Bilmemenin getirdiği kaygı

Elimizde olması muhtemel yegane aşı olan Sinovac’ın Coronavac aşının Brezilya’daki 3. Faz sonuçlarının dün açıklanması gerekiyordu.

İlk bilgiler yüzde 50’nin üzerinde bir etkinliğin sağlandığı yönünde iken, faz sonuçlarının açıklanması “Sinovac’ın talebi üzerine” ertelendi.

Nedenini bilmiyoruz.

Türkiye’nin şu ana kadar anlaşma sağladığı tek aşı olan bu aşının ne kendi ülkesindeki ne Endonezya’daki ne Türkiye’deki ne de Brezilya’daki geniş kapsamlı klinik çalışma nihai sonuçları açıklanabiliyor.

Bu durum bu aşıdan başka tutunacak dalı olmayan Türk halkındaki tedirginliği arttırıyor, bu aşıya zaten çok düşük olan güveni iyiden iyiye tüketiyor.

Daha önce İpsos’un yayınladığı araştırmaya göre Sinovac’ın aşısına olan güven yüzde 11 düzeyinde idi.

Bugün bu ölçüm yeniden yapılsa muhtemelen baraj altında kalacak.

Tabii bunda Sağlık Bakanlığı’nın da sorumluluğu var.

Salgının ilk döneminde şeffaf tavrı ile herkesin güvenini kazanan Bakan ve Bakanlık şeffaflıktan uzaklaştıkça, güven vermekten de uzaklaştı.

Koca bir ülke “Tek bir aşıya mahkum” edilirken BioNTech CEO’su Prof. Uğur Şahin “Nedeni anlaşılmaz bir şekilde Türkiye ile anlaşma imzalayamıyoruz” diyor Bakanlıktan tek bir kelime açıklama yok, “Şu nedenle anlaşamadık” diye.

Bu neden “İstediğimiz miktarda vermiyorlar, istediğimiz fiyata vermiyorlar” da olabilir. “Aşıya güvenmiyoruz” da olabilir, “,70 koşullarını sağlayamıyoruz” da olabilir.

Ama hiçbir şey söylenmiyor.

Sinovac aşısı bir türlü Faz 3 sonuçlarını açıklayamıyor.

Bununla ilgili de Bakanlıktan ya da Sinovac’ın Türkiye’deki temsilcisinden tek bir açıklama yok.

Bir başka Çinli ilaç şirketi “Sinopharm”ın Sinovac’ınkinden daha da güvenli olduğu iddia edilen aşısı Birleşik Arap Emirlikleri’nde acil kullanım izninin de ötesinde ruhsat aldı.

Bu aşı ile ilgili de bir girişimimiz olup olmadığı konusunda tek bir kelime söylenmiyor.

Corona’nın pençesindeki bir millet hiçbir bilgiye erişemeden kurbanlık gibi bekliyor.

Elimizden gelen tek şey kaygılanmak.

***

Sınavlar

Sars Cov2 virüsünün mutasyona uğramış halinin özelliklerinden biri de bir önceki halinin aksine gençlere de çok hızlı bulaşabiliyor olması.

Az da olsa yayınlar bu durumu gösteriyor şimdilik.

Benim “Kent mutasyonu” adını taktığım bu mutasyonun Türkiye’ye gelip gelmediğini bilmiyoruz.

Genel olarak “Bizde yok” deniyor ama yukarıdaki yazıda söylediğim şeffaflık eksikliği ve genel olarak araştırmalardaki zafiyetimiz nedeniyle kesin bir şey söylemem mümkün değil.

İngiltere ile yakın zamana kadar süren uçuşlar nedeniyle gelmemiş olma olasılığı bana zayıf görünüyor.

Bu yüzden de Milli Eğitim Bakanlığı’na bir önerim var.

Durum tam olarak netleşinceye kadar, sınavları en azından birkaç hafta ertelemek daha doğru olmaz mı?

***

Böyle yetki olmamalı

Bildiğimiz ABD tarihinin gördüğü en rezil, en pespaye Başkan olan Donald Trump giderayak yine yapacağını ya da kendi pespayeliğine yakışanı yaptı.

Başkanlık yetkisini kullanarak bir grup suçluyu affetti.

Affettiği suçlular arasında Bağdat’ta sivil halka ateş açarak 14 kişiyi öldüren 4 Blackwater katili de var, kendi dünürü de, kendisi ile ilgili soruşturmalarda suçlu bulunanlar da.

Yani hem ulusal hem uluslararası rezalet.

Aslında pek çok ülkenin anayasasında başkanlara tanınan bu “af yetkisi” bana her zaman ters geldi.

Krallıklara yakışan böyle bir yetki, anayasa ve yasalara bağlı olarak kurulmuş demokratik devletlerde olmamalı.

Olacaksa da çok belirleyici kurallarla sınırlanmış olmalı.

Aksi takdirde seviyesiz liderlerde bu yetkinin bu türlü kötüye kullanılması çok mümkün.

Ve siyasi kirliliğin enstrümanlarından biri haline gelmesi kaçınılmaz.

***

Yapan utanmaz ama ben utandım

İstanbul’da bir çevre müdürlüğü var ise ya da İstanbul Büyükşehir Belediyesi kentin çevresi ile de ilgileniyor ise kendilerinden bir ricam var.

Önceki gün biraz temiz hava almak için kızımla beraber Karadeniz kıyısına gidelim, kalabalık olmayan bir yerde temiz hava alalım, evde oturmaktan içimizde oluşan sıkıntıyı atalım dedik.

Kısırkaya’ya doğru yola çıktık.

Kemerburgaz’dan geçtik. Ormanı yırtan 3. Çevre yolunun üzerindeki köprüyü aştık ve Yeni Atatürk Havalimanı şantiyesine doğru inerken gözlerime inanamadım.

Sağda eskiden off road sürüşlerine gittiğimiz bölgenin tamamı taş ocağı olmuş.

Ormanlık alan ve içindeki küçük küçük göller talan edilmiş.

Solda ise denize inen tarafta benzeri ne olduğunu anlamadığım şantiyeler dışında yolun sağ yanına molozlar yığılmış. Çamlıklar katledilmiş. Kilometreler boyu denize ulaşmak mümkün değil. Yolun kenarı moloz ve toprak atığı tepeleri ile kasten kapatılmış. Halkın denizle bağlantısı iğrenç bir görüntü ile kesilmiş.

Belediyenin hayvan barınaklarına kadar tam bir mezbelelik.

Gördükçe içim acıdı.

Ve sanki ben yapmışım gibi yanımdaki kızımdan utandım.

Onlara, gençlere böyle bir çevre, böyle bir kent bırakmanın suçlusu gibi hissettim kendimi.

İl Çevre Müdürlüğü ya da İBB.

Allah aşkına bir de gidip siz bakın, daha önce bakıp göz yummadıysanız.

Siz de utanacaksınız.

Yok eğer utanmazsanız.

Zaten yapacak bir şey yok.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Kamu görevline atanacaklarda ar damarı arandığı zaman.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları