İşgaliye

Geçen gün televizyonda “Güney komşumuz Suriye eline silah bile almadan, Anadolu’yu işgal etti. 4 milyon Suriyeli’nin elini kolunu sallayarak İstanbul ve Anadolu’ya canını çektiği gibi yerleşmesi bir işgaldir ve bugün hükümet kararlarına uygun bir şekilde evlerimize hapsolurken, yasal veya yasadışı göçmenler işgal ettikleri bu ülkede ellerini kollarını sallayarak gezebilmektedir” dedim.

Yanılmış olabilirim.

Çünkü sadece Suriyeliler değil, Türkiye; Suriye, Irak, Afganistan gibi ülkelerin vatandaşlarının işgali altında.

Trafik kazaları bile durumu anlatmaya yetiyor.

Dikkat edin, trafik kazalarında can kayıplarına bakın, çoklukla yasa dışı veya içi göçmenlerle karşılaşacaksınız.

Şanlıurfa’da bir otobüs trafik kazası yapıyor.

1 ölü 32 yaralı var.

Otobüs Kuzey Irak Süleymaniye’den Samsun’a gidiyor.

Niye gidiyor, kimi götürüyor kimse merak etmiyor.

Van’da kaçak göçmenleri taşıyan araçların kazaya karışmadığı gün yok zaten.

Belli ki, Türkiye’yi işgal harekatı sürüyor.

Gelin İstanbul’a.

Fatih Sultan Mehmet’in fethinden sonra iskan politikaları ile kente 500 yılda yaklaşık 700 bin civarı nüfus yerleştirilmiş. Kontrollü olarak. Tebanın tüm etnisite ve dinlerinden.

Osmanlı payitahta kimin yerleşip kimin yerleşemeyeceğine dikkat etmiş.

Bugün ise İstanbul’da en az 500-600 bin Suriyeli var.

Suriyeli orduları kenti işgal etmiş kimse farkında değil.

Hafta sonu sokağa çıkma yasağında bakın, bizler evde onlar sokakta.

Bir o kadar da başka ülkelerden gelen göçmenler var.

Resmi verilere göre ülkemize son 4 yılda kabul edilen kayıtlı göçmen sayısı 2 milyon 100 bin.

Sadece Suriyeli de değil.

Ülkede en az 6 milyon kayıtlı veya kayıtsız yabancının yerleşik olduğu tahmin ediliyor.

Yani Türkiye nüfusu 83 milyon değil, 89 milyon.

Bunlar ev alıyor, tüketim yapıyor, ekonomiye katkı sağlıyor diye göz yumuluyor muhtemelen.

Ama kontrolsüzce.

Ama neredeyse bir işgal ordusu gibi.

Yıllardır gelen bu kişilere tek laf etmedim. Yerinden yurdundan edilmenin ne demek olduğunu anlamaya çalışın dedim hatta.

Derdim bu başıbozuklukla, bu plansızlıkla, bu kontrolsüzlükle, bu vurdumduymazlıkla.

Evimize de misafir geliyor. Başınızın üzerinde yeri oluyor.

Peki girip yatak odanıza yerleşiyor mu, sormadan izinsizce.

Derdim bununla.

Şimdi bazı reziller buradan “Irkçılık” ya da “Milliyetçilik” çıkarmaya çalışarak ayıplarını örtmeye çalışacaklardır.

Bu yazdıklarımın ne ırk ne de başka bir şeyle alakası var.

Irkçı değil vatanseverim.

Benim sözünü ettiğim mesele bu ülkenin güvenliği ve geleceği ve vatandaşlarının huzuru.

Bu umurunuzda değilse beni suçlayın.

Bu umurunuzda ise ne yaptığınızı bir düşünün.

NOT: Şimdi öğrendim ki, Mülteci Hakları Derneği benim hakkımda suç duyurusunda bulunacakmış. Gülerim. Bunların hiçbiri mülteci değil. Türkiye bu kişilere mülteci statüsü vermedi.

***

Böyle yardım kime yarar!

Taksiciler kızgın.

Haklılar mı?

Haklılar.

“Devlet baba” Covid nedeniyle taksicilere yardım kararı aldı.

Ama hangi taksicilere?

Gün boyu direksiyon başında, Covid riski ile burun buruna direksiyon sallayan taksi esnafına değil.

Taksilerin plakalarının sahiplerine, bilinen adıyla “plaka ağalarına”.

Yani her biri 2 milyon TL civarında alınıp satılan, kimileri onlarca hatta yüzlercesine sahip olan plakaların sahiplerine.

Taksi ücretlerine yapılan zammı anında sürücünün elinden alan, plaka ağalarına verilecek bu 1000 TL yardım.

***

Federasyon küçük Türkiye

Futbol Federasyonu VAR uygulamasının kaldırılmasını isteyen Sergen Yalçın’ı disiplin kuruluna sevk etmiş.

Sergen’ın sözlerinde hakaret yok, tehdit yok.

Fikir var.

Federasyonu ve MHK’yı her hafta sonu tahdit eden yöneticilere karşı sus pus olan federasyon yönetimi, Sergen’in “Bu VAR futbolu daha kirli hale getiriyor. Bırakın hakem hata yapsın. En azından hata yapmış olur. Böyle ne olduğunu bile anlamıyoruz. VAR hakeminin eline kalıyoruz” dediği ve her satırına katıldığın sözlerini disipline sevk ediyor.

Oysa aynı şeyler İngiltere’de de, Fransa’da da tartışılıyor.

Futbolu seven ve düşünen herkes bu konuda kafa yoruyor, fikir beyan ediyor.

Sergen’in Federasyon tarafından disiplin kuruluna verilmesi aslında Türkiye’nin fikir konusundaki tavrının futbola yansıması.

Bağırıp çağırmak, trollük yapmak serbest.

Yeter ki fikir olmasın.

Federasyon tam Türkiye Futbol Federasyonu imiş meğer.

***

Olmaya devlet cihanda

Önlemlerin başında “Bu önlemler bir işe yaramaz” dedik.

Ne yazık ki, haklı çıktık.

Vaka sayılarında bir düşüş yok.

Tek günlük düşüşe sevindik ama “Bu bir şey ifade etmez” dedik. Nitekim ertesi gün vaka sayısında ve vefat sayısında rekora koşan bir Türkiye gördük.

Herkes farkında ki, çevrelerindeki corona çemberi giderek daralıyor.

Geçen baharı Türkiye gibi başarılı bir şekilde geçiren ama bu sonbaharda Türkiye gibi ipin ucunu kaçıran Almanya 25 günlük ciddi bir kapanmaya gidiyor.

Türkiye ise hala bilmem kaç puanlık büyüme, bilmem kaç puanlık kapasite kullanım artışı sayılarına odaklanmış.

Elbette önemli bunlar ama hastanelerin yoğun bakımlarında mezarlıklarda yatanlara ne kadar önemli olduğu anlatamazsınız.

Asıl neyin önemli olduğunu onlar daha iyi biliyor çünkü.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

10. köyün nüfusu kalabalık olduğu zaman.

Erişilebilirlik Araçları