İsmail bu işin içinden nasıl sıyrılacak!

Sonunda belli oldu.

Uğur Dündar’ın kabul etmediği işi, İsmail Küçükkaya yapacak.

İstanbul’un iki belediye başkan adayına soruları Küçükkaya soracak.

Peşin peşin söyleyeyim, Didem Arslan’a çok ayıp edildi.

Bu işi ısrar kıyamet gündeme getiren, isteyen, zorlayan oydu.

Ama AK Parti adayı Yıldırım, partisine muhalif birisinin moderatörlük yapması için ısrarcı oldu. Hem de Devlet Bahçeli’yi kırma, üzme pahasına.

Peki AK Parti adayı niye böyle bir şey yaptı!

Niye ilk olarak en muhalif kanalın programcısı ve en muhalif gazetenin yazarı Uğur Dündar’ı istedi?

Niye Uğur Dündar talebi savuşturunca ikinci en muhalif medya olan FOX TV’den İsmail Küçükkaya’yı önerdi?

Bakın size bir şey söyleyeyim.

Bana sorarsanız AK Parti adayının ilk tercihi İsmail Küçükkaya değildi.

Bence o asıl Fatih Portakal’ı istiyordu.

Çünkü İsmail Küçükkaya biraz daha ortadan bir isimdi, asıl muhalif olan Fatih Portakal’dı ve Yıldırım onu tercih ederdi.

Ama Portakal’ın Ekrem İmamoğlu ile sınıf arkadaşı olması, Portakal’ın İmamoğlu’nu açık biçimde destekliyor olması buna mani oldu.

İş İsmail’e kaldı.

Niye!

AK Parti burada bir strateji uyguluyor bence.

Geride  olduklarını biliyorlar. Zaten öyle olmasa karşılıklı tartışma programına evet demeleri mümkün değildi.

Şimdi bu programı kağıt üzerinde en muhalif televizyonun program sunucusuna yaptırarak meydan okuyorlar.

Program sırasında eğer işler istedikleri gibi gitmezse “Muhalif medyanın tuzağına düşmüş mağdur aday” olacaklar.

Yok eğer İsmail Küçükkaya muhaliflerin beklediği performansı sergilemez ve sert sorular soramazsa bu kez de muhalefetin kalesini dağıtmış, güvenilirliğini yerle bir etmiş olacaklar.

Yani ya Küçükkaya 31 Mart seçiminin İmamoğlu karşısındaki Turgay Güler’in, Binali Yıldırım versiyonu olacak.

Ya da “Bu muymuş, muhalif medyanın sesi Fox TV” denilecek.

Bence plan bu.

Bakalım İsmail bu işin içinden nasıl sıyrılacak!

***

Ayıp değil söyle Abi

Sevgili Uğur Dündar ağabeyimiz açıklama üzerine açıklama yaparak bu işten niye tüydüğünü anlatmaya çalışıyor.

Söylediği her şey, benim dün yazdığıma çıkıyor.

“Eleştirilmekten korktum”.

Haklı.

Ne yapsa eleştirilecekti.

Ya bir taraf ya diğer taraf ya da muhtemelen her iki taraf.

Dündar bundan korktu.

Bunu açıkça söylese çok rahatlayacak.

***

Şart şurt

İsmail Küçükkaya bu programda soru soran olmak için iki şart öne sürdüğünü açıkladı.

Okudum ve güldüm.

Birinci şart “Her iki aday da beni isteyecek” imiş.

İkinci şart ise “Her iki parti de onay verecek”.

Yahu Sevgili İsmail zaten başından beri böyle bir isim aranıyordu.

Partilerin koyduğu şart buydu.

Sen de aynı şartı üçüncü kez koşmuşsun meğer!

***

Burası İstanbul, öyle kalsın!

Akşamları televizyon programım bitince çıkıp Taksim’de bir tur atıyorum.

Oradan da Şişli’ye kadar yürüyorum.

Yemin ederim ki, birkaç kilometrelik bu turum boyunca tek bir kelime Türkçe duymuyorum.

Tabelalar Arapça, restoranların mönüleri Arapça, konuşulan dil Arapça, müşteriler Arap, garsonlar Arap, değnekçiler Arap, dilenciler Arap, şoförler Arap, etraftaki herkes Arap.

İstanbul’un göbeği olmuş Küçük Arabistan.

Sakın kalkıp bana “Irkçı mısın” falan demeyin.

Irkçı değilim.

Gelsinler.

Sefa getirsinler.

Ama burası İstanbul.

Burayı Bağdat, Şam, Kahire falan yapmasınlar.

Yarım asırdan fazladır yaşadığım, dünyanın aşık olduğu, biricik İstanbul’u İstanbul olarak yaşasınlar.

Sakın yanlış da anlamayın.

Bunu Araplar da yapsa kabullenemem, Fransızlar da yapsa, İngilizler de yapsa, Almanlar da yapsa kabullenemem.

Bu güzel kenti bizlere bırakan Osmanlı Müslüman değil miydi?

Onlar niye burayı Araplaştırmadılar da şimdi bir Araplaşmadır gidiyor.

Hakkınız yok kardeşim.

Bağdat Bağdat’ta güzel, Kahire Kahire’de, Şam Şam’da.

Bırakın İstanbul da İstanbul olarak kalsın.

Cılkını çıkarmayın.

***

Helal sana Murat Boz

Bizim parayı sokaktan toplayan görgüsüzlerin en gıcık olduğum tarafıdır bahşişle saygınlık satın alma çabaları.

Adam yerine konmak için bol keseden dağıtırlar.

İllet olurum bu görgüsüzlüğe.

Bonkörlük başka bir şeydir, görgüsüzlük başka.

Önceki akşam Murat Boz bir yerden çıkarken gazetecilerle karşılaşmış.

Acele ile uzaklaşmak isterken aracını getiren vale servis görevlisine 200 TL vermiş ve üstünü alamadan gitmiş.

Ama hemen servisi veren şirketi arayarak, parasının üzerini istemiş.

Helal olsun sana Murat Boz.

Doğrusu budur.

Emeğin karşılığı verilir ama görgüsüzce para dağıtılmaz.

Murat Boz’u ayıplayan gazeteciler de kendilerine gelsinler lütfen.

Gece hayatındaki hanzoları göre göre hanzo olmayanları ayıplamaya başladınız galiba.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Ahmet Hakan kendine çekidüzen verince.

Erişilebilirlik Araçları