Drakula Mudurnu’ya mı yerleşecek!

Şehirlerimizi, çirkin betonlaşmaya kurban ettiğimiz, kentlerimize ihanet ettiğimiz konusunda hemfikiriz herhalde.

Sayın Cumhurbaşkanı da bunu yüksek sesle söylediğine göre, kimsenin itirazı olmayacaktır.

Fakat anladığım kadarıyla, kentlere ihanette son noktaya kadar geldikten sonra sıra şimdi Anadolu’nun simgesel şirin ilçelerine gelmiş olmalı.

Bunu niye mi söylüyorum?

Bir tanıtımdan yola çıkarak bu kanaate vardım.

Tanıtım dediğim bir pazarlama duyurusu.

Bir inşaat şirketi, Bolu Mudurnu’da, birkaç proje gerçekleştirmiş.

Termal oteller, devre mülk gibi.

Ve şimdi bu projeyi taçlandıracak villalar inşa ediyor.

Sayfada bu “villaların” tanıtımından aldığım fotoğrafları göreceksiniz.

Tek bir tane olsa fotoğrafa bakıp “Transilvanya’da Kont Drakula’nın şatosunun restorasyon projesi” zannedebilirsiniz.

Ama değil.

Yan yana “yavru şatolar”.

Zannedersin ki, Drakula’nın büyüyen ailesine yerleşke yapılıyor.

Ama Transilvanya’da değil Mudurnu’da.

Drakula Family, Romanya’nın havasını suyunu beğenmediği için Mudurnu’ya göç etmeye karar vermiş gibi bir görüntü.

Biraz soruşturunca, bölgede Arap ülkeleri vatandaşlarının ev veya devre mülk almayı tercih ettiklerini ve bu projelerin onlara hitap ettiğini söylediler.

Müşteri kim bilemem.

Ama Arap misafirlerimizin bile Anadolu’nun göbeğinde bir orta Avrupa şatocuğunda oturmak isteyeceklerini zannetmem.
***

Yanlış ihale, yanlış hesap

Dün İDO’nun iç hat seferlerini durdurması ile ilgili bir yazı yazmıştım.

Özelleştirilen bu şirketin, daha sonra kamu tarafından haksız rekabete maruz bırakıldığını, satıştan sonra aynı hatlar için başka şirketlere bedelsiz izinler verildiğini, bunun da şirketin zarara uğramasına neden olduğunu ve İDO’yı 900 milyon dolara yakın bir para ödeyerek alan bir özel sektör kuruluşunun amme hizmeti yapmasının beklenmeyeceğini anlatarak “Bu yanlış bir özelleştirme oldu” diye bitirmiştim.

Çünkü bendeki bilgi İDO’nun kendisine karşı yapılan bu haksız rekabet ile ilgili olarak Eskihisar-Topçular hattındaki uygulama ile ilgili yargıya başvurduğunu ve davayı kazandığına yönelikti.

Ancak dün öğlen saatlerinde yazıyı geri çektim. (Dijital yayıncılığın avantajı.)

Çünkü bu davanın henüz bitmediğini, mahkemenin İDO lehine kararının Yargıtay tarafından bozulduğunu ve yeniden görülmekte olduğunu öğrendim.

Ancak yine de şunu söylemek mümkün.

İDO’nun satış ihalesi sırasında Marmara’nın altından otomobil geçişine imkan sağlayacak Avrasya Tünel’i yoktu.

Osmangazi Köprüsü’nün geçiş fiyatı da 40 dolar civarında olacak diye öngörülmüştü.

Elbette ki, devlet İDO’yu özelleştirdi diye bu yatırımlardan vazgeçecek, bu projeleri yapmayacak değil.

Bunlar olumlu ve büyük projeler ve yapılması kuşkusuz ülke yararına.

Ama mesele şu ki, tüm bunlar ihale şartnamesinde yazılır ve alıcılar da bu riskleri bilerek girerler.

Buna karşılık devlet de alıcının kamu hizmeti olan bu hatları zarar ediyor diye kapatmasının önüne geçecek maddeleri sözleşmeyi koyar.

Alıcı da riskleri bilerek alımı yapar, fiyat da ona göre oluşur.

Böyle bir özelleştirme sonuç olarak çok yanlış bir iştir.

Hem kamuyu zor durumda bırakmış, hem alıcıyı zarara uğratarak özelleştirmelere olan güveni sarsmış ve hepsinden önemlisi halkın almakta olduğu bir hizmetten mahrum olmasına neden olmuştur.
***

Madem öyle al böyle

“Kırmızı et gelişmişlik göstergesi değildir” diye yazdım, epey bir kızan oldu.

Kusura bakmayın değil kızmak; kudursanız da, sığır eti üretiminin dünyaya zarar verdiğinin tüm medeni toplumlar tarafından kabul edildiğini söyleyeceğim.

Üstelik de ben “Sığır eti üretimi daha zararlı, koyun eti bu ülkenin geleneksel ürünü. Koyun üretimini arttıralım” dediğim halde.

“Verdiğin bilgiler yanlış” diyenler de var.

Hayır değil.

Rakamlar OECD’nin verileri. Bir tarafımdan uydurmadım.

Bazı ülkelerden detay vermek gerekirse, birkaçını sayayım:

Uruguay’da yıllık ortalama kişi başı tüketim 43.2 kg sığır, 16.6 tavuk, 14.9 domuz ve 6.6 kg koyun eti.

Arjantin’de 41.2 kg sığır, 37.5 kg tavuk, 8.8 kg domuz ve 1.2 kg koyun eti.

ABD’de ise 25.8 kg sığır, 48.8 kg tavuk, 23.6 kg domuz ve 0.4 kg koyun eti.

İsrail’de 20 kg sığır, 56.9 kg tavuk, 1.8 kg koyun eti. Domuz ise sıfır.

Dünya ortalaması yıllık kişi başı 6.5 kg sığır, 13.9 kg tavuk, 12.3 kg domuz ve 1.7 kg koyun eti.

OECD ülkeleri ortalaması da 14.5 kg sığır, 30.2 kg tavuk, 23.6 domuz ve 1.4 kg koyun eti.

Avrupa Birliği ortalaması ise yıllık kişi başı 63 kg et tüketimi.

Çevresel nedenlerle özellikle Avrupa ülkeleri et üretimlerini arttırmayı değil düşürmeyi hedefliyor.

Bilgiden, doğru veriden korkmasın kimse.

Ben bir şeyi anlatmaya çalışıyorum.

Anlayana…
***

Gayriresmî bilgiler

Pek çok okur, İstanbul’da dernek adı altında yasa dışı kumar oynatılan bir yerde öldürülen tekstilciyi sordu dün.

“Ne olmuş, niye vurmuşlar?” diye.

Bilenlere sordum.

Öğrendiklerim şunlar:

– Vurulan beyefendi, aslında tekstilci değilmiş. Alacaklarına karşılık tekstilci olmuş.
– Kumara oldukça meraklı imiş. Sık sık ünlü isimlerle Kıbrıs’a gidip kumar oynarmış. Bu alışkanlığını İstanbul’da da sürdürürmüş.
– Asıl işi para ticareti imiş. Borç alıp, borç verir, parası olanların parasını işletirmiş.
– Kendisini vuranların da öldürülen kişiye borçlu olan birisinin adamları olduğu söyleniyor.

Konu ile ilgili gayriresmî dedikodular bunlar.
***

Kaytarırsam kızmayın

Değerli okurlar.

Yaklaşık 2 hafta boyunca yurt dışında olacağım.

Nerede olursam olayım yazılarımı pek aksatmamaya çalıştığımı bilirsiniz ama yine de arada ufak tefek kaytarmalar olabilir. Şimdiden söylemiş olayım.
***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Her şeyde yerli ve milli diyenler yerli tohumu yasaklamadığı zaman.

Erişilebilirlik Araçları