Okur mektupları

Bizi yok sayıyorsunuz

Sayın Altaylı,

Dil üzerine‘ yazdığınız yazınızı okudum ve biraz üzüldüm.

Çünkü sadece siz değil tüm yazarlar burada İslam’ın tek bir versiyonunu ele alıp o İslam versiyonuna göre neyin doğru neyin yanlış olduğunu yazıyor. Halbuki İslam tek bir mezhep veya tek bir meşrepten ibaret değil. Bu ülkede milyonlarca Alevi yaşıyor. İstanbul’da da öyle. Mevlana’yı anma gecesinde yapılan Türkçe ibadeti biz çok beğendik. Çok hoşumuza gitti. Bunu neden yazmıyorsunuz?

Ben yurtdışında yaşayan bir Bektaşi Alevisi olarak bu tür yazılara güleyim mi ağlayayım mı bilemedim.

Bizi yok saymanıza mı üzüleyim ya da belki de bizleri İslam şemsiyesi altında görmediğinize mi ya da Mevlana’nın da Hacı Bektaş Veli gibi İslam’ın batıni yorumunu ele aldığını mı ama bunu kimse bilmemesini mi, bilemedim.

Biz Aleviler inancımızı bin yıldır Türkçe yaşıyoruz, çünkü Türk’üz. İbadetimizi de Türkçe yapıyoruz, kutsal saydığımız kitapları da Türkçe okuyoruz. Bu Kur’an için de, Hz. Ali’nin sözlerini içeren Nehcül Belaga için de, Buyruk için de geçerli.

Kürt Alevileri de ibadetlerini Türkçe ve Kürtçe yaparlar.

Ayrıca Mevlevi tarikatının da Aleviler gibi batıni öğretiye tabii olduğunu da kimse bilmiyor bu memlekette.

Mevleviler bu tür olaylarla ilgilenmez ki. Mevleviler iç güzelliğe bakarlar. Kur’an Arapça okunmuş, Türkçe veya Farsça okunmuş, bunun bir önemi yoktur ki.

Kadın semazenlere gelince: Bu gelenek Bektaşi ve (bazı) Mevlevi tarikatlarında bilinmedik bir şey değil ki.

Sizler biz Alevilerin ne düşündüklerini yazmayınca var olmaktan çıkıyor muyuz? Yok mu oluyoruz? Bu ülkede 15 ile 25 Milyon Alevi yaşadığı iddia ediliyor.

Tam rakamı asla öğrenemeyeceğiz çünkü kimliğimizi açıklamaya korkuyoruz çoğumuz. Yaklaşık 100 senedir yok saymaya çalıştı devlet bizi ve hala buradayız. Elin Almanya’sı da bizi din olarak tanıdığında bazı siyasi liderler hopur hopur hopluyor, sanki kendileri bize bir gram hak tanıdı da.

Saygılar

*

Okunması mı anlaşılması mı?

Sayın Altaylı;

“Dil Üzerine” başlıklı yazınızda; “İslam’a göre Kur’an Allah kelamıdır. Hem lafzen, hem mana olarak. Zaten Kur’an’da da ‘Onu Arapça indirdik’ diye açıkça yazar…” demişsiniz.

Ne yazık ki ayetin başını almamışsınız. “Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik” (12-Yusuf/2) der.

Diğer bir ayet, “Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.”(43-Zuhruf/2,3).

Bu daha birçok yerde tekrarlanır.

Kur’an’ın hitap ettiği toplum 42-Şura/7. Ayette belirtilmiş; “Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir.

Bölge halkının dili Arapça olduğun için Kur’an Arapçadır.

Anlamaları ve akıl erdirmeleri için Arapçadır.

Arapça kutsal bir dil olduğu için değil.

Ayrıca, 26-Şu’ara/193,194,195: “Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.” der.

Hz. Peygamber’in kalbine inmiş, Hz. Peygamber’in dilinden sahabeye ulaştırılmış. Kur’an’ın manevi ortamdan maddi ortama aktarılması, Arap toplumunda yaşamış, Arapça bilen bir kişi tarafından yapılmış.

Uyarılacak toplum da 42-Şura/7. Ayette gösterilmiş.

Kur’an’ın hangi dilde okunduğundan çok daha fazla önemli olan anlaşılmasıdır. Doğru anlaşıldığı zaman da uygulanacaktır.

Siz bir yerden alıp, bir anlamda “Namaza yaklaşmayın.” diyen Bektaşi gibi olmuşsunuz.

Saygılarımla.

*

Gençler çürüyor

Fatih Abi merhaba,

Birkaç yıldır yazılarınızı kaçırmadan her gün okumaya çalışıyorum. Sizi de halkın isteklerine düşüncelerine önem veren, halkın sesi olan kalemini satmayan özgür bir gazeteci olarak görüyorum.

Bu salgının ülkemize girişinden itibaren en çok ihmal edilen ve yasakların ilk kurbanı olan kesim 20 yaş altı ve 65 yaş üzeri olmuştur. Hükümet ekonomik kaygılarla sadece gençleri ve yaşlıları eve tıkma yöntemini izlemiştir.

Başlarda bir anlamda doğru olduğu da söylenebilir ancak şu anda bu yasakların faydasından çok zararı daha ağır basmaktadır.

Benim gözlemlediğim kadarıyla bu yaş grupları büyük bir psikolojik çöküntü ve çözülme içerisindedir.

Sadece yaz aylarındaki kısa sureli ‘normalleşme’ adımları dışında neredeyse bitmeyen bir yasaklar girdabı içerisindeyiz. Ayrıca bu yasakların hukuki bir altyapısı ve geçerliliği de yoktur.

Önde gelen hukukçuların çoğu bu yasakların hukuki olmadığını belirtmektedir. Türkiye’nin gelecekte söz sahibi olması için önem vermesi gereken gençlerimiz psikolojik olarak bir çöküş ayrıca eğitim anlamında da geri döndürülemeyecek bir süreç içerisindedir. Almanya ve Fransa en azından bir süre okulları kapatmazken (lise ve ilköğretim) bizde ilk gözden çıkarılan eğitim olmuştur. Bu yasaklar bir neslin evde çürümesine ve kaybolmasına neden olma noktasında doğru gitmektedir. Bir an önce yeniden değerlendirilip bir orta yol bulunması gerekiyor aksi taktirde dinamik nüfus yapımızla övündüğümüz bir ülke kalmayacak.

Medyada ve basında gençlerin isteklerine, düşüncelerine önem veren bir gazeteci olarak köşenizde yer ayırabilirseniz sevinirim.

İsmet YÖNDEM

*

Restoranlar ne zaman açılır?

Fatih Bey Selamlar,

2. kapanış sürecine girişte bizler için üzücü de olsa doğru tarihler vererek belki de yazılarınızla süreci yönlendirmiştiniz.

Yazılarınızı takip ediyorum herkesin en merak ettiği soruları siz soruyorsunuz ve de daha önemlisi cevap alabiliyorsunuz.

Sizden ricam kafe ve restoran işletmecisi olarak bizler bildiğiniz üzere zor durumdayız. Binlerce TL kira verdiğimiz şubelerin 750 TL gibi bir rakamla telafisi mümkün değil en zengin mal sahipleri bile sanki açlıktan ölmüşler de tek gelir kapılarıymışız gibi üstümüze geliyorlar ayrıca bankalar da o belirtilen KGF’leri vermiyorlar elektrik doğalgaz kesilmiyor belki ama günde 50 defa arıyorlar taciz edip para almak gayretindeler velhasıl sizden ricam bizlere bir tarih bir umut bir şey söylenmesi… Hes kodu ile giriş çok mantıklı bir fikir.

Yani tabii önce sağlık ama artık bu sektör ciddi manada bitmek üzere herkes ticari itibarı için oradan buradan para isteyip çeklerini ödemeye çalışıyor.

Milyonlarca çalışanının ise durumları belirsizliğini koruyor.

Şimdiden iyi seneleriniz olsun.

*

Pandemi kamu bankası personelini etkilemez mi?

Fatih Bey merhaba,

Ben kamu bankasında, bir taşra ilinde, son bir yıl içinde delicesine çalıştırılan satış birimi personeliyim.

Özel bankaların bu süreçte bıraktığı boşluğu fırsata çevirmek için hiç olmadığı kadar hedef baskısı altındayız.

Bu maili yazarken bile korkuyorum aslında, birinin eline geçer mi, başıma bir şey gelir mi diye.

Sağlımız sadece teoride önemli. Çok uzun saatler mesai yapmak zorunda kalıyoruz. Aslında fazla mesai yapmamızı asla istemiyorlar, hem ücret ödememek hem de çevremizde olumsuz bir intiba bırakmamak için. Ancak normal süresinde kesinlikle bitirilemeyecek bir iş yükümüz var ve mecburen uzun çalışıyoruz.

Fatih Bey son olarak, sizin varlığınız bizim için çok kıymetli. 9 yaşındaki oğlumla bile izliyoruz sizi,özellikle TEKETEK BİLİM’i. Sakın vazgeçmeyin, eksilmeyin… Ve bankacıları da biraz sık yazın olur mu?:)

Gerçekten çok bunaldık.

Öğretmen eşim ve ilkokul öğrencisi oğlumla iyi ki varsınız diyoruz.

Esenlikler dilerim…

Erişilebilirlik Araçları