İki kritik yanıt: Ramazan ve okullar

Teke Tek’te Sağlık Bakanlığı Covid Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Levent Yamanel tecrit önlemlerinin en az bir ay daha ciddiyetle sürdürülmesi, hastalığın henüz daha zirveye ulaşmadığını söylemesi üzerine kendisine geneli ilgilendiren bazı sorular sordum.
Aldığım yanıtlar şöyle:

1. Ramazan geliyor, Bilim Kurulu toplu iftarlar ve teravih namazlarını yasaklamayı planlıyor mu? Cuma namazlarına getirilen kısıtlamaların benzerleri getirilecek mi? Suudi Arabistan bile bu yıl teravih namazı kılınmayacağını açıkladı, Bilim Kurulu’nun tavsiyesi olacak mı bu konuda?

– İnsanların birbirlerine yakınlaşmasını gerektiren her türlü faaliyet ile ilgili önlemler sürmek zorunda. Toplu ibadetler de buna dahil. Şu ana kadar başarılı bir tablo çiziyoruz. Bu önlemleri ramazan ayı boyunca da sürdürürsek, bu salgını atlatma yolunda çok önemli bir merhaleyi tamamlamış oluruz. Mevcut uygulamaları aynen sürdürmek zorundayız.

2. Veliler, öğrenciler ve öğretmenler okulların ne zaman açılabileceğini çok merak ediyor. Bilim Kurulu bu meseleyi ele aldı mı? Okulların açılması için bir zamanlama var mı?

– Bu konular Bilim Kurulu’nda elbette ki ele alınıyor. Ancak kesin bir tarih vermek için henüz erken. Şu kadarını söyleyebiliriz. Haziran ayının ikinci haftasından önce pek mümkün görünmüyor. Gelişmelere bağlı olarak, her şey umduğumuz gibi giderse, en iyi ihtimalle Haziran’ın ikinci veya üçüncü haftası açılabilir okullar. Ondan önce mümkün değil.

TESTLERİN KAÇI MEVCUT HASTALARA?

Bilim Kurulu üyesi Prof. Yamanel’e şöyle bir soru sordum:

“Test sayımız giderek artıyor. Bugün de yine 40 bin civarı test yaptık ki bu iyi bir sayı. 4 bin civarında da yeni hasta tespit edildi bu testlerle. Oran yüzde 10 gibi görünüyor. Ancak bir şeyi de hesaba katmamız lazım. Bu testlerin kaçı zaten bilinen hastalara iyileşip, iyileşmediklerini tespit etmek için uygulandı? Çünkü eğer bu testlerin 10 bini mevcut hastalara uygulandı ise test/yeni hasta oranımız yüzde 10’un üzerine çıkıyor”

Profesör Yamanel ellerinde böyle bir bilgi olmadığını, bu yönde bir detaylı sayısal çalışmanın kendilerine sunulmadığını söyledi.

Ben ise bunun çok önemli olduğunu Sağlık Bakanı Sayın Koca’ya hatırlatmak isterim.

***

Bu doktorlar tarlada yetişmedi!

Bazı okurlar mail atıyor ve “Çok eleştirdiğiniz sağlık sistemi bakın ne kadar başarılı” diyorlar.

Bunların ya zekası eksik ya bizi yeni okumaya başlamışlar.

AK Parti’nin sağlıktaki uygulamalarının AK Parti’nin aldığı oyun en önemli nedenlerinden biri olduğunu başından beri söylüyorum.

En az 10-12 yıldır.

AK Parti’nin Recep Akdağ döneminden beri sağlık alanında çok yatırım yaptığı, yaptırdığı ve vatandaşın beğenesini bu yolla kazandığı sır değil, inkar ettiğimiz bir şey değil tam aksine vurguladığımız bir şey.

Ben sadece zaman zaman “Bunun sürdürülebilirliği” konusunda uzun vadede sorunlar çıkabileceğini vurguladım.

Şehir hastaneleri ile ilgili olaraksa uzmanlar “Bu kadar büyük tek hastane olacağına, şehrin farklı bölgelerinde daha küçük hastaneler daha doğru olurdu. Bu kadar büyük hastaneyi yönetmek zor” dediler.

Anladığım konu değil, bir şey söyleyemem, söylemedim de!

Benim tek karşı çıktığım hastanelerdeki doktorlara uygulanan sayısal performansa dayalı sistem oldu.

Bunun tıp eğitimini bitireceğini, iyi doktor yetişmesini engelleyeceğini söyledim.

Bugün TUS’lara (Tıpta Uzmanlık Sınavı) bakarsanız neyi kast ettiğimi ve haklı çıktığımı görürsünüz.

Artık tıbbın en zorlu ama en prestijli dallarına ilgi son derece düşük.

Geçmişte en yüksek puanları gerektiren beyin cerrahisi gibi dalların puanları talebe bağlı olarak düşerken, düşük riskli dalların puanları yükseliyor.

Nörolojiye ilgi azalırken, cildiyeye ilgi artıyor.

Bu ileriye dönük olarak önemli bir risktir.

Böylesi zorlu hastalık dönemleri 20 yıl sonra çocuklarımızı, torunlarımızı kasıp kavururken, iyi doktor bulmak zor olacak, bugünkü kadar başarılı mücadele edilmesi belki de imkansız hale gelecektir.

Çünkü cihaz alınır, bina yapılır ama o cihazı kullanacak olan, hastayı iyileştirecek olan hekimlerdir, sağlık personelidir.

Binayı amele yapar, hastayı doktor iyi doktor iyileştirir.

Şunu da söyleyeyim.

Türkiye tababet konusunda her zaman iyi bir ülke oldu.

Geçmişte de çok iyi hekimler yetiştirdi, dünya çapında doktorlarımız hep vardı.

Askeri hastanelerde de çok iyi doktorlar, bugünkü gibi zorlu durumlara çok hızla adapte olabilen sağlık personeli oldu her zaman.

Bugün bu salgını yenmemizde ön cephede savaşan ve umut bağladığımız doktorlarımız şehir hastanelerinden değil, Çapa gibi, Cerrahpaşa gibi, Ankara Tıp gibi, Hacettepe Tıp gibi, Ege ve 9 Eylül Tıp gibi, Atatürk Tıp gibi ve daha pek çoğu gibi Cumhuriyet’in köklü eğitim kurumlarından mezunlar.

Bu devletin geçmişini çok da hor görmeyin.

Lütfen…

***

Koordinasyon 2

Dün koordinasyon çok mu zor diyerek belediyelerle merkezi idarenin birlikte hareket edecek şekilde koordine olması gerektiğini söyledim.

Zannedersiniz çok ayıp bir şey yaptım.

Tek merkezden yönetildiğini düşündüğüm bir garip grubun hakaret dolu maillerine maruz kaldım.

“Belediye başkanları valileri dinlemeliymiş, valiler Ankara’nın talimatlarını belediyelere uygulatmalıymış, valilerin mücadelesinden niye rahatsızmışım”

Vallahi benim hiçbir rahatsızlığım yok.

Ne valilerden ne belediye başkanlarından.

Ben sadece kısıtlı kaynakların doğru kullanımının koordinasyonla olacağını söylüyorum. Ama şunu da hatırlatmak isterim.

Yıllarca “Seçilmişleri atanmışlara yedirmem” diyen bir fikriyatın “Seçilmişler atanmışlara tabii olmalı” noktasına gelmesi da ilginçtir.

***

NYT’den düzeltme

NYT’a dün yaptığım haklı eleştiri yerini bulmuş olmalı ki, gazete bugün tüm dünyada coronadan olduğu açıklanan ölümlerle ile geçmiş ölüm istatistikleri arasındaki farkı da yayınladı.

Ben de dünden beri bu sayıları toparlamaya çalışıyordum, beni zahmetten kurtardılar, sağ olsunlar.

Başından beri tüm Bilim Kurulu üyelerine bunu sordum.

Onların da söylediği şu oldu hep:

“Bazı ölümler coronadan olsa bile tam teşhis netleşmediği için corona denmediği oluyor ama bu tüm dünyada böyle yapılıyor. Bir kriter belirlemek lazımdı ve bu böyle belirlendi. Aynı sorun her yerde vardır”

NYT de bu söylemi doğrulamış.

Buna göre İspanya’da 7 bin 300, İngiltere ve Galler’de 6 bin 300, New York’ta 4 bin, Fransa’da 2500, İstanbul’da ise bin 100 kadar sebepsiz ortalamanın üzerinde ölüm var. Türkiye’ye bu konuda yöneltilebilecek tek eleştiri ise toplam kayıp sayısına göre bu sayının oranının yüksek olması olabilir.

NYT GRAFİKTE BU YILKİ ÖLÜMLERİ GEÇMİŞ VEFAT ORTALAMALARI İLE KARŞILAŞTIRIYOR

***

Ece Erken’e erkek bakış açısı

Magazin gündeminin bir süredir konusu Ece Erken.

Bayağı bir eleştiriliyor, o da bu eleştirileri hak etmek için elinden geleni yapıyor anladığım kadarı ile.

Konu beni o yönü ile hiç ama hiç ilgilendirmiyor.

Beni ilgilendiren tarafı medyanın konuya fazla erkek gözü ile bakıyor olması.

Ece Erken’den söz edilirken sürekli olarak “Evli ve üç çocuklu adamla ilişkiye giren” vurgusu yapılıyor.

İyi de evli ve üç çocuklu olan adam değil mi?

Eşine ve çocuklarına karşı yükümlülüğü olan Ece Erken mi, yoksa sevgilisi olan adam mı? Evlilik yeminine ve o üç çocuktan sorumlu olan adama kimse bir şey demiyor Ece Erken’e saydırıyor herkes. “Yuva yıkan kadın” diye.

Peki yuvadan kaçan adam çok mu masum!

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Ayakları pisliğin içindeyken kendini zirvede zannedip şarkı söyleyen sadece Fransız horozları olduğu zaman…

Erişilebilirlik Araçları