Babayiğitlerin kötü iletişim stratejisi

Cumhurbaşkanı Erdoğan kızmakta haklı.

Bir yerli otomobil hikayesi yazıyorduk büyük hevesle.

5 babayiğidimiz vardı bu işe soyunan.

Avrupa’dan, Bosch’dan bir de “yerli ve milli” CEO ithal etmiştik, tersine beyin göçü kapsamında.

Heyecanlıydık.

Aylar geçti aradan.

Tık yok.

Açıkçası ben aceleci değilim.

Bu işin boyacı küpü olmadığını bilecek kadar sektörü tanıyorum, yıllardır bu işin içindeyim amatör bir ruhla da olsa.

Otomobili sıfırdan yaratmak kolay bir iş değil.

Altı ayda, bir yılda çözülecek mesele de değil.

Ama yine de Cumhurbaşkanı haklı.

Otomobil Girişim Grubu mu her ne ise adı, bu işi öldürüyorlar.

“Öldürüyorlar”dan kastım şu, muhakkak ki, bir şeyler yapıyorlar, boş durmuyorlar ama mesele o değil.

Mesele bu işin iletişimini, halkla ilişkilerini, PR’ını iyi yapmak.

Bir heyecan yaratmak ve o heyecanı diri tutmak.

Bunu yapamadılar ve yapamıyorlar.

Bugün hangi çağda olduğumuzun farkında değiller.

Mühendis kafası ile iş yapmaya çalışıyorlar ama 19. Yüzyıl mühendis kafası.

Oysa burada heyecan önemli.

Sürekli topluma bilgi vereceksin.

Dizaynlar sunacaksın halkın beğenisine.

İlerlemeleri paylaşacaksın.

Logolar, markalar önereceksin tartıştıracaksın.

Bir arzu nesnesi yaratacaksın.

Henüz yaratmadıysan bile yaratılış öyküsü yazacaksın en azından.

Bunu yapmayınca, “Ne oldu bizim otomobil işi” haline geliyor olay ve heyecanı sönüyor, beklentisi kayboluyor.

O zaman da “Yabancılara yaptırırım” sopası gösteriliyor aba altından.

İyi de yabancılar yapacaksa eğer, ne olacak babayiğitlere.

Nasıl “yerli ve milli” diyeceğiz o otomobile.

Yabancı ise eğer, zaten bol bol yapıyorlar Türkiye’de.

***

Devlet geleneğimiz sigara gibi

Yavaş yavaş eski Türkiye’ye dönüyoruz diye yazmıştım aylar önce.

Ne kadar haklı imişim değil mi!

Fişlemelere de geri döndük.

Bir ara ne övünüyorduk ama “O günler geride kaldı. Artık insanlarımız fişlenmeyecek” diyerek.

Hükümeti destekleyen liberaller ya da sözde liberaller zil takıp oynuyorlardı.

Ama bitmemiş,

Hatta söylenilenin aksine, eski fişlemeler de yırtılıp atılmamış, saklanmış.

Hâlâ 1950’lerden kalan, 60’lardan kalan “İlkel fişlemeler” duruyormuş.

Üstelik de suç falan içermeyen, dedikodu tipi, etnik fişlemeler aynen yerli yerinde çekmecelerde beklermiş.

Bu seçimler vesilesi ile onu da öğrenmiş olduk çok şükür.

İlginç bir devlet burası.

Değiştireceğim diyeni de kendine benzeten bir devlet.

En azından kötü yönlerini koruyan.

Alışkanlıklarına bağlı. Sigara gibi. Bıraksa bile bir süre sonra başlayan.

Ama işin garip tarafı, o devletin kötü alışkanlıklarına en fazla karşı çıkanların, o kötü alışkınlıkları en fazla savunana dönüşmesi zamanla.

***

İyi ki, o filmde varlar

Dünya Tiyatrolar Günü için Cumhurbaşkanlığı’nın verdiği tanıtımlara bazı sanatçılar kızmış.

“Bizim bu filmin Cumhurbaşkanlığı için çekildiğinden haberimiz yoktu” diyorlar ve çekimi organize eden Nilgün Belgün’e kızıyorlar.

Belgün ise “Onlara filmi yolladım. Cumhurbaşkanlığı için çekildiğini biliyorlardı” diyor. Bana göre ortada bir sorun olmamalı.

Cumhurbaşkanı ne yapsın?

Sadece kendisine sempati ile bakanlarla çekse filmi “Gerçek sanatçılar nerede” diye kıyamet kopacak.

Gerçek sanatçılar denilenlerle çekince de “Haberimiz yoktu” deniyor.

“Haberimiz vardı” deseler bu kez bazıları tarafından “Vay siz de satıldınız” denilecek. Bence o filmde de, filmde yer alan oyuncuların kimliğinde de bir sorun yok.

Gayet iyi olmuş.

Tek çekince “Seçim zamanı sanatçıların oradaki varlığı yanlış anlaşılır mı” olabilir.

Ki bence onun bile çok önemi yok.

Herkesin duruşu belli nasıl olsa!

***

Rezil rejimin, rezil gazetesi

Suudi rejiminin yarı resmi gazetesi Türklere, Türk tarihine hakaret dolu bir yayın yapmış. Gazeteyi görmedim ama haberleri gördüm.

Osmanlı askerlerine “fare” benzetmesi yapılmış.

Osmanlı için “DAEŞ’ten farkı yoktu” denilmiş.

“Osmanlı Müslüman değildi. Dinsizdiler. Kurucusunun adı Utman’dı” diye tarih dersi verilmiş.

“İslam için değil, yağmalamak için savaştılar” tezi işlenmiş.

Benim bu söylenenler umurumda değil.

Ama bu aşağılık rejimin sahiplerinin Türkiye’de muteber sayılması, o rejimin kralının uçak kapılarında karşılanması, o rezillere Mekke’nin hizmetkârı gibi önemli bir sıfatın layık görülmesi benim canımı sıkıyor.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Ülkeyi ateşe atmadığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları