FETÖ’nün başladığını, Mars mı tamamlayacak!

Türkiye’de sinema koltuklarının yarısından fazlasına sahip olan Mars Group ile yapımcılar ve sanatçılar arasındaki gerilim büyüyor.

Aslında bu tartışma yeni bir tartışma değil.

Geçmişte de salon sahiplerinin sponsorlardan aldıkları payları cebe attıkları ve yapımcılarla paylaşmaya yanaşmadıkları biliniyordu ve ufak tefek tartışmalar oluyordu ama bu kez Mars ipin ucunu kaçırdı.

Bir de şuur noksanı yöneticinin ağzından çıkanı kulağı duymadan konuşması ipleri tamamen koparttı.

Hatırlayacaksınızdır, bir süre önce  FETÖ savcılarının, Hollywood’u rahatsız etmeye başlayan Türk dizi yapımcılarına bir operasyon yaptıklarından söz etmiştim.

O dönem Türkiye’nin diziler aracılığı ile yaşam tarsi ve kültür ihraç eder hale gelmesi ABD’yi rahatsız etmiş, bunun cezasını FETÖ savcıları vasıtasıyla yapımcıları içeri atarak kesmek istemişlerdi.

Yine eski Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek’in açıklamalarından Türkiye’deki sinema salonlarında en az yüzde 20 yerli film oynatma zorunluluğu getirmeye yönelik tasarısının, Başkan Bush’un emriyle Özal tarafından engellendiğini de öğrendik.

Bugün Mars Group’un yaptığı hamleyi de belki aynı kapsamda görmek lazım.

Türkiye’nin giderek güçlenen ve etkili hale gelen yapımcılık sektörünü baltalama girişimi olmalı.

Çünkü böylesi bir kavga ve yapımcıları yok etmeye yönelik operasyonun ticari mantığı yok.

Ama siyasi mantığı var.

***

Bir dizi karar

Yeni yıl için herkes yeni kararlar alıyor ya!

Ben de önümüzdeki yıllar için yeni kararlar aldım.

Kararlarımın yeni yılla alakası yok.

Yeni uygulamalar yüzünden böyle bir dizi karar almaya karar verdim.

Bundan böyle yaşam anlayışımı değiştireceğim.

Kararlarım şöyle:

– Bundan böyle kuruş vergi ödemeyeceğim. Ne otomobilimin vergisini öderim, ne evimin, ne de gelirimin.

– Hemen devlet bankalarından bir kaç kredi kartı alacağım. Kartları son limitine kadar kullanacağım ve ekstreler gelince bakmadan yırtıp atıp, kuruş ödeme yapmayacağım.

– Evin girişindeki elektrik sayacını sökeceğim. Getirip yenisini takar ve bana fatura yollarlarsa faturaları da yırtıp atacağım ve tek kuruş ödemeyeceğim.

– Otomobilimin ön camındaki OGS’yi kırıp atacağım. Bundan böyle köprülerden, yollardan kaçak geçeceğim.

– Beğendiğim bir arsa bulursam oraya hemen bir bina yapacağım. İmar planı falan tanımam. Arsanın Hazine arazisi olmasına dikkat edeceğim.

Tüm bunları niye mi yapıyorum?

Kendimi iyi hissetmek için.

Devlet ha babam, de babam af çıkarıyor.

Fakat ben devletin çıkardığı bu aflardan yararlanamıyorum.

Çünkü affedilmesi gereken bir şey yapmamışım yıllardır.

Vergimi ödemişim, otoyollardan paramı ödeyerek geçmişim, kaçak inşaat yapmamışım, devletin arazisini gasp etmemişim, elektrik, su parasını günü gelmeden ödemişim, kredi kartı borcumu ödemişim, ödeyememişsem, en yüksek faizden borçlanmışım.

Kısacası sorumlu ve namuslu bir vatandaş gibi davranmışım.

Karşılığında ne elde etmişim?

Tek bir şey.

İç huzuru.

Ama artık onu da elde edemiyorum.

Çünkü enayi yerine konmak, insana koyuyor.

Yatağa yatınca “Biz salak mıyız” diye düşünüyorum hep.

Ama merak etmeyin, yine de bu yukarıda söylediklerimin hiç birini yapmayacağım.

Huzurlu bir salak olmayı, huzursuz bir uyanık olmaya tercih ederim.

***

Eski şampiyonluğu bırak, mevcut başarıya bak

Basiretsiz ve bilgisiz spor kulübü yöneticilerinin spor kulüplerine verdiği zararın, vatandaşın cebinden finanse edilecek olması ciddi bir rahatsızlık yaratmış çok belli.

Gelen maillerden ve sosyal medya yorumlarından bunu görüyoruz.

Her yerde olduğu gibi burada da “İyi yönetenler” cezalandırılıyor.

Açıklanan sayılara bakılırsa Türkiye’de Süper ligde yer alan spor kulüplerinin toplam zararı 13,5 milyar TL civarı.

Bunun 3,5 milyar TL’si Fenerbahçe’ye, 2,8 milyar TL’si Galatasaray’a, 2,1 milyar TL’si Beşiktaş’a ve 1,1 milyar TL’si Trabzonspor’a ait.

13,5’un  9,5’i 4 büyük kulübün. Yani hemen hemen yüzde 70’i.

Gerisi ise diğerlerinin.

İşin ilginci, Türkiye’deki futbol gelirlerinden en büyük payı alanlar da yine bu 4 büyük kulüp.

Gelirlerin yüzde 70’e yakınını da bu 4 büyük kulüp almış.

Çünkü bu kulüpler geçmiş şampiyonluklarından ötürü bir de ekstradan şampiyonluk primi aldılar ve buna rağmen batak durumdalar.

Madem şimdi Aziz Yıldırım’ın, Ünal Aysal’ın, Dursun Özbek’in, Yıldırım Demirören’in, Fikret Orman’ın, Trabzonspor’un adını sayamayacağım kadar çok Başkanlarının hataları ve beceriksizlikleri halka ödetiliyor, Futbol Federasyonu naklen yayın gelirlerinin dağıtımındaki düzenlemeyi de değiştirsin.

Şampiyonluk Primi saçmalığından vazgeçilsin.

Bu borçlar halkın üzerine yüklenerek geçmiş şampiyonluklarının bedelini ödemiş olduk.

Onun yerine ligdeki sıralamayla“Aktüel duruma” göre bir prim sistemi geliştirilmeli.

Şampiyonluk primi diye dağıtılan miktar, her hafta o hafta lig sıralamasındaki ilk 5 takıma sıralamadaki yerine göre verilmeli.

Mesela naklen yayın havuzundaki paranın 72 milyon doları lig sıralamasındaki yerlere göre, sezon boyunca dağıtılmalı.

Haftayı lider tamamlayana 1 milyon, ikinci tamamlayana 500 bin, üçüncü tamamlayana 250 bin dördüncü tamamlayana  150 bin, beşinci tamamlayana 100 bin dolar haftalık prim verilmeli.

Böylece ligdeki çekişmenin de artması sağlanacak, yukarı sıralarda yer almak önemli hale gelecektir., futbol kalitesi de artacaktır.

Bugünkü “Geçmiş şampiyonluklara” dayalı prim sistemi, rahmetli dededen kalma masala, gül gibi geçinip, çalışma ihtiyacı duymamaya benzer, başka bir şeye değil.

Bu konudaki fikirlerimi yazmaya devam edeceğim.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Yaşam tarzına karışılmasını istemeyenler, yaşam tarzı önermediği zaman.

Erişilebilirlik Araçları