Herkes bir gün şükran duyacaktır

Beklenen oldu.

Merkez Bankası Başkanı eski AK Parti milletvekili, eski Bakan Naci Ağbal da görevden alındı.

2 yıl içinde 4. Merkez Bankası Başkanı.

Cumhuriyet tarihi rekoru.

Hepsi kötü imiş meğer.

Acaba cehape mi atamıştı bunları diye düşünüyorum bazen.

En kısa süreni Naci Ağbal oldu.

Oysa piyasalara nispeten güven veren isim oydu.

Ama bu işten kurtulduğuna nasıl sevindiyse, “Görevden alındığım için beni görevden alanlara şükranlarımı sunarım” diye bıraktı görevi.

Belli ki, samimi fikri de bu.

Muhtemelen Merkez Bankası’ndan koşarak uzaklaşmıştır.

Yeni gelen Başkan’ı ise hiç tanımıyorum.

Tek bildiğim bizim Galatasaray Spor Kulübü’nün üyesi imiş.

Adnan Polat döneminde üye olmuş.

Curriculum Vitae’si bankacılıkla dolu.

Ama işi zor.

Hatta imkansız.

Faizleri indirmese sonu Naci Ağbal gibi olacak.

Faizleri indirse, dövizi tutmak için satıp savabileceği bir Merkez Bankası rezervi de olmadığı için kurlar yükselecek.

Elinde sihirli bir değnek yoksa o da şükrederek görevden ayrılır.

Ki uzaktan bakınca elindeki değneğin sihirli olmak bir yana iki ucu, hatta tamamı pis bir değnek olma ihtimali daha yüksek görünüyor.

O yüzden şimdiden “Ne kadar dayanacak” bahisleri oynansa yeridir.

Sürekli olarak “istikrar”dan bahseden AK Parti iktidarının, ekonominin en sevdiği kelimenin istikrar olduğunu unutmuş olması da ilginç.

Sürekli Merkez Bankası değiştirerek iyiye gitmiş bir ekonomi ben bilmiyorum.

Eğer Türkiye bunu becerirse ekonomi tarihinde muhtemelen bir ilk olacak.

Bu arada Türkiye’de bankacılıkla ilgili ve muhafazakar kesime öyle veya böyle yakın herkesin Merkez Bankası Başkanı olma şansı da artık mevcut.

Çok kısa süre içinde hepsi teker teker denenebilir.

***

Çıkmak mı düşmemek mi!

İsmail Saymaz kardeşim, Merkez Bankası’nın başına Yılmaz Vural’ı önermiş ve “Şampiyon yapmaz ama 2. ligden 1. lige çıkarır” demiş.

Bana göre bugün bize lazım olan 1. lige çıkaracak biri değil.

Şu an ihtiyaç duyduğumuz 3. lige düşürmeyecek biri.

***

Kadına şiddet son bulur artık

İstanbul Sözleşmesi’nden de çıktık.

Dün haberi gelmişti zaten.

“Sözleşmeden çıkma kararını Cumhurbaşkanı imzaladı. Hafta sonu açıklanır” diye.

Sürpriz olmadı.

Belki 1 puanlık oy artışı getirir diye düşünüldü muhtemelen.

Zaten ülkenin Dini Lideri İmam-ı Azam Boynukalın da hemen desteğini verdi.

Adı İstanbul ama içinde biz yokuz.

Bakalım kadına şiddette nasıl bir etkisi olacak.

“Bu sözleşme olmasa biz kadına niye şiddet uygulayalım. Sözleşmeden dolayı kadın dövüyoruz, öldürüyoruz” diyenler haklı mı çıkacak acaba!

Kesin olan ise Erdoğan’ın artık iyiden iyiye radikal tabana doğru döndüğü ve oradan gelecek birkaç puanın arayışında olduğu.

***

Yalvarırım bu kadarı olmamış olsun

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı zaman zaman eleştirsek de yine de nispeten güvendiğimiz kişiler arasında yer alır.

En azından pek çok konuda bu dönem için farklı sayılabilecek insani, farklı düşüncelere saygılı bir tavrı vardır.

Ancak son olarak ortaya çıkan bir belge kafamızda çok ciddi soru işaretleri oluşturdu.

Avrupa Birliği tarafından açıklanan ve AB kaynaklı aşıların hangi ülkelere satıldığını gösteren listede ilginç bir bilgi var.

Pfizer/Biontech’in aşısından Türkiye’ye 1 milyon 500 bin doz satılmış.

Yüksek antikor ürettiği bilinen ve diğer aşılara oranla çok daha uzun süreli etkinliği olacağı tahmin edilen bu aşıdan Türkiye’ye 5 milyon doz geleceği biliniyordu ama bunların Nisan ayında gelmesi bekleniyordu.

Halka verilen bilgi buydu.

Ancak AB’den gelen bilgi en azından 1,5 milyon doz aşının çoktan geldiği yolunda.

Bu yönde dedikodular bir süredir vardı. Biontech’ten bir grup aşı geldiği ve bunun “torpilli” kesimlere yapıldığı iddia ediliyordu ama açıkçası buna inanmıyordum. Bu kadarı olmazdı, olamazdı.

Ancak şeffaf toplumlarla iş yapınca bilgiler gizli kalmıyor.

Şimdi öğrendik ki, 1,5 milyon doz gelmiş.

Peki bunlar ne olmuş?

Yapılmış mı?

Kime yapılmış?

Bu şanslı kişiler nasıl belirlenmiş.

Kimlere öncelik verilmiş.

Sırasını beklemeden Biontech aşılara kim ulaşmış!

Sayın Bakan ne olur bize mantıklı, inanacağımız bir açıklama yapın.

İnsafsızlığın bu kadarına da maruz kalmamış olalım.

***

Bence kimse bilmiyor

Bakan-Toto devam ediyor.

Aslında Demirörenlerde biraz kafa çalışsa bunu bahise döküp çok para kazanabilirlerdi.

Ama Türkiye’de kafayı çalıştırıp para kazanma değil, ilişkiyi kullanıp zengin olma daha geçerli olduğu için herhalde gerek duymadılar.

AK Parti’ye yakın arkadaşlardan gelen bilgi doğru ise Cumhurbaşkanı Erdoğan birkaç gün inzivaya çekilip, bu konudaki kararlarını verecekmiş.

Hatta muhtemelen Marmaris’teki Yazlık Saray’da derler.

Yeni bakanlar ve yeni parti yönetimi konusundaki fikirlerini netleştirecekmiş.

Bakanlardan hangisi gider hangisi kalır kimsenin net bir fikri yok.

Söylenen her şey boş tahmin.

İstenmeyen bakanlarla ilgili benim aylardır duyup bildiklerim ise şöyle:

– Tarım ve Hayvancılık Bakanı Pakdemirli’yi çiftçiler, köylüler ve Tarım Birlikleri istemiyor. Hakkında çok şikayet çok olumsuz düşünce var.

– Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy’u parti örgütü istemiyor. Örgüte uzak, mesafeli ve soğuk buluyorlar. Turizm sektörü ise memnun.

– Ticaret Bakanı, parti tarafından sevilmiyor ve beğenilmiyor.

– Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı için örgüt bile “Bakan olduktan sonra SGK’lı oldu” yorumu yapıyor.

– Sağlık Bakanı Koca ile ilgili parti yönetimi içinde ve Saray’da olumlu düşünce yok.

Bunların dışındaki bakanlarla ilgili olumsuz bir düşünce yok.

Kabinedeki en güçlü Bakan hiç kuşkusuz Süleyman Soylu.

Partinin özgül ağırlıklı isimleri Binali Yıldırım’a görev verilmesine sıcak bakmıyorlar ama özgül ağırlıklara da sıcak bakmayan sayısı hiç de az değil.

Sonuçta kimsenin bir şey bildiği yok.

Her şey Erdoğan’ın ve ona etki etmesi muhtemel yakın çevresinin elinde.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Ördekler suya kıçın kıçın dalmadığı zaman.

Erişilebilirlik Araçları