İş makinesi gibi pick-up

Gazetede aylak aylak dolaşıp çalışanların iş yapmasını engellemeye çalıştığım sırada editör arkadaşlarımdan biri “Abi yaza yaza kamyonet satışlarını patlattın” dedi.

Güldüm.

“Ne alakası var? Kamyonet satışlarını patlatan giderek otomobilden güzel kamyonet üreten firmalar ve fiyatlarındaki avantaj” dedim.

Gerçekten memlekette kamyonet satışlarında ciddi bir artış var. Geçen yıl 16 bin adedi aşan lüks kamyonet satışları, bu yıl daha da artacak gibi duruyor. Çünkü gerçekten güzeller ve kalitelerine oranla fiyatları makul.

300 bin liradan aşağı bir fiyata asla satın alamayacağınız bir SUV’un tüm özellik ve güzelliklerine sahip bir kamyoneti 110 bin TL civarında bir fiyata alabiliyorsanız elbette satışları artar. Boğaziçi Köprüsü’nden geçememek dışında hiçbir sorunları da yok. Bu muhabbetin üzerine odama çıktığımda yardımcım Gülay’dan “Isuzu’dan aradılar. Onların kamyonetini de test eder misiniz diye soruyorlar. Ne diyeyim?” suali geldi. “Tabii ki, deneriz” dedim. Isuzu’nun DMax’i birkaç yıldır çok beğendiğim bir kamyonet olarak gözüme çarpıyordu. Kamyonet boyutlarının büyümesinde öncülük eden

İsuzu DMax, Avrupa pazarında Amerikan kamyonetleri andıran tarza bürünen ilk Uzakdoğulu. Isuzu Türkiye’de de Anadolu- Isuzu adı altında ticari araçlar üretiyor. Bu hafta yazacağım pikap da işte bu Isuzu’nun DMax’i.

Yeni D Max bir önceki kasadan derin izler taşıyan, hayli yapılı, yüksek, iri kıyım bir kamyonet. Dış görünüm olarak Toyota’nın arkasında, Nissan ile ikinciliği paylaşır gibime geliyor.

Güçlü hatlara sahip ve sağlamlığı her halinden belli kasa, otomotiv sektörünün tüm yenilikleriyle bezenmiş. Xenon farlar, güçlü sis farları ve led arka stoplar rakipleriyle boy ölçüşecek düzeyde. Ön görünüm şık ama abartılı. Çok fazla kromaj genel olarak beğeni unsuru olsa da bana göre değil. Gözümü rahatsız ediyor. Tampon ve altındaki sis farlarının gömülü olduğu etekler çok şık.

 

SUNİ DERİ ÖRTÜ ÇOK PRATİK

Yan görüntüde hiç sorun yok. Marş pierre üzerindeki basamak pikabın güçlü görüntüsünü pekiştiriyor. Stoplar çok güzel. Metalik tampon çok hoş. En hoşuma giden yeri ise arka yükleme alanının üzerindeki açılabilir, suni deri örtü. Sürgülü örtüyü geriye doğru çekip yüksek yükleri de arka tarafa koyabiliyor, küçük yüklerde ise üzerinizi kapatabiliyorsunuz. Hem işlevsel hem de temiz çözüm. Krom rolbar ise gerçekten çok ama çok şık. Sonuç olarak DMax şıklık olsun diye diye değil arazide ve hizmette kullanım için yapılmış. Bence taşrada satış potansiyeli daha yüksek. Büyük kentlerde Toyota ve Nissan’la hatta Amarok’la baş etmesi zor görünüyor. Çünkü en donanımlı versiyonundaki 118 bin TL’lik fiyatı da rakiplerinden daha aşağıda değil ve rekabet gücünü azaltıyor.

 

RAKİPLERE GÖRE EN ZAYIF YANI İÇ MEKÂNI

Isuzu DMax’in rakiplerine oranlaen zayıf yönü ise iç mekânı. Önkonsolda kullanılan plastik çoksevimsiz. Kapı içlerinde kullanılanplastik tıngırdıyor, esniyor. Elektrikkumandalı deri koltukların derisiucuz görünümlü. Aslına bakarsanız,belki de gerçek amacına en uyguniç donanım bu ama binek aracıkalitesinde iç mekân tasarlamış olanrakiplerinden çok aşağıda bir görüntüveriyor. Elektronik donanımda veyazılımda diğerlerinden farkı yokama klima ve müzik sistemininkumandaları bile sanki bir modelaşağıda kalmış gibi duruyor.

 

2

 

 

MOTOR SESİ ÇOK YÜKSEK, 180 KM SÜRATE ÇIKIYOR

Isuzu DMax’in üzerinde 2.4 litrelik163 beygir gücünde bir turbo dizelmotor var. Bu Dmax’i 180 km/ssürate kadar çıkarabiliyor.İç mekâna gelen motor sesirakiplerinden fazla. 400 nm’liktork bayağı iyi. 6 ileri şanzımanbaşarılı. 2 teker çekişten 4 tekerçekişe geçerken bir butonuçevirmek yetiyor. Ancak ağırarazi konumu L4’e geçmekiçin durmak gerekiyor. Arazidehiçbir sorunu yok. Yol için çokda iyi olmayan süspansiyonuarazi için mükemmeldiyebilirim.

 

4

 

 

NOBELLİ BİLİM ADAMI EŞİ OLMAK

Sabri Ülker Vakfı birkaç yıl önce Harvard Üniversitesi’nde önemli bir merkez kurdu ve toplum sağlığı üzerine araştırmaları destekliyor.

Vakfın desteklediği bu Harvard’daki ünitenin başında sevgili Gökhan Hotamışlıgil var ve merkez geçen hafta İsanbul’da uluslararası pek çok bilim adamının katıldığı bir sempozyum düzenledi. Katılımcılar arasında 2012 Nobel Kimya Ödülü sahibi Stanford profesörü Brian Kobilkada vardı.

Sempozyumun kapanış yemeğine niyeyse ben de katıldım. İyi ki de katılmışım yemek boyunca Kobilka ile sohbet ettim. 61 yaşındaki Kobilka da Prof. Aziz Sancar gibi Kimya dalında Nobel almasına karşın bir tıp doktoru. Kobilka sohbete dalmışken Çin asıllı Malezyalı eşi geliyor. Türkiye’deki politik durumla ilgili soru soruyorlar. Konuştuklarımız burada yazılmaya uygun değil.

Sonra Kobilka’nın eşi “O Nobel yüzünden çok sefalet çektik” diyor. Anlamıyorum. Anlatıyor: “Araştırmacılık zor iş. Çok çalışıyor ama çok az kazanıyorsunuz“ diyor. Eşi doktorluk yapsaydı çok rahat yaşayabileceklerini söylüyor.

Kobilka gülerek dinliyor. “Niye doktorluk yapmadın?” diyorum. “İnsanlara yardım etmek için. Klinik hekimlik yapsaydım yardım edebildiğim insan sayısı çalışma saatlerim ve yaşamımla sınırlı olurdu. Araştırma yapıp başarılı olunca milyonlarca insana yardım etmiş oluyorsunuz. Üstelik bu öldükten sonra da sürüyor” diyor. Bu cümle Nobel almanın ne demek oduğunu anlatıyor.

 

3

Erişilebilirlik Araçları