Faturayı kim ödetecek seçimi!

İkinci tura 6 gün kaldı. Herkes “Türkiye’nin kader seçimi” diyor. Hatta işi abartıp “Son seçim” diyenler bile var.

Hiç ama hiç katılmıyorum.

Türkiye’nin kaderi tek bir seçime bağlı değildir.

Çok önceden yapılmış, küçük küçük birçok seçime bağlıdır.

Bugün seçimde karşımıza çıkan tablo neden değildir, sonuçtur.

İli bir sonuç olmadığı da aşikardır.

Ama bazen hiç iyi görünmeyen tablolardan, çok iyi sonuçlar da çıkabilir.

Orta ya da uzun vadede.

Haftaya yapılacak seçimin sonucu bilmiyorum.

Zayıf olasılık gibi görünen Kemal Bey’in kazanması, güçlü olasılık gibi görünen ise Tayyip Bey’in kazanması.

Ben daha çok seçim sonrası Türkiye’yi neyin beklediği ile ilgileniyorum.

Çok açık söyleyeyim, kim kazanırsa kazansın Türkiye’yi Türkiye’de yaşayan insanları çok ama çok zor bir dönem bekliyor. Özellikle de ekonomik açıdan.

Seçim öncesi bol keseden dağıtılan EYT, maaş zamları, projeler ve depremler yüzünden bütçede çok ciddi bir sıkıntı oluşacağını görmek için alanınızın “Ekonomi” olmasına gerek yok.

İki ayrı iktidar olasılığının arasındaki tek fark, birinde ortaya çıkacak sorunların hangi yöntemle çözüleceği ve çözümün ne kadar zaman alacağı.

Seçimlerden sonra çok yüksek oranda yeni vergilerle karşı karşıya kalacağımız kesin gibi.

Buna emlak vergileri, ikinci konut vergileri, değerli konut vergileri gibi vergilerin yanı sıra, özellikle döviz kazançlarına yönelik ek vergiler kaçınılmaz gibi duruyor.


KKM Belası

Birisinin elinde patlayacağı kesin olan Kur Korumalı Mevduatlar sorunu kazananın belası olacak.

Buradaki kazançların iktidar tarafından ikili kur sistemine göz yumularak hatta oluşması destelenerek yani aslında gerçek kurdan uzak bir kur üzerinden ödeme yapılarak çözülecek gibi görünmeye başladı.

En önemli sıkıntılardan biri tasarrufların dövize ve altına kaçmış olması. Bankalardaki döviz hesaplarının düşük bir kurdan TL’ye çevrileceği dedikodusu birkaç yıldır pek yaygın ama kısa adede olacak gibi görünmüyor. Fakat çaresizlik neler yaptırır bilinmez.

Hele hele seçim yılında iktidar Rusya’ya olan doğalgaz ödemelerini bir yıl ötelemiş, Merkez Bankası’nın rezervlerini varmış gibi göstermek için körfezden karşılıksız kaynaklar getirmiş ve bu yıl bunları geri ödemek zorunda ise olacakları düşünmek bile tatsız.

İktidara yakın ekonomistler ve bakan yapmayı düşündükleri isimler bile “Faiz arttırılırsa ve gerekirse artışların sürdürülebileceği duygusu güçlendirilirse sorunlar çözülebilir” derken iktidar hala “Faiz indirimleri sürecek” diyorsa mevcut iktidarın sürmesi halinde, sorunların artarak süreceğini düşünmek de yanlış olmaz.

“Faiz indirimleri sürecek” demek iktidarın çok umut bağladığı Mehmet Şimşek’in gelmeyeceği ya da gelse bile sözünün dinlenmeyeceği anlamına gelir.

Bu da Türkiye’nin uzun sürecek ve iktidar değişmeden çözümlenemeyecek bir ekonomik çöküş dönemine gireceği anlamına gelir. Bir süredir baskı ile değer kaybı yavaşlatılan tutulan TL değeri tutulamaz hale gelecek ve TL’nin değer kaybı hızlanarak sürecek, enflasyon giderek artacak, halk giderek fakirleşecek, devlete kiraya verecek parası olanlar giderek daha yüksek gelir elde edecek demektir.

İktidar değişikliği halinde ise TL’nin değer kaybı bir müddet devam edecek ve ancak faiz indirimi ve yalan düşük faiz uygulaması durduğu için kısa zamanda gerçek kur oluşacak, dış kaynak girişi artacak, birkaç yıl içinde ekonomi normale dönecektir.

Her halükarda önümüzde çok ama çok zor bir dönem vardır.

Seçeneklerden biri “Kriz falan yok” diyerek krizi atlatmaya çalışmak.

Diğeri ise “Kriz var. Önlem de var” diyerek krizden çıkmaya çalışmaktır.

Birinde mevcut iktidar kendi hesabını ödemek zorundadır.

Diğerinde ise yiyen gittiği için yeni iktidar onların yediğinin hesabını ödeyecektir.

Muhalifler açısından teselli olabilecek olan ise hesabı yiyenin ödemesidir.


Oğan’ın tercihi çok da önemli değil

Sinan Oğan bugün kararını açıklayacak.

Ya iktidarı destekleyecek, ya da iktidara talip muhalefeti.

Ben bu satırları yazarken, Oğan’ın kararı henüz belli değildi.

Ancak açık söylemek gerekirse, Oğan’ın kararının zannedildiği kadar önemli olmadığını, bu seçim özelinde seçim sonuçlarını etkileyecek kadar siyasi bir değer taşımadığını düşünüyorum.

Oğan’ı ilk turda destekleyen seçmenin büyük bölümü Oğan’ın desteklemedi aslında.

Bir duruşu, bir durumu destekleyen protest ve önemli bölümü genç bir seçmendi.

İktidara çok yakın olmayan hatta bir bölümü hayli uzak bile olması muhtemel ama değir tarafı da benimseyemeyen bir kitle idi.

Türkiye’nin geçmiş 20 yılındaki tercih sıkışıklığından bunalmış, dualiteden sıkılmış bir kitle idi.

Oylarını Oğan’a, ya da seçimde kalsaydı İnce’ye değil, bir karşıtlığa veriyorlardı.


Mevcut düzen karşıtlığına.

Başta göçmen politikası olmaz üzere mevcut politikalara ve 20 yıldır bu politikalarla doğru düzgün mücadele edememiş basiretsiz bir muhalefete veya bu politikaların geçmiş suç ortaklığına karı çıkıyorlardı.

İşte bu yüzden Oğan’ın kararı önem taşımıyor.

Bunlar büyük ihtimalle 2 ay öncesine kadar adını duymadıkları Oğan dedi diye bir tarafa giderler, ne de diğer tarafa.

Bunların önemli bölümü sandığa bile gitmez.

Gideni de taraflar bölüşürler.

Küçük pay mevcut iktidara düşer.

Sinen Bey’e kendi siyasi geleceği açısından doğru olan ise tarafsız kalmak olacaktır.


Terör yandaşı bir federasyon

Tribünlerde bir Hizbullah Terör Örgütü aleyhine bağıran Fenerbahçe taraftarı, Futbol Federasyonu yönetimi tarafından PFDK’ye sevk edilmiş.

Yuh artık.

Türkiye’nin en sevilen polis müdürlerinden birini katletmiş, onlarca insanı öldürüp mahzenlere gömmüş, İslamcı bir kadını bile domuz bağı ile bağlayıp öldürmüş bir terör örgütünün yüce Meclis çatısı altında olmasını istememek suç olmuş federasyona göre.

Akıl alır gibi değil.

Federasyonu sormak isterim, yasa karşısında tüm terör örgütleri yanı değil mi!

Bu tezahürat en az Hizbullah kadar katil, Hizbullah kadar Anayasa’mıza karşıt, Hizbullah kadar Kürtçü, Hizbullah kadar bölücü PKK için yapılsaydı ve TBMM’de PKK istemiyoruz denseydi de PFDK’ye sevk edecek miydiniz!

Tabii ki, etmeyecektiniz.

Demek ki, terörist olup olmamanız önemli değil.

Siyaseten kiminle durduğunuz, kiminle durur gibi yaptığınız önemli.

Dönemin ruhu önemli.

Birkaç yıl önce, yine bu iktidar döneminde, sözde açılım sürecinde “Mecliste PKK istemiyoruz” diyenler PFDK’ye sevk edilirdi.

Şimdi Hizbullah diyenler sevk ediliyor.

Yakın bir gelecekte FETÖ’yü protesto edenler sevk edilirse kimse şaşırmasın.

Burada her şey konjonktürel.

Kimin terör örgütü olduğu bile.


Öldüm mü zannettiniz tufeyliler

Habertürk’ten ayrılırken kaleme aldığım satırlar üzerine, bazı hadsizler abuk sabuk yorumlar yapmış.

Onlar da benim yazdıklarıma söylediklerime yani fikirlerime tahammül etmişler.

Vallahi ben size katlanmıyorum.

Çünkü sizi pek okumuyorum, pek dinlemiyorum.

Olmayan fikirleriniz de pek ilgimi çekmiyor.

Normal şartlarda benim için yok hükmündesiniz.

Benim sizinle tek sorunum, bu cehaletinizle, bu bilgisizliğinizle, bu topluma katkı sunmak aciz düzeysizliğiniz ile sürdürdüğünüz “Tufeyli” yaşamınız.

Ben sizin fikirlerinize bir şey demem ama hiçbir bilginiz, hiçbir liyakatiniz yokken TRT’ye, THY’ye oraya buraya yönetim kurulu üyesi yapılmanıza, kendi cemaatinizde bile hiç bir fikri karşılığınız, bir kıymetiniz yok iken sadece yalakalığınızdan ötürü kamu kaynakları ile yani bizim vergilerimiz ise ödüllendirilmenize kızıyorum.

Varlığınızla, yazdıklarınızla, saçma sapan fikirlerinizle hiçbir sorun yok. Çünkü ilgilenmiyorum.

Derdim ve sorunum madden üzerimizde yaşamanıza,

Halk fakirleşirken, halkın kaynakları ile sizin zenginleşmenizle.

Millete talkın verirken, ahlaksızca salkım yutmanıza.

Ben sizin bu halkın üzerinde sürdürdüğünüz yaşama katlanamıyorum.

Tahammülsüzlüğüm ona.

Ve size kötü bir haberim var.

Siz zannettiniz ki, ben Habertürk’e değil, hayata veda ediyorum.

Hiç sevinmeyin.

Buradayım.

Ölmedim.

Hayattayım.

Hem de daha canlı ve daha heyecanlı olarak.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Sadece kendi ajandamız var zannetmediğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları