Yerli otomobil üzerine

Yerli otomobilimiz bugün görücüye çıkıyor.

Bir tanıtım toplantısı organize etmişler.

Bendeniz bu toplantıya davetli değilim.

O yüzden pek çoğunuz gibi bugünkü tanıtımı televizyonlardan izleyeceğim.

Yerli otomobil görücüye çıkmadan önce hakkında epey konuşuldu.

İlk günden beri “yerli ve elektrikli” otomobilin tarafında ve kendi çapında arkasında olan biri olarak bu konuşmalarla ilgili birkaç kelam etmek istiyorum:

1. Yerli otomobil İtalya’da dizayn edilmiş. Pininfarina stüdyosunda çizilmiş. Bunun neresi yerli imiş?

Komik bir eleştiri. Mesela Peugeot bir Fransız otomobili mi? Fransız otomobili. En popüler, en bilinen, en çok satan modellerini kim çizdi peki? Pininfarina. Pek çok otomobil markası otomobillerini dünyanın önde gelen stüdyolarına çizdiriyor. Bertone’ye, Guigiaro’ya, Guigiaro’nun kurduğu İtalDesign’a ya Pininfarina’ya. Bunun otomobilin hangi millete ait olduğu ile bir ilgisi yok.

2. Bugün göreceğimiz otomobil yerli mi?

Tabii ki, değil. Muhtemelen üretimi de bambaşka bir ülkede yapıldı. Ama yerli otomobil bugün göreceğimiz otomobil gibi olacak muhtemelen. Fakat garip olan ortalıkta bu otomobilin yapılacağı bir fabrika olmaması. Henüz bir fabrika inşaatı yok bildiğimiz kadarı ile. Ama Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine göre üretim yeri Bursa olacak. Yine buradaki bilgilere göre 22 milyar lira yatırım yapılacak 5 ayrı modelde yılda 175 bin araç üretilecek. 13 yıllık yatırım teşviki kapsamında da fabrikasında 300’ü nitelikli 4 bin 323 kişi çalışacak.

3. İlgili bakan otomobilin fikri mülkiyetinin tamamen Türkiye’de ve TOGG’da olduğunu söyledi? Öyle mi?

Dün bir televizyonda bununla ilgili haberi izlerken katıla katıla güldüm. Alt yazıda otomobilin fikrinin ve mülkiyetinin Türkiye’de olduğu yazılıydı. Fikri mülkiyet kavramından o kadar uzak bir ülkeyiz ki, haber kanalı editörleri bile buna yabancı. Açık söyleyeyim, bununla ilgili bir araştırma yaptım. Yerli otomobille ilgili herhangi bir patent başvurusu bulamadık. Oysa yerli ve fikri mülkiyeti Türk firmasına ait bir araç tasarımı için yüzlerce farklı patent başvurusu olması lazımdı. İnşallah vardır da ben yanılıyorumdur!

 

4. Sızdırılan görüntülere bakarak otomobille ilgili fikrim ne?

Dün gördüğüm için dizayn görüntülerine bakarak fazla bir şey söylemem mümkün değil ama yine simgesel yaklaşımlar var gibi. Selçuklu desenli hoparlör kapakları, lale figürlü cam açma kapama düğmeleri falan gözüme çarptı. Gördüğüm direksiyon simidini çok beğendim. Mercedes gibi olmuş. İç döşemelerde deri detaylar çok fazlaydı. İyi görünüyordu.

 

5. Bu otomobil ne kadar yerli?

Artık hiçbir ülkenin otomobili yüzde yüz yerli değil. Önemli olan markanın milliyeti. Tesla akülerini Çin’de yaptırıyor. Muhtemelen bizim otomobilde de böyle olacak. Her şey nerede ucuzsa veya amaca uygunsa oradan alınır. Parayı kazandıran fikri mülkiyettir. Bence odaklanmamız gereken nokta bu olmalı.

***

Salaklara

Bazı ahmaklar yerli otomobil projemizin sona gelmesinin Avrupa ülkelerini kıskançlıktan çatlattığını, kudurttuğunu falan iddia ediyorlar.

Yahu böyle saçmalıklara ne gerek var.

Niye kudursunlar!

Mercedes yeni bir model yaptığı zaman biz kuduruyor muyuz?

Adamlar yüzyılı aşkın süredir otomobil yapıyorlar.

Biz de yapmaya hazırlanıyoruz diye niye kudursunlar, çatlayıp patlasınlar.

Haa, şahane bir otomobil yaparız, birkaç sene sonra satışları Avrupalı rakiplerini geçer, şirketin kârlılığı patlar, teknolojide hepsinin önüne geçeriz o zaman çatlarlar belki.

Ama iki tane prototip gösteriyoruz diye niye kudursunlar.

İşi ucuzlatmayın.

Salaklara yönelik propagandayı salaklara yapın.

Bize, hepimize değil.

***

Niye şaşırdınız ki!

Atatürk Havalimanı’nın işletmecisi TAV ile DHMİ sonunda uzlaştılar ve Devlet Hava Meydanları İşletmesi TAV’a 2 milyar 563 milyon TL ödeme yapacak.

Çünkü sözleşme gereği TAV’ın Atatürk Havalimanı’nı iki sene daha işletme hakkı vardı. Yeni havalimani açılıp sözleşme bitmeden uçuşlar oraya kaydırılınca TAV’ın da iki yıllık kâr kaybını isteme hakkı doğdu.

Şimdi herkes “Vay be” diyerek bu olayı konuşuyor.

Çok garip bir milletiz vesselam.

Yahu daha en başından bunun böyle olacağı biliniyordu, belliydi.

Yazdık, söyledik.

Şimdi buna şaşırmak neyin nesi!

***

Ders

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun AK Parti döneminden kalan pek çok yöneticiyi değiştirmeden belediyedeki kadrolarında tutması hatta görev süresi dolanların sürelerini uzatması eleştiri konusu oluyordu.

“Bunlar AK Parti’nin adamları ve hâlâ ona çalışıyorlar. Bunları niye değiştirmiyorsunuz?” diyenlere İmamoğlu “Liyakat” yanıtını veriyordu.

Kanal İstanbul’la ilgili ilginç bir olay oldu.

İBB’nin AK Parti döneminden kalan Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanı Fuat Alarçin’in de görev süresi dolmuş ve İmamoğlu tarafından uzatılmıştı.

Ancak Alarçin’in Kanal İstanbul projesinin ÇED raporu için “olumlu” görüş bildirdiği bir imzası vardı.

İmamoğlu, Alarçin’den bu imzayı geri çekmesini istemiş.

Alarçin ise çekmemiş.

Bunun üzerine Alarçin görevden alınmış.

Alarçin’i kutlamak isterim.

ÇED’e olumlu imza verdiği için değil ama imzasına sahip çıkıp, dansözlük yapmadığı için.
İmamoğlu ise umarım dersini almıştır.

Bazı görevlerde liyakat kadar, fikir ve politika birliğinin de önemli olduğunu öğrenmiştir herhalde!

***

Şahane bir başkan, şahane bir üniversite projesi

Bugün size yeni tanıdığım ve şahane bulduğum bir Belediye Başkanı’ndan söz etmek istiyorum.

Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı’dan.

Kendisini ne tanırdım ne bilirdim.

Bir gün aradı.

Ziyaretime gelmek istediğini, anlatacağı şeyler olduğunu söyledi.

Şaşırdım.

Genelde belediye başkanları gelmez, davet ederler, ilçelerinde yaptıklarını gösterir, anlatır, gezdirir, yollarlar. Gelmek isteyene ilk kez rastlıyordum.

“Tabii buyrun” dedim.

Geldi.

Yanında bir arkadaşıyla. Ekip yok, onlarca adam yok. Yalnızca bir kişi.

Konuştukça hayretler içinde kaldım.

Yarım saatlik randevu birkaç saat sürdü.

Şadi Yazıcı bir bilim aşığı.

Temel bilimler olmadan gelişme olmayacağını bilen, anlayan bir siyasetçi.

Benim Teke Tek Bilim’in sıkı bir takipçisi.

Ama bunu anlayıp boş oturan değil, bir şeyler yapmaya çalışan birisi.

Temel bilimler olmadan katma değeri yüksek bir sanayi, gelişmiş bir toplum, müreffeh bir halk olmayacağını görüyor ve çalışmaya koyuluyor.

“Tuzla’da 8 organize sanayi bölgesi var” demiş ve yola çıkmış.

Bunları bilimle birleştirme ihtiyacı hissetmiş.

Ve bölgedeki sanayicilerle birlikte “Türkiye Temel Bilimler Araştırma Vakfı” diye bir vakıf kurmuş.

Kurucular arasında ve mütevelli heyetinde sanayiciler ve bilim adamları var.

Sonra da bir temel bilimler üniversitesi kurmak için kolları sıvamışlar.

Bir “ortak akıl arama konferansı” düzenlemişler.

22 önemli üniversiteden, 4 kamu kurumundan 52 bilim adamı katılmış.

Nasıl bir üniversite kurmak gerektiği sorusuna yanıt aranmış.

Sonra gidip üniversite için bir arazi bulmuşlar.

Şadi Yazıcı iktidar partisinden belediye başkanı. Ama gidip kamudan bir arazi istememiş, bir tahsis peşinde koşmamış.

Vakıf kendi imkanları ile fon yaratmış, herkes elini cebine atmış ve Tuzla’da parasını ödeyerek 141 bin metrekarelik bir arazi satın almışlar.

Projeler çizilmiş. Arazinin üniversite arazisine dönüştürülmesi için İBB’ye başvuru yapılmış.

Üniversitede 4 bölümde uygulamalı temel bilimler eğitimi yapılacak. Fizik, kimya biyoloji ve matematik.

Başka bölüm yok.

Hedef yüzde yüz bursluluk sağlamak ve bir araştırma üniversitesi yaratmak.

Ve ilginç bir şey söyleyeyim.

Vakıf ve üniversite için birçok tanıtım broşürü ve basılı evrak hazırlanmış.

Hiçbirinde Belediye Başkanı Şadi Yazıcı’nın adı bile geçmiyor.

Başkalarına ayrılan yer ne kadar ise Şadi Yazıcı’nın kendine ayırdığı yer ondan da az. Projeyi çok heyecan verici, Başkan’ı ise çok etkileyici buldum.

Akıl ve bilime önem veren bir siyasetçiyi bu ülkede bulmanın heyecanı bu.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Mutsuz olmak için değil mutlu olmak için bahane yarattığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları