Bürokratın ömür uzatma formülü

Ankara’da bürokratlar açısından iyi bir dönem yaşanıyor.

Bunun nedeni bürokratların görevden alınmalarını engelleyecek bir formül bulmuş olmaları.

Tek bir imza ile bir gece yarısı koltuktan olma korkusu yaşayan üst düzey bürokrasi yeni formülle görev süresini epeyce uzatabiliyor.

Formül şu.

Görevden alınmasının an meselesi olduğunu hisseden ya da içerdeki kaynaklarından öğrenen bürokrat hemen bir gazeteciye bizzat ya da yakın çevresi vasıtasıyla haber uçuruyor.

Gazeteci özellikle muhalif kanattan seçiliyor ve “Benden duymuş olma ama bizim Başkan her an görevden alınabilir. Yazısı bile hazırlanmış. Eli kulağında. Ya bugün ya yarın.”

Muhalif gazeteci haberin kaynağının karar mekanizmalarına yakınlığını da bildiği için bilgiye güveniyor ve hemen haberi patlatıyor: “Falan başkan yine değişiyor”

Haber yayınlanınca muhalefetin haberi ile bürokrat yendi denmesin diye işlem duruyor, bürokrat ciddi bir süre daha kazanıyor.

İş daha da ciddiye biner, görevden alma kesin hale gelirse bu kez daha etkili bir yöntem benimseniyor.

Bu sefer haber yabancı medyaya uçuruluyor.

Reuters, Financial Times, The Wall Street Journal veya Bloomberg aranıyor.

Hatta bazen bizzat bürokratın kendisi arıyor.

“Benden duymuş olmayın ama bundan sonra sizinle pek görüşemeyeceğiz. Beni görevden alıyorlar” diyor.

Ne bilsin elin yabancı gazetecisi.

Tam da kaynaktan geldi diye haberi patlatıyor.

“Yabancı güçler devreye girdi” denmesin ve dış mihrakların dediği olmasın diye görevden alma anında gündemden düşürülüyor.

Hoop, bürokrat en az birkaç ay daha kazanıyor mu!

Dediğim gibi yüksek bürokrasi artık işin kolayını buldu.

Veriyor haberi basına, kalıyor koltuğun üstünde.

Nereye kadar!

Gittiği yere kadar.

***

Ekonomiyi kim kurtarır

Döviz kontrolden çıktı, yakında faizler de ona uyum sağlamaya başlar.

Genel görüntü artık iplerin koptuğu.

İş dünyası dövizin serbest bırakıldığına, daha da yukarılara doğru hiçbir önlem olmadan konacağına inanıyor.

Vatandaş ise “Bu iş düzelmez artık” diye bakıyor.

Ben size söyleyeyim.

Düzelir.

Ama ikide bir Merkez Bankası başkanı değiştirerek, saçma sapan ekonomi teorileri geliştirerek, aynı şeyleri tekrar tekrar yaparak düzelmez.

Çok daha basit ekonomiyi düzeltmek.

Mesela Osman Kavala gibi dosyası ve tutukluluğu eşi görülmemiş bir hukuk garabetine hatta ‘Kafkaesk’ bir romana dönüşmüş olan kişileri serbest bırakarak tutuklu yargılamaktan vazgeçerlerse düzelmeye başlar.

Yargı kararlarını yargıçların verdiğine dair bir inanç oluşturmaya başlarsak biraz daha hızlı düzelmeye başlar.

İkide bir onu bunu şunu terörist ilan etmekten vazgeçersek biraz düzelme daha da hızlanır.

Türk ekonomisinin bugün en büyük sorunu Adalet’tir, yargıdır.

Türk ekonomisi için Adalet Bakanı Ekonomi Bakanı’ndan, HSK Başkanı, Merkez Bankası Başkanı’ndan daha önemlidir.

Ekonomiyi düzeltmenin tek yolu bunun farkında olmaktır.

Hangi hükümet bilmem.

Ama Türkiye’yi ekonomik krizden çıkaracak olan bunun farkına varacak ve gereğini yapacak olandır.

***

4. doz eziyeti

Yurt dışına çıkmak için iki doz Sinovac üzerine iki doz Biontech olmak isteyen yurttaşlardan çok ciddi şikayetler geliyor.

İkinci doz Biontech’ler için randevu alamıyorlar.

Sistemin nasıl işlediği belli değil.

Başlangıçta herkes rahatça gidip, eğer aşı olma hakkına sahip grupta ise 4. doz aşısını olabiliyordu.

Ancak sonra ne olduysa oldu, sistem değişti.

Nasıl değiştiği konusu ise net değil.

Aşı hakları olduğu için aşılama merkezlerine gidiyorlar. Ancak randevuları olmadığı için geri çevriliyorlar.

Randevu almaları gerektiği söyleniyor.

Bu da normal.

Ancak sonrası normal değil.

Aşı merkezinde rahatça halledilebilecek randevu işlemi, yaşını başını almış vatandaşlara bu işlemi kendilerinin yapmaları söyleniyor.

Sonrası daha da beter.

Sistem doğrudan randevu vermiyor.

Anlaşılması zor bir sistemle MHRS üzerinden randevu almaya çalışmaları gerekiyor.

Aşılama oranının düşük olduğu ve hastalığın yeniden tırmanışa geçtiği bir dönemde aşı olmaya gelmiş insanlar geri çevriliyor.

Hastalanma ve hastanelik olma ve hatta can kaybı riski arttırılıyor.

Aşı olmak için gelmiş insanlar elden kaçırılıyor.

Bir diğer rezalet ise grip aşısında.

Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da grip aşısı olabilme kriterleri tam bir anlamsızlık.

Risk grubunda olan, yaşlı yurttaşlara bile aşı tanımlanmazken, hiçbir risk taşımayanlara aşı tanımlanmış olabiliyor.

Bu yanlış düzeni birisinin yeniden ele alması gerekiyor.

***

Her eve yapsanız olmaz

Her yere camii yapılacakmış.

Her mahalleye.

Herkesin yürüyüş mesafesine.

Yeni “çılgın proje” bu olsa gerek.

Öyle bir yapın ki, memlekette kişi başı bir cami düşsün.

Memleketin işsizlik, evsizlik, gelirsizlik sorunlarını da çözmüş olursunuz böylelikle.

Çamlıca’ya dev bir cami yaptınız.

Cumhuriyet döneminin ilk ve tek Selatin camiini.

Zevksizlik abidesini.

Mimar Sinan’ın neredeyse altı yüz yıl önce taştan nakşettiği caminin beton kopyasını.

O günden bugüne bir arpa boyu yol alamadık dercesine.

Allah aşkına söyleyin kaç kişi gidiyor?

Bir normal günde bir vakit namazına kaç kişi katılıyor bu camide.

Şimdi bir tane de Levent’e dikiyorsunuz.

Merkez Bankası’nın arsasına. Herhalde Merkez Bankası başkanlarının günahlarının kefareti olarak.

O da dev.

Ona da kaç kişi gidecek merak ediyorum.

Hala anlamadınız değil mi!

Millet sizden ibadet edecek yer istemiyor.

Sizden iş istiyor, çocuklarına gelecek istiyor, eğitimde fırsat eşitliği istiyor, doğru düzgün üniversiteler istiyor, Adalet istiyor, iyi yetiştirdiği çocuğu için liyakate dayalı sistem istiyor, huzur istiyor, mutluluk istiyor.

Siz ise ona cami veriyorsunuz.

İçi boşaltılmış bir din söyleminin, içi boş camilerini.

Zannediyorsunuz ki, millet o camilerde size dua edecek.

Ama yanılıyorsunuz.

Bu gidişle beddua edecek.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Teşhis koyamayan doktorun tedavi de edemeyeceğini anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları