlerin kafası karışıktı. Kimi gülüp alay ediyor, kimi ise “Ne güzel bir otomobil bu” diyordu. Alay edenler haksız çıktı ve MX5 otomobil tarihinin mihenk taşlarından biri oluverdi kısa sürede. Gençler, kadınlar, sporcular herkes bir MX5 sahibi olmak istiyordu.

Çünkü hem çok güzeldi hem kusursuzdu. Küçük motor küçük kasayı çok rahat taşıyordu. Monokok gövde çok güçlü ve güvenilirdi. Fazla bir donanımı yoktu ama gerekli her şeye sahipti. Kumaş tavan elle açılıyordu ama elektrikli tavanlardan daha kolaydı açıp kapaması.

O kadar başarılı oldu ki, otomobil tarihinin en çok satan Roadster’i unvanını ele geçirmesini sağlayan 1 milyonluk satış adedine ulaştı. Ve şimdi 4. jenerasyonu yollarda, ben de sizin için bu otomobili denedim. Beni bilirsiniz, boğazımda düğüm yoktur. Son söyleyeceğimi baştan söylerim. O yüzden bu yazının ana fikrini peşin peşin söyleyeyim.

Yeni Mazda MX5 şahane bir otomobil. Kusursuz, çok keyifli, çok güzel.

2

Fotoğrafta da gördüğünüz üzere tip şahane. Tüm güzel otomobillerden esintiler taşıyor. Arkadan bakınca Jaguar F Type gibi. Yandan hafif bir BMW Z8 esintisi.

Önden Jaguar ve TVR havası ama Lexus’un gelecek yıl piyasaya çıkaracağı CL500’ü andıran far tasarımı. Tek hoşuma gitmeyen ön cam çerçevesinin ve A sütununun siyah olması. Sanki metalik bir sütun daha şık dururdu gibime geliyor. Tabii bu otomobilin içi ve teknik özellikleriyle ilgili anlatacaklarımın tümü önemsiz detaylar.

Çünkü MX5’in en keyifli yanı kullanması.

MX5 tam bir eski İngiliz Roadster’i sürüş dinamiğine sahip.

Buna benzer son otomobilleri TVR yapıyordu ki, o da çoktan veda etti.

İngiliz otomobilinin iyisini üretmek Japonlara kaldı.

Gece sürüşlerinde otomobilin iç aydınlatması iyi, dış aydınlatması ise mükemmel.

Standart olarak sunulan led farlar çok çok başarılı. Size şu kadarını söyleyeyim, MX5 çok başarılı bir İngiliz otomobili. Diyeceksiniz ki “Ne İngiliz’i, bu bir Japon otomobili” Buna en iyi yanıtı bir İngiliz meslektaşım vermiş. English Breakfast bir kahvaltıyı Tokyo’da bir otelde pazarladı diye Japon Kahvaltısı olmaz. O yine bir English Breakfast’tır.

3

BUNLARA DİKKAT!

Kaputun altında 1.5 litrelik küçük bir motor var. Bu küçük motor 129 beygir güç üretiyor ve inanmayacaksınız ama bu güç son derece yeterli. Otomobilin direksiyonun hemen arkasındaki çalıştırma düğmesine bastığınız anda 1.5 litrelik motor çok güzel bir hırıltı ile çalışmaya başlıyor sanki 1.5litrelik bir 4 silindirli değil de, V6 bir motor sesi. Debriyaja basıp otomobili vitese geçiriyorsunuz ve sertçe kalkıyorsunuz. Arka taraf hafif yanlıyor ve gaza basmaya devam ettiğiniz sürece bu yanlama sürüyor. Bu otomobilden alacak olursanız, size tavsiyem yol tutuş asistanını asla kapatmamanız. En azından otomobile iyice alışıncaya kadar kapatmamanız. Sıkıntıya girebilirsiniz. Üstelikde o kadar nazik ayarlamışlar ki, keyfinizi de asla kaçırmıyor. Ha bir de şerit tutma asistanı koymuşlar ama o da iyi, çünkü çok nazikçe uyarıyor. Almanlar veya Fransızlar gibi şerit çizgisi üzerine çıkınca size bağırıp çağırmıyor.

4

TAVAN 3 SANİYEDE MANUEL AÇILIYOR

Otomobilin içi ise tam olması gerektiği gibi. Küçük ama rahat. Tavan kapalı iken benim gibi 1 metre 90 santimlik bir adamın içine girmesi hafif zahmetli oluyor ama bir kere girince sorun yok. Diz mesafesi oldukça iyi. Deri alkantara karışımı koltuklar son derece şık ve sportif. Eğer çok kilolu değilseniz rahatça oturuyorsunuz ve koltuk sizi sarmalıyor. İyi ki de, sarmalıyor,nedenini az sonra anlarsınız. Gösterge tablosu da tam bir Roadster’e yakışacak türden. Ancak bir kusuru var. Özellikle otomobilin damı açıkken yansıma yapıyor ve detayları görünmüyor. Önemli mi? Bence değil… Tavan ise manuel olarak açılıyor ve çok iyi bir mekanizmaya sahip. Ele açması 3 saniye sürüyor kapaması ise beş.

Akıl almaz pratik ve kolay.

Açtıktan sonra arkadaki yuvasına oturuyor ve üstündeki sabit kapakla yerine kilitleniyor. Tam bir imalat harikası.

5

Direksiyon simidi deri ve ele çok iyi oturuyor. Her ne kadar ben ahşap direksiyon seven biri olsam da, derinin elde daha iyi durduğu kesin.

6

Kısa ve spor otomobil tipi vites kolu alüminyum ve deri karışımı görüntüsüyle çok seksi duruyor.Havalandırma düğmeleri büyük ve çok kullanışlı.

Erişilebilirlik Araçları