Manifestomsu

Gerçekten çok sıkılıyorum bazen.

Şaftı kaymış ya da kaydırılmış bir kitle ile muhatap olmak çok zor.

Akıl, izan, mantık bitmiş.

Bir gün önce Ekrem İmamoğlu’nun medya ile ilgili serzenişine hak verdiğimi yazıyorum. Ki hak verdiğim sadece o değil, medyaya kim ne dese haklı.

Ertesi gün de yine aynı İmamoğlu’na “Ama medyayı tehdit eder bir tonda konuşman yakışıksız. Bunu yapanlar zaten yıllardır var. Sen farklı olacağım diyorsun, sen niye medyaya parmak sallıyorsun” diyorum.

Vay efendim bunu nasıl dermişim, medyaya parmak sallayanlara niye bir şey dememişim. Manyak mısınız, deli misiniz, divane misiniz!

Aynı yazıda ikisini de söylüyorum zaten.

Daha ne diyeyim.

Bakın arkadaşlar.

Beni kendiniz gibi zannetmeyin.

Benim için öznelerin önemi yok.

Ben bir eylemi eleştirirken öznesinin kim olduğuna bakmıyorum bile.

Ne adı ne aidiyeti ne siyasi fikri ne partisi beni ilgilendiriyor.

Ben yaptığına, yapılana bakıyorum.

Yani bu toplumun “sesi çok çıkan” bölümü gibi “Bizim adam ne yaparsa yapsın sorun değil, karşıdaki adam ne yaparsa yapsın sorun” diyenlerden değilim.

Yavuz Bingöl’ü alkışlayıp, Elçin Sangu’ya sövenlerden, Elçin Sangu’yu alkışlayıp Yavuz Bingöl’e sövenlerden değilim anlayacağınız.

Ama Sangu’nun bir çıkar beklentisi içinde olmadan bunu yapmasını daha anlamlı bulurum o ayrı!

Siz, yani akıldan uzak cepheleşmenin unsurları, benden kendiniz gibi olmanızı beklemeyin.

Olmam.

Meşrebim uygun değil.

Bu milletin büyük bölümünün de meşrebi uygun değil zaten, biliyorum.

Öyle olmasaydı çoktan birbirimizin boğazına sarılmıştık.

Yüzde 50’ler karşılıklı olarak evde duruyorsa bu yüzdendir.

Başka nedenden değil.

***

Suç baronlarını kim koruyor?

Zindaşti meselesini ele alan ilk köşe burasıydı zannederim.

Uyuşturucu kaçakçısı Zindaşti’nin İstanbul’da bir hakim tarafından salıverilmesini ve bu salıvermedeki siyasetçi rolünü yazmıştım burada.

Zindaşti’yi salıveren hakimin bu işi Burhan Kuzu’nun talimatı ile yaptığı yolundaki HSY ifadesinden söz etmiştim.

Kuzu “Benim bu işle alakam yok” demişti.

Ben de “Türk vatandaşlığı başvurusunda kim kefil oldu” diye sormuştum.

Kuzu da “Kendisini tanımam. Birisi getirmiştir imzalamışımdır. Kim olduğunu bilmeden bana getirene güvendiğim için” gibisinden bir açıklama yapmıştı.

Daha sonra Kuzu ile Zindaşti’nin aynı masada fotoğrafları da ortaya dökülmüştü. Zindaşti’yi salıveren hakimin ve Adliye’deki bağlantılarının durumu ise tam bir rezaletti ama tek başıma elimden daha fazlası gelmemişti.

Daha sonra Zindaşti youtube’a bir video koymuş ve videoda benden de bahsederek, kendisinin tertemiz bir adam olduğunu iddia etmişti.

Geçen Pazar, Zindaşti’nin kızının ölümünden sorumlu tuttuğu hasımlarından biri Bağdat Caddesi’ndeki bir kafede, gün ortasında silahlı kişiler tarafından infaz edildi.

Ancak garip olan bu değil.

Garip olan infaz edilen kişinin kırmızı bültenle Türkiye dahil dünyanın 4 tarafında aranan bir suçlu olmasıydı.

Kırmızı bültenle aranan bu kişi, İlhan Ünğan Türkiye’de rahatça dolaşıyor, ailesi ile birlikte pazar kahvaltısına gidecek kadar kendini rahat ve güvende hissediyordu.

Bu uluslararası suç babalarına, Türkiye’de bu rahatlığı sağlayan neydi hiç kimse merak etmez mi?

Bu kadar basit mi tüm bu olanlar!

***

Bu gazetecilik ise, durum normal

Geçen hafta Türkiye karışmış.

Seçim sonrası herkes merak içerisinde.

Halk gelişmeleri bilmek, gelişmelerin birileri tarafından doğru düzgün analiz edilmesini istiyor.

Millet işi gücü bırakmış internet başında, ekran karşısında.

Peki halk bu merak içinde yeniden sayımları ve tartışmaları izler, merak ederken Türk basını nerede?

Ben size söyleyeyim.

Yarısı Adana’da bilmem ne festivalinde davetli, bir diğer bölümü Ege kıyılarında bilmem nerenin ot festivalinde, kalanı da bir başka ilçemizin bok festivalinde yemek peşinde. Daha şanslı bir azınlık ise yurt dışında çeşitli davet ve basın gezilerinde.

Haber, halkın merakı kimin umurunda.

Ve tüm bunlar bir de gazetelerden önce bu gazetecilerin internet hesaplarında, milletin önünde. Yani beleş geziden gazeteye merak edilecek bir şey de kalmamış.

Ye iç gez, önce sosyal medyaya koy, sonra iki satır yaz, başına bela da almamış ol.

Sonra da “Niye kimse bizi okumuyor. Niye batıyoruz” diye yazan medya yöneticileri. Pardon, “Sözde medya yöneticileri”.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Estetik kaygıyı züppelik zannetmediğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları