Okur mektupları

Sağlık sistemi her an çökebilir

Fatih Hocam,

Merhaba, İstanbul’da bir devlet hastanesinde doktorum. Servisler ve yoğun bakımlar dolu. 112’yi aramaya korkuyorum çünkü onlar da şaşırmış durumda. Elim yüreğimde nöbetteyim.

Sabah eşim beni gönderirken “Seni hiç bu kadar gergin görmedim” dedi. Haklıydı. Hiç bu kadar gergin olmadım.

Durum gerçekten vahim ve emin olun stresten kalp krizi geçirmekten korkuyorum.

Hasta sayısı gerçekten çok fazla, sizin verdiğiniz 40 bin sayısından bile fazla olabilir.

İlk dalgayı başarıyla atlattı diye övünülen sağlık sistemimiz, bu duruma kaç gün daha dayanır ya da dayanır mı bilemedim.

Kimsenin umursamadığı bu konuda ısrarla yazıp, sesimizi duyurduğunuz için teşekkür ederim. Size iyi pazarlar olsun.

*

Uzun çöp, kısa çöp

Merhabalar,

Fatih Bey, Gaziantep’te özel bir hastanede uzman diyetisyen olarak görev yaptım bu pandemi sürecinde. 2 ay önce istifa ettim. Virüsü geçirmiş biri olarak insanların çok dikkatli olması gerekiyor. Çünkü kimi öldürdüğünü bilmiyoruz. Nasıl mı?

Bakıyoruz kronik hastalığı olan kurtuluyor, olmayan vefat ediyor. Genç ölüyor, yaşlı kurtuluyor. Bir nevi kısa çöp uzun çöp çekmek gibi. Sürpriz gibi bir şey!

Bu nedenle uyarılarınız çok haklı.

Kaleminize kuvvet.

*

Uyarmak göreviniz

Fatih Bey,

“İki hafta” başlıklı yazınızı okudum.

Başından sonuna kadar size katılıyorum. Covid yayılma süreci boyunca toplumu bilgilendirmeye hatta otoriteleri uyarmaya çalıştınız.

Maalesef gördüğünüz gibi toplum duyarsız, devletin gücünü kullananlar ise gerçekleri gizlemekle meşguller.

Başarılı oldukları bir konu varsa o da her yaptıkları icraatı övünerek ne kadar başarılı olduklarını millete empoze etmek. Başarısız oldukları alanları da ustaca gizlemek.

Lafı çok uzatmayayım Fatih Bey, sizlere teşekkürü borç bilirim. Gerçekten gazeteciliğin ne olduğunu, ne kadar ağır ve sorumluluk isteyen bir görev olduğunu bizlere gösterdiğiniz için.

Gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi kötü huyu vardır.

Saygı ve Sevgilerimle.

*

Teknoloji var kafa Ortaçağ’da

Fatih Abi Merhaba,

Medyada başından beri Covid-19 konusunda en titiz şekilde yazan, yayın yapan isimsin. Ama hem ülkemizde hem de dünyada cehalet o kadar fazla ki. Sosyal medyanın da etkisi ile sosyal hayat gereğinden fazla aktif ve maalesef Corona bile buna engel olamıyor. Diğer ortamlarda da maske takmayanlar, sosyal mesafeye uymayanlar da cabası.

Galileo’nun dünya yuvarlaktır, dediği için idama mahkum edildiğini öğrendiğimizde ”Ortaçağ’da dünya ne kadar da geri bir yermiş” diye düşünüyorduk ama Corona bize şunu gösterdi: Bilgisayarlara, otomobillere, her yıl basılan milyonlarca kitaba vb. gelişimlere rağmen Ortaçağ zihniyeti dünya nüfusunun çoğunda halen devam ediyor.

Saygılarımla.

*

Çizgi filmle mi anlatsak

Sayın Altaylı,

Salgınla ilgili ikazlarınızda yerden göğe kadar haklısınız. Bu durum gittikçe daha vahim bir hal alıyor. Bizim millet cesurdur ama ölüm karşısında da cesur olunmaz ki! Ama ona birisinin öleceğini veya ömür boyu sağlık problemleriyle yaşaması gerekeceğini bir anlatsa!

Anlatan, anlatabilen yok! Önce aşıdan bahsedelim: Evet 10 firma aşı yaptı, birinciliği de bizim Şahin Çifti göğüsledi ve göğsümüzü kabarttı… Ama bize ne bu ne de ötekiler kolay kolay gelmeyecek… Acı bir nükte yapayım, böyle sizin dediğiniz gibi giderse, zaten aşıyı satın alabilsek bile olacak sağlam kişi bulamayacaklar bizde !

TV kanallarına çıkanlar ekonomiden bahsediyor. Ekonomi, o da ne ki? Geçen gün sokakta maskesiz bir gence sordum, korkmuyormuş, kuvvetliymiş, yakalanmazmış.

Peki aç kalmaktan da korkmuyor musun, deyince ne mânâ der gibi yüzüme baktı. Sizler böyle yaparsanız salgın artar, iş yerleri kapanır, aç ve açıkta kalırsınız dedim. Yüzünden bir korku dalgası geçti. Bunu hiç düşünmemişti…

Demek ki, milletin anlaması için açık, net, basit ifadeler kullanacaksın!

Neden tv kanallarında alt yazılarda hep ölüm sayısı en yüksek ülkeler, “Aaaa,bak biz onlara nazaran daha iyi durumdayız” dedirtip, burun buruna oturulan kafeleri restoranları daha da tıka basa doldurtmak için mi?

Ne demek mesafe? Neyle neyin mesafesi? Kimse bilmiyor…

Ben Ankara’da yaşıyorum. Kaldırımlar dar zaten. Karşıdan üçlü bir grup geliyor. Karşılarında zınk diye durdum.

Bütün kaldırım sizin mi diye sordum.

Ne yapabiliriz ki, üç kişiyiz diye cevap aldım.

İnanın samimiler.

Birbirinizin arkasına sıra olacaksınız kaldırımın bir kenarında… Ben de öteki kenardan yürüme hakkımı kullanacağım, yoksa araba yoluna inmem gerekiyor sizinle arama mesafe koyabilmek için ,dedim… Usul usul düzelip yürüdüler. Bu ve buna benzer durumlar çizgi film olarak TV’lere aksettirilemez mi?

Tenha marketlerde bile market Kasalarında yığılmanın önlenmesi gibi daha onlarla şey çizgi filmlerle halka aksettirilmeli…Daha çok yazacak şey var ama hep 65+’lara yüklenip oh görevimizi yaptık rahatlığı ile bu iş çözülmez…

Saygı ve sevgilerimle, Altaylı Bey (oğlum demiyorum, laubali olmamak için ama içimden o geçiyor)…

*

Betona değil müteahhide çip takalım

Fatih Bey merhaba;

Bu gece programınızın tekrarını izlerken sorduğunuz soruya cevaben Bakan bey “Beton Çipi”nden bahsetti. Türkiye’de pek çok önemli projede çalışmış ve gerek ahlaki yoksunluk gerek seviyesizlikten dolayı mesleği bırakmış bir mühendis olarak betona çip neden işe yaramaz anlatmak isterim.

Normalde beton dökülürken beton dayanımının 7 ve 28 gün sonuçlarını öğrenmek için dökülen beton miktarına göre belli sayıda şahit numuneler alınır ve bu numuneler kırılarak dayanımlarına bakılarak dökülen beton konusunda fikir sahibi olunur.

Ancak bu asla yeterli değildir. Çünkü Amerikan ve İngiliz standartlarında olan ancak hepsinin henüz bizim standartlara geçmediği bazı koşullar vardır.

Mesela; beton karışımı dökülürken homojen yerleşmesi için 1.5 metreden yüksekten dökülmesi sakıncalıdır. Ama biz 3 metrelik kolonları dökerken pompa hortumunu indirmez yukarıdan dökeriz. Dolayısıyla betonun agregası ve şerbeti yerçekiminden ötürü homojen dağılmaz. Örneği ise mikserin altından sahaya dökmeden alırız.

Başka bir örnek her ne kadar dikkat etsek de arkamızı döndüğümüz anda hem mikser operatörleri hem işçiler betona su katar. Çünkü biri işi erken bitsin gitsin ister diğeri beton akışkan olsun kolay yerleştirsin ister. Bu da betonun dayanımını etkiler.

Daha kötüsü yapı denetimlerde bir şekilde bu işlerin içindedir. Alınan beton numunesi yine su katılmamış betondan alınır. Ola ki betonun kıvamından dolayı ya da düşük sınıf olmasından bir şüphe varsa numunenin içine betonun sınıfında olması gerekenden büyük taşlar konulur ki kırımlarda değerler çok daha yüksek çıksın. Bu söylediklerim sadece çip kullanılsa bile deneyi yanıltacak yöntem ve sebeplerden birkaçıdır.

Beton içine çip koymak yerine neden kimse herkesin müteahhit olmasına normal baktığı sorgulanamıyor sormak lazım. Zira kanunlar izin verse ve kişinin parası olsa ;

Bir avukat eczane açsa

Bir tavuk dönerci hukuk ofisi açsa

Bir demirci ustası dişçi polikliniği açsa

Bir dondurmacı banka açsa….

Kim malını ve canını “olsun canım altında imza yetkilisi personel çalıştırıyor” deyip emanet eder?

Ama müteahhit olmak için 18 yaş ve T.C vatandaşlığı yeter sayıldığı (Okur yazarlık ya da zerre bilgi aranmıyor) ülkede neden herkes bu kadar kolay canını malını emanet ediyor?

Sözün özü madem ki herkesin müteahhit olmasına devlet izin veriyor, o beton içine gömülen çipler yerine bizim bir ahlak çipi üretip müteahhitlerin kalbine koymamız lazım.

Erişilebilirlik Araçları