Boğazımızı da yabancılara mı satalım!

İş inada bindi ya, Kanal İstanbul illa ki yapılacak.

Çevre mevre kimsenin taktığı yok belli ki!

O meseleye ayrıca gireriz bir ara, yeniden.

Boğaz’dan rahatça geçen gemileri oraya nasıl zorla yollarız onun da derdinde değilim. O da ayrı bir hesap ama az sonra söyleyeceğim şey açısından çok da dert değil.

Bakın dün bir haber yansıdı medyaya.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü yani 3. Boğaz Köprüsü’nü Çinliler alıyormuş.

Fatih Sultan Mehmet ve 15 Temmuz Şehitler Köprüsü olan bizim emektar 1. Köprü yüzde yüz yerli ve milli iken Yavuz Sultan Selim “Çin malı” olacak.

Hayırlısı.

Sabiha Gökçen zaten yabancılara satıldı çoktan.

Dünya rekortmeni, Alman çatlatan Yeni İstanbul Atatürk Havalimanı’na da epey bir zamandır müşteri arandığını biliyoruz duyuyoruz.

O da biraz damping, biraz tadilat dolayısıyla zararına satışla pek yakında yabancı birilerine satılır hayırlısı ile.

Şehir hastanelerinin de peyderpey yabancılara satılacağı gün çok uzak değildir diye düşünüyorum. Oralardan da öyle haberler geliyor.

Çanakkale Köprüsü zaten Korelilerin. Biraz Türk müteahhit payı var ama kalıcı olduğunu zannetmiyorum o payın.

Ve şimdi bir de Kanal İstanbul çıktı.

Önceki akşam Teke Tek’te Prof. Mustafa Ilıcalı, Kanal İstanbul’un maliyetini “kamulaştırma hariç” 15 milyar dolar olarak açıkladı.

O da yap işlet modeli ile yapılacakmış.

Yavuz Sultan Selim gibi, Yeni Havalimanı gibi, şehir hastaneleri gibi o da demek ki yabancılara satılacak sonunda.

Biz de yabancı yatırımcılara sittin sene para ödeyeceğiz hazineden. “Geçirme garantili.” Yani anlayacağınız “Boğazımızın parasını” yabancı alıp cebe atacak.

Bize de kala kala sonunda ne olacağını bilmediğimiz bir “çevre”, torunlarımızın giremeyeceği bir Marmara kalacak.

Bence hiç uğraşmayın.

Kanala manala gerek yok.

Doğrudan Boğaz’ı satın yabancılara.

En azından hafriyat rezaleti ve çevre felaketi olmaz.

Olmaz mı!

***

Kanal deprem yapmaz ama Celal Şengör’ü okuyun

Prof. Celal Şengör’den Kanal İstanbul ile ilgili fikirlerini aktarmasını rica etmiştim.

Çünkü sizlerden bu konuda çok talep geliyordu.

Celal Hocamızın internette dolaşan bazı eski söylemleri ile Şengör’ün Kanal İstanbul’un yapımını desteklediği iddia ediliyordu.

Sevgili dostumdan bu konulara açıklık getirmesini rica etmiştim.

O da bana “Yıllar önce Ali Kırca’nın programında hocam Roger U. Smith ile birlikte yer almıştık ve o zaman Kanal’ın yer seçiminin doğru olduğunu ancak kanalın çevresine yeni bir yerleşim alanı yapılması halinde bunun bir facia olacağını söylemiştim. Kanalı desteklerim ama yeni bir yerleşim bölgesi oluşturulursa Tayyip Bey ile bu konuda yollarımız ayrılır” dediğini hatırlatmıştı. Ben de kendisinden bugünkü görüşünün ne olduğunu ve jeolojik açıdan değerlendirme yapmasını rica ettim.

Bakın ne diyor Celal Şengör:

“Şimdi bugünkü düşüncelerimi özetleyeyim: Kanal deprem tetiklemez, zira buradan çıkacak toprağın ağırlığı yaklaşık 300 milyar kilodur. Onun yerine geçecek olan deniz suyu (Karadeniz yüzey suyunun yoğunluğunu 1,01 alalım) ise aşağı yukarı 121 milyar kilodur. Yani, burada meydana gelecek bir ‘hafifleme’ yaklaşık 170 milyar kilodur. Şimdi bakalım Atatürk Barajı’nın durumuna. Atatürk Barajı’ndaki suyun ağırlığı 480 milyar kilodur; bunun yarısı buharlaştığı zaman (yani 240 milyar kilo), 24 Nisan 2018’de barajın altından geçen faal Bozova Fayı’nda 5,2 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir. Yani Kanal İstanbul’un neden olacağı yük azalması Atatürk Barajı’nınkinin birbuçuk katı azdır ve kanalın altından da faal bir fay geçmemektedir. Kanal İstanbul’un musavver mevkii Kuzey Anadolu Fayı’na yaklaşık 40 ile 20 km arasındadır. Kanal altındaki litosferin elastik gücü bu kanalı çok rahat taşır. Bu şartlar altında, Kanalın KAF üzerinde bir deprem tetiklemesi ihtimali çok düşüktür. Kaldı ki, kanaldan kaldırılacak taş malzeme uzağa taşınmayacaktır. O zaman bir hafiflemeden ziyade net bir yüklemeden bahsedebiliriz. Bu da teorik olarak güneydeki fayı sıkıştıracağı için deprem riskini neredeyse hesap dahi edilemeyecek kadar küçük bir miktarda azaltır.

Ancak kanalın akarsu mühendisliğinin iyi yapılması gereklidir. Aksi takdirde buradaki akıntı hızı, ne kadar zamanda kanal çevresinin aşınacağı gibi değişkenler bilinemez. Ayrıca kanal çevresindeki su tutan tabakalar (yani akiferler) çok ciddi bir şekilde incelenmelidir (bu zor bir iş değildir ama para ve zaman gerektirir).

Kanal Marmara’nın ekosistemini bozar mı? Sanmıyorum, çünkü gelecek su çok değil. Marmara zaten can çekişiyor.

Ama tekrar edeyim: Kanal çevresi yapılaştırılırsa işte o zaman facia olur. Yani bu açıdan Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı’nın cinayet lafı yerinde kullanılmıştır. (Kanal doğrudan onun yönettiği şehri ilgilendirdiği için, elbette onun da ‘işidir’).Bu konuda Naci Görür’ün madde madde yayımladığı tehlikelere baksın okuyucularımız. İnternette var. Onların hepsine katılıyorum ama çoğu için ben bir amatörüm.”

***

Montreux değişir mi?

Teke Tek programımda Kanal İstanbul’un yapımını savunan eski AK Parti milletvekili Profesör Mustafa Ilıcalı, gemileri Kanal İstanbul’dan geçmeye zorlamak için Boğaz girişinde uzun süre beklemeye alınabileceğini ve bekleyerek para kaybetmek istemeyen gemilerin Kanal’ı tercih etmek zorunda kalabileceğini söyledi.

Dün küçük bir araştırma yaptım.

Şu anda Boğaz girişinde bekleme süresi ortalama 1 gün civarında.

Yani bunu 1 haftaya çıkarmak biraz zor görünüyor.

Prof. Ilıcalı ayrıca “Bu kanal açılırsa Montreux sözleşmesini yeniden tartışmaya açabiliriz. Böyle bir hakkımız var. Montreux’yü yenilerken Boğaz’daki güvenliği öne sürerek bu yeni yolun kullanılmasını zorunlu hale getirme imkanımız da olabilir” dedi.

Bu konuda Rusya’nın tavrının ne olacağını çok merak ettim doğrusu.

***

Etkileşim

Yerli ve milli otomobilimizin ışıklarını gördük sonunda.

Türkiye Otomobil Girişim Grubu tarafından servis edilen ve sosyal medya hesaplarında kullanılan fotoğrafı görünce güldüm.

İki gün önce Bakan Bey’in ve babayiğitlerin daracık garajdaki fotoğrafını görünce bu köşeye “Bizimkilerin tanıtım fotosu, bu da Tesla’nın tanıtım fotosu” diye üç fotoğraf koymuştum.

TOGG’cular da sonunda iyi bir fotoğraf koydular tanıtım için.

Ama sanki benim koyduğum Tesla fotoğrafından biraz etkilenmişler.

Ama ayıp değil.

Ne demişler: “Kötü sanatçı taklit eder, iyi sanatçı çalar.”

İki fotoğrafı da koyuyorum.

Bakın bakalım haklı mıyım, haksız mıyım!

Bu arada fabrikası olmayan otomobili nerede ürettirdiklerini de merak ettim doğrusu. Acaba fabrika kurmadan fason olarak ürettirmeyi mi planlıyorlar.

Olmayacak iş değil.

Pek çok marka en azından bazı modelleri için bunu yapıyor!

Tesla pre lansman fotoğrafı

TOGG pre lansman fotoğrafı
***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Sürekli korkutulan çocukların sonunda ya kafayı yediğini ya da korkmamayı öğrendiğini anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları