Senaryo ve film

Siyasette son günlerin en önemli meselesi senaryo yazarlığı oldu.

Özellikle de kimin cumhurbaşkanı adayı olacağı senaryoları çok tutuyor.

Muhalefet için sürekli yeni adaylar, yeni isimler bulunuyor ya da bildik isimler sırayla öne çıkarılıyor.

Ancak Ankara’da bir senaryodan daha söz ediliyor ve bu senaryo iş dünyası içinde de başkent kaynaklı olarak giderek daha çok konuşulmaya başlandı.

Bu da “Parlamenter sisteme dönüş” senaryosu.

Biliyorsunuzdur, muhalefetin başkanlık sistemine geçişi sağlayan Anayasa değişikliği ile ilgili Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı itirazlar var.

Yüce Mahkeme bugüne kadar bu itirazları ele almadı, bu itiraz dosyalarının kapağını bile açmadı.

Ankara’daki yeni yazarların yeni senaryosuna göre iktidar partisindeki oy erimesinin devam etmesi halinde, Anayasa Mahkemesi bu itirazları gündeme alacak ve kısa süre içinde karara bağlayacak.

Ve başkanlık sistemini getiren Anayasa değişikliği Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilecek.

Hal böyle olunca başkanlık sisteminden vazgeçmeyeceğini defalarca ilan etmiş olan iktidar partisi “Hay Allah, bak şu olana. Tam biz Türkiye’nin önünü açacaktık ama Anayasa Mahkemesi engelledi. Ne yapalım. Hukuk karşısında boynumuz kıldan ince” diyerek yeniden parlamenter sisteme dönecek.

Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak kalacak ve hemen seçime gidilecek.

AK Parti tek başına iktidar olmaya yetmeyen bir oranla bile olsa 1. parti çıkacak.

Sistem parlamenter olduğu için de içinde İYİ Parti’nin de olabileceği bir koalisyon ihtimali ile AK Parti iktidarın parçası olacak.

Böylece parti ve yakın destekçileri açısından son günlerde ortaya çıkan kabus benzeri durum bertaraf edilmiş olacak.

Dediğim gibi bu da senaryolardan biri.

Bu senaryodan bir film çıkar mı, izleyici toplar mı bilmem.

Ama yazanlar var.

***

Nereden baksan tutarsızlık

Şurası çok açık ki, Türkiye’nin “Değerli yalnızlık” olarak nitelediği uluslararası pozisyonu kolay kolay değişeceğe benzemiyor.

Gerek yakın çevremizdeki ülkeler, gerekse uzak çevremizdeki ülkeler giderek Türkiye’nin sorunlu olduğu ülkelerle ittifaklar kurmaya başlıyorlar.

Özellikle Yunanistan’la.

Bizimle müttefik görünenler, bile ittifak için Yunanistan’ı seçiyorlar.

Mısır’ın da durumu farklı değil.

Pek yakında Esad’lı Suriye’nin bile Türkiye’den daha fazla müttefiki olursa kimse şaşırmasın.

Sorunlu ülkelerle yeniden yakınlaşma çabalarımız ise beklenen hızla sonuç vermiyor.

Bunun temel nedeni ise ekonomideki hızlı bozulma ile hemen hemen aynı.

Bugün Türk ekonomisinin en önemli sorununun “güven” olduğunu hangi ekonomiste sorsanız söylüyor.

Ekonominin kurumsal bir tavır ile değil, bireysel bir anlayış ile yönetilmesinin yarattığı güvensizliğin bir benzeri dış politika için geçerli.

Türkiye ile tutarlı ve güvenilir bir ilişki kurulamayacağına ilişkin bir inanç hakim.

Bunu iktidarı destekleyen gazetelere baktığınız zaman bile görebiliyorsunuz.

En basit ve en yakın örnek ile düne kadar yerin dibine sokulan Biden ve neredeyse en büyük düşman ilan edilen ABD bir görüşme sonrası birdenbire en yakın dost ve yeniden müttefik olabiliyor.

Ancak bunun kaç gün süreceği belirsiz.

Bu dönüşün neden yapıldığı da.

ABD hala PKK/YPG destekçisi, hala F 35’leri vermiyor, hala F 16’ları verme ihtimali zayıf, hala Yunanistan’da Türkiye’ye yönelik bir üs kuruyor.

Hal ABD ile böyle olunca, başkaları ile nasıl olur onlar da tahmin edebiliyor.

Keza, bir gün önce sınır dışı edilecek büyükelçilerden söz ediliyor, ertesi gün olmayan bir özüre dayanılarak bundan vazgeçiliyor.

Kurumsal olmaktan çok uzak ilişki anlayışı ve tutarsızlık Türkiye’yi değil, Türkiye’nin saygınlığını yok etmeye doğru gidiyor.

Türkiye kendini güçlü gibi göstermeye çalışırken, kurumsal olmaktan uzak bu tavrı ile aslında hasımlarını güçlendiriyor.

Aynen ekonomide de kurumsal olmaktan uzak tavrının yabancı paraları güçlendirdiği gibi.

***

Teröriste satmıyoruz ya

Türkiye’nin İHA ve SİHA satışları pek çok ülkede rahatsızlığa neden oluyor.

Çünkü bölgesel çatışmalarda oyunu önemli oranda etkiliyor bu hava araçları.

Rusya’da da Türkiye ile ilgili rahatsızlıklar var.

Son zamanlarda öne çıkan konu ise Türkiye’nin Ukrayna’ya sattığı insansız hava araçları.

Rusya bu araçların, özellikle de silahlı olanlarının kendi askerlerine karşı kullanılmasından rahatsız.

Bu nedenle Türkiye’yi suçluyor.

Bu konuda Rusya’nın en ufak bir haklılığı yok.

Sonuç olarak Türkiye bu İHA ve SİHA’ları egemen, BM üyesi, dünya tarafından tanınmış devletlere satıyor.

Ukrayna gibi, Azerbaycan gibi…

Ya da Libya örneğinde olduğu gibi, çatışma içindeki ülkelerde BM tarafından kabul resmen muhatap kabul edilmiş taraflara destek için kullanıyor.

Bu nedenle de bu satışlardan ötürü Türkiye’yi suçlamak kimsenin hakkı değil.

Hele hele Türkiye’nin çevresindeki terör örgütlerine yıllardır silah satan ve veren ülkelerin hiç haddi değil.

***

Vakıf yük olmaz, yük alır

Maşallah devlet neredeyse tüm kurumları ile TÜGVA’ya çalışmış.

Şimdi bunlar bir bir ortaya çıkıyor.

TÜGVA ve benzerlerini savununlar çıkıp “Ne var canım öğrencilere yurt yapıyoruz, imkan sağlıyoruz” demeye kalkışacaktır.

Bunun kabul edilir tarafı olamaz.

Bu gibi vakıflar kamunun yükünü almak ve kamuya destek olmak için kurulur.

Kamuya yük olmak ve kamudan destek almak için değil.

Vakıfı kurarsın ve kamunun yapamadığı, yapmakta eksik kaldığı hizmetleri kendi öz kaynaklarınla yaparsın.

Buna vakıf denir.

Parayı, menkulü, gayrı menkulü, insan kaynağını kamudan sağlarsan buna vakıf falan denmez.

Ne dendiğini ben söylemeyeyim.

Hazine, yerel yönetimler bu gibi kaynakları bugün var yarın yok, kontrolü devletin elinde olmayan vakıflara aktarmazlar.

Öğrencilere destek olunacaksa devlette bunu yapan kurumlar bellidir.

Hiçbir şey bilmiyorlarsa, Kredi ve Yurtlar Kurumu diye bildiğimiz genel müdürlüğe aktarırlar.

Öğrencilere, gençlere oradan destek olurlar.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Gündemi başkalarının kanı ile değiştirmediğimiz zaman.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları