Mültecileri anlatmalıyız

TÜRKİYE’yle ilgili yurtdışında yürütülen kampanyalar, Türkiye’yi hak etmediği bir pozisyona sokmaya yönelik ve sokuyor da!

Türkiye’nin pek çok ülke gibi hataları, sorunları, geçmiş ve gelecek yanlışları olabilir, ama biz bu kadar da kötü bir ülke, bu kadar da kötü bir millet değiliz.

Tam aksine, ortalamanın ötesinde iyi bir milletiz. Ancak ne yazık ki, bunu dünyaya anlatamıyoruz.

Fakat bugünlerde elimizde çok önemli bir iletişim vasıtası var.

Türkiye’deki mülteciler

Dünyada en fazla mülteciye kucak açan ülkeyiz.

Yaklaşık 3.5 milyon civarında kendi ülkesindeki savaşlardan ve kargaşadan kaçan insanı barındırıyoruz.

Bunların çoğu Suriyeli ama Afrika’dan Asya’ya çok geniş bir coğrafyadan insana ev sahipliği yapıyoruz.

Üstelik de bunu, neredeyse yok sayılacak kadar az bir uluslararası destekle, kendi özkaynaklarımızla gerçekleştiriyoruz.

Bu misafirlere yılda cebimizden, sizin bizim vergilerimizden 10 milyar dolar harcıyoruz ve hiç kuşkusuz ki dünya üzerinde mültecilerin en iyi koşullarda yaşatıldığı yer Türkiye.

Türkiye bu insani tutumun iletişimini ise hiç ama hiç yapmıyor.

Oysa hemen her gün Türkiye aleyhine haberlerin yayınlandığı dünyanın önemli gazetelerinde, çok izlenen uluslararası haber kanallarında, çok izlenen spor müsabakalarının içinde, Türkiye’nin mültecilere gösterdiği konukseverliği kısa filmlerle anlatmalıyız.

Çünkü bu konuda gerçekten eşsiziz.

***********

İKİNCİ EŞ ZİNA SAYILACAK MI?

1990’ların sonuna kadar “zina” Türk Ceza Kanunu’nda “eşitliğe son derece aykırı” bir biçimde ele alınmıştı.

TCK’nın, Anayasa Mahkemesi’nin 1996 yılında verdiği bir kararla iptal edilen 440. maddesine göre erkeğin evlilik dışı ilişkisinin “zina” sayılabilmesi için “devamlılık” şartı aranıyordu ve bir başka kadınla aleni biçimde ayrı bir evde ikamet etmesi şartı vardı. Bunun dışında erkeğin kısa süreli ilişkileri “zina suçu” kapsamına girmiyordu.

Kadınlar içinse bir sonraki maddede kalan düzenlemeye göre bir kerelik bir ilişki bile “zina” idi ve 6 aydan 3 seneye kadar hapis cezası gerektiriyordu.

Ben 1990’lı yılların sonunda bu “eşitsizlik içeren yasa” hakkında pek çok yazı kaleme aldım ve bir yerel mahkeme hâkiminin konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıması sonrasında yasa değişti.

1999 yılında Anayasa Mahkemesi ilgili kararında, açıkça Anayasa’nın 10. maddesine dayanarak bu yasanın eşitliğe aykırı olduğunu söyledi ve iptal etti.

Daha sonra 2004 yılında yürürlüğe giren yeni TCK’da da zina suç olmaktan çıkarıldı. Sadece karı kocanın özel hukuk ilişkisi içinde ele alındı.

Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan, zinanın yeniden suç kapsamına alınabileceği yolunda bir açıklama yaptı.

Bunun Türkiye Cumhuriyeti’ndeki anlamı şudur.

Zina pek yakında yeniden suç kapsamına alınacaktır.

Şahsi kanaatime aykırı bir yaklaşım olsa bile bununla ilgili itiraz dile getirecek halim yok.

Alınır veya alınmaz, TBMM’nin bileceği iş.

Ben sadece Anayasa’nın “eşitlik ilkesi”ne sadık kalınmasını ister, kadın ile erkek arasında farklı hükümler içerecek bir düzenleme yapılmasına karşı çıkarım.

Yani cinsiyet ayrımcılığı olmamalı.

Suç diye tanımlanan şeyin kriterleri ve cezası kadın ve erkek için farklı olamaz.

Fakat merak ettiğim bir şey de yok değil.

Özellikle büyük saygı duyduğum İslamcı feminist yazarlardan öğrendiğimiz bir gerçek var.

“Muhafazakâr yaşam tarzını benimsemiş” pek çok kişinin, birden fazla eşi olduğunu yazıyorlar ve okuyoruz.

Bu durumda ne olacak?

Yani 2. eş, hatta 3. eş sahibi olanlar “Zina yapıyor” sayılacaklar mı?

Sayılmayacaksa nasıl olacak?

“İmam nikâhı” şartı mı aranacak?

Ben bu işin içinden çıkamam.

Bakalım yasayı çıkaracak olanlar nasıl çıkacaklar!

YA BEKÂRLAR!

ZİNA Yasası çıkarken merak ettiğim bir şey daha var.

Bizim anladığımız şekliyle zina deyince akla gelen, taraflardan birinin veya her ikisinin evli olduğu halde, evli olduğu kişi dışında başka biriyle cinsel ilişkiye girmesi.

Daha kolay tanımıyla “aldatma”.

Ancak dini açıdan tanım daha geniş. Dini tanıma göre “Evli olmayan, yani aralarında nikâh bağı bulunmayan kadın ve erkeğin cinsel ilişkiye girmesi, nikâhlanmamış kız arkadaşla veya nişanlıyla yapılan cinsel ilişki de zinadır”.

Bu tanıma bakınca yasal düzenlemenin bekârları da kapsayıp kapsamayacağını merak ettim.

***********

ASANSÖR MESELESİ

DÜN okuduğunuz “Asansöri tarikatı” başlıklı yazıma bazı olumsuz tepkiler de geldi.

“Bu İslam’ın emri” diyenler olduğu gibi, “Ortalıktaki taciz iddialarını okumuyor musunuz, görmüyor musunuz? Bu tacizden korunmak için geçerli” diyenler de oldu.

Sevgili okurlar, eğer hayatımızı sapkınlıklar üzerinden düzenleme yolunda bir tavır benimseyeceksek, asansörde yalnız kalmak “zurnanın son deliği” olur.

Mesela yurtlarda tacize, tecavüze uğrayan çocuklar oldu bu ülkede!

Bu meseleyi niye asansör kadar önemsemediniz?

“Bu yurtları kapatalım” dediğinizi duymadım.

Bir ilçede eşrafın önde gelenlerinin bir çocuğa taciz ve tecavüzü söz konusu oldu!

Ben açıklamasam isimleri bile gizleniyordu bunların?

O çocuğa asansörde mi tacizde bulundular zannediyorsunuz!

Asansörde olmaz mı taciz; olur elbet. Sapkın her yerde taciz eder.

Yurtta da, sokakta da, asansörde de.

En azından asansörde imdat butonu var, yurttaki tacizde o buton da yok, hiç düşündünüz mü?

Aynı işyerinde çalışan, aynı apartmanda oturan farklı cinsiyetlerdeki iki kişi birbirine Tecavüzcü Coşkun gözüyle mi baksın, bu mu istediğiniz?

İşin bir diğer yönü ise kimilerinin bu işi “İslamcılara” mal etmesi.

O da yanlış.

Biz çocukluğumuzda “nur yüzlü hacı amcalar”, nur yüzlü “hacı anneler” gördük.

Güvenilir insanlar olarak tanıdık onları.

Mesele dinde, imanda değil.

Mesele kafada.

Sapkınlığın, cinsel rahatsızlığın dini imanı, dinsizliği imansızlığı yok.

Hastalık bu.

Ama bazıları “hasta” diye asansöre de mi binemeyeceğiz!

***********

YMC

AK Parti ile MHP ittifakının, muhalif kesimlerde yarattığı tepkiye anlam vermekte zorlanıyorum.

Açıkçası böyle işbirliği ya da ittifakları seçmen açısından çok daha dürüstçe buluyorum.

Seçimden önce birbirine küfredip, seçimden sonra “kanka” olmak mı daha iyi yoksa baştan “Biz beraberiz” demek mi?

Bu işbirliği özelinde bakarsak, MHP’nin seçimlerden önce en ağır, en sert eleştirdiği AK Parti’yle sonra işbirliği yapması mı daha evladır yoksa işbirliğini baştan ilan etmesi mi?

Her iki soruda da bence ikincisi.

En azından seçmenin bir bölümü “Kandırıldım” hissine kapılmaz.

Bilmeden lades olacağına, bile bile lades olur!

Ayrıca izlenmekte olan politikalar açısından bakılınca da bu işbirliği oldukça tutarlı görünüyor.

Ve MHP için siyasi etkinlik açısından daha verimli olacağı su götürmez bir gerçek.

Hem TBMM’ye girme konusunda bir sıkıntı çekme ihtimalleri ortadan kalkıyor, hem de yeni sistemde yürütme içinde yer almalarının yolu açılıyor.

Kimbilir belki de Devlet Bahçeli’ye ve başka MHP’lilere başkan yardımcılığı ya da bakanlıkların kapısı aralanıyor.

Eğer BBP ve Saadet de bu işbirliğinin içine girecek olurlarsa Türkiye açısından bir dönem tekrarlanıyor.

Yeni bir Milliyetçi Cephe ufukta görünüyor.

***********

NE ZAMAN ADAM OLURUZ ?

En iyi ölçünün izan olduğunu anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları