Konyalı non Grata

Konyalı Sanayici ve İşadamları Derneği KONSİAD, birkaç yıldır İstanbul’da Konya Tanıtım Günleri adı altında bir etkinlik düzenliyor.

Birkaç yıldır dediğim 4 yıldır.

Bu yıl 5. yıl olacak.

Bu hafta Perşembe günü başlayacak Konya Tanıtım Günleri öncesi, “küçük” bir sorun var. Sorunun adı tanıdık: Ahmet Davutoğlu.

Etkinliğe davetli üst düzey bürokrasi kendilerini davet eden KONSİAD yöneticilerine “Ahmet Davutoğlu’nu davet ederseniz, bizim katılımımızı beklemeyin” yanıtını vermiş.

Bu durum KONSİAD yönetimini hayli sıkıntıya sokmuş.

Konya milletvekilliği yapan, Konya’nın çıkardığı ilk Başbakan olan Ahmet Davutoğlu’nun “istenmeyen adam” ilan edilmesi ve Konyalılar arasında bile kendisine yer verilmemesi talebinin üst düzey de olsa bürokratlardan gelmesi oldukça rahatsız edici olmuş.

“Davet etmezsek çok ayıp olur, o zaten gelmez” şeklindeki çözüm önerisi bile kabul görmemiş.

Bu durumda Konya Tanıtım Günlerinde etli ekmek bile olacak ama Ahmet Davutoğlu olmayacak gibi görünüyor.

NOT: “Konyalı non Grata” Latince kökenli olup “İstenmeyen Konyalı” anlamına gelir.

***

Davutoğlu’na hak ettiği kadar eleştiri

Şehir Üniversitesi tartışması sürüyor ve bitmeyecek gibi.

Açıkçası, Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı sırasında kurucusu olduğu vakfın üniversitesine “kamudan bedelsiz tapu devri” yapması ne göze ne de kulağa hoş gelen bir durum.

Türkiye’de vakıf üniversitesi demek zaten kamudan tahsisli arazi edinmek demek, bunu biliyoruz.

Ama bu sefer iş büyümüş, bedelsiz tapu devrine de girilmiş.

En basit tabiriyle uygunsuz.

Peki bu durumun Ahmet Davutoğlu’nun hitap etmeyi planladığı seçmen üzerinde bir etkisi olur mu?

Hiç zannetmiyorum.

“Ne var canım adam cebine mi atmış. Hayır hasenat yapmak için vakfa aktarmış” diyecektir.

Hatta “Diğer vakıflar farklı mı ki!” diye de ekleyecektir.

Yeter ki, seçmen inanmak istesin, seçmen yanında olmak istesin.

Ne var ki, Davutoğlu’na da sadece “hak ettiği” kadar eleştiri getirmek gerek.

Evet, vakfa “tahsis edilen” arazi onun döneminde vakfa tapulanmış.

Ancak Halkbank’tan meşhur 420 milyonluk kredi verildiği sırada Davutoğlu Başbakan değil.

Öğrenebildiğimiz kadarı ile bu kredi verildiği sırada Başbakanlık koltuğunda Binali Yıldırım var.

Merak edilen bir başka mesele ise “Hazine’den bedelsiz tapu devri yapılan başka vakıf ve vakıf üniversitesi var mı?” sorusu.

Eğer sadece ve sadece Davutoğlu’nun vakfına böyle bir bedelsiz tapu devri var ise ayıp büyük.

Ama başka üniversitelere de yapılmış ama sadece Davutoğlu konuşuluyorsa o da ayıbın karesi.

Şunu da söylemeden geçmeyeyim.

Vakıf kurup kamu varlıkları üzerinde üniversite sahibi olma işini ilk başlatan da bu iktidar değil.

Bu yolu ilk açan Bedrettin Dalan oldu.

Onun açtığı yol sonradan “otoyol”a dönüştü.

****

Teşekkürün yankıları

Aydın Doğan’ın ticaret hayatına atılışının 60’ıncı yıl dönümü münasebetiyle verdiği daveti duydunuz, orada olanları okudunuz mutlaka.

Sağ olsun Aydın Bey beni de davet etmişti ama katılmadım.

Çünkü artık midem bazı şeyleri kaldırmıyor.

Yıllarca Aydın Doğan’a demediğini bırakmayan iş ve sosyete dünyasının koşa koşa gidip davette yerini almasını samimiyetsizce buluyorum.

Gitmememin temel nedeni bu.

O samimiyetsizliğin parçası olmak istemedim, O samimiyetsizliğe şahit olmak istemedim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geceye katılmasını ise bu kapsama sokmam.

Siyasetçiler sevseler de sevmeseler de zaman zaman böyle gecelere katılırlar, işlerinin bir parçasıdır.

Doğan’ın 60. Yıl gecesinin Başkonuğu Cumhurbaşkanı Erdoğan bir de konuşma yapmış. Konuşmasında Aydın Doğan’ı övmüş, Türkiye’ye katkılarından dolayı teşekkür de etmiş. Benden duymuş olmayın ama o konuşmanın AK Parti teşkilatlarında ve AK Partili gençlik üzerinde pek de olumlu yankılanmadığını duyuyorum.

“Biz bu adamla ve onun temsil ettiği şeyle 30 küsur yıldır mücadele ettik. Bu teşekkür de neyin nesi” diyenlerin sayısı hiç de az değil.

*

Özür varsa sorun yok

Geçen hafta bu köşede eleştirdiğim Uğur Işılak bir açıklama yapmış ve “O konuşmamın arkasında durmuyorum ve o konuşmada söylediğim şeylerden ötürü defalarca özür diledim” demiş.

Özür dilediyse eyvallah.

Bize de susmak ve kabul etmek düşer.

Ama keşke özürün yanı sıra bundan sonra katılacağı tüm programlarda o gün yanlış düşündüğünü ve şimdi niye farklı düşündüğünü de anlatsa.

Bu arada Işılak’ın açıklamasını yayınlayan internet siteleri “Işılak’tan Altaylı’ya ağır yanıt” demişler.

Yanıtta ağır bir şey yok.

Ama asıl komik olan bu internet sitelerinin büyük bölümünün benim yazımı haber yapmamış olmaları.

Bazıları ise benim yazımı değil, benden bir gün sonra aynı konuya değinen Ertuğrul Özkök’ün yazısını haber yapmışlardı.

Ama yanıt Özkök’e değil bana.

Çok yaşayın e mi!

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Okuduğunu anlamayan bir toplumdan doğru tepki beklemenin anlamsızlık olduğunu anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları