ABD’den Vietnam taktiği

TÜRK Ordusu Afrin’de ilerledikçe, her tarafta “müttefiklerimiz” tarafından yapılmış, yaptırılmış tüneller buluyor.

Afrin’deki PKK’lı teröristler, dağı taşı tünellerle donatmışlar.

Kendilerine yeraltından hareket etmelerini ve görünmeden çeşitli bölgelere sızmalarını sağlayacak beton tüneller hazırlamışlar.

Tünellerin fotoğraflarını gördükçe, aklıma gelen tek şey Vietnam.

Biliyorsunuz, ABD Vietnam’da yıllarca son derece kirli bir savaş yürüttü.

Fransızların başlattığı Vietnam Savaşı’nı devraldıktan sonra bugün bile acılarını hissettiren bir “işgalci” savaş yaptı.

Bu savaşta, milyonlarca ton bomba, yüz binlerce ton “orange” adı verilen ve hâlâ sakat çocuklar doğmasına neden olan kimyasal silahlar kullandı.

Ve yine de başarılı olamadı.

Yenildi, poposuna baka baka ülkesine döndü.

Bu savaş sırasında ABD’ye kök söktüren Vietkong ordusunun en önemli gücü, yeraltına kurdukları tüneller ağıydı.

Bu ağla Amerikan birliklerine sürpriz saldırılar düzenliyor, bu ağla saklanıyor, yeraltında yaşayıp yerüstünde ABD’lilere saldırıyorlardı.

ABD yıllarca bu yeraltı ağıyla uğraştı ama çözemedi.

Şimdi belli ki, ABD’li PKK danışmanları, PKK ile el ele verdikleri Afrin’de ve Münbiç’te ve muhtemelen Suriye’nin kuzeyindeki tüm stratejik bölgelerde bu şekilde yeraltı ağları inşa etmişler.

Vietnam’da elde ettikleri acı tecrübeyi, Türkiye’ye karşı kullanmak için strateji geliştirmişler.

Ama arada kocaman bir fark var.

Vietnamlılar o tünelleri elleriyle, emperyalistlere karşı kazmışlardı.

Suriye’de ise emperyalist güçler tarafından “inşa edilmiş” ve PKK’lılara tahsis edilmiş tüneller var.

Vietnamlılar, onurlu insanlardı, birilerinin taşeronu olarak değil, özgürlükleri için savaşıyorlardı.

PKK’lılar ise parayı veren kim ise onun için savaşıyorlar.

Bu yüzden de Vietnam’daki tünellere ABD gömüldü.

Burada ABD’nin yaptırdığı tünellere ise PKK gömülüyor.

***********

MEDYA TECAVÜZÜ

ÇOCUKLARA yönelik olan taciz ve tecavüz konularındaki hassasiyetim uzun süreli okurlarım tarafından bilinir.

Yıllar önce bir ilimizde 13 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz eden kentin ileri gelenlerinin isimleri özenle saklanırken, bunları tek tek yazarak afişe eden de bendim.

Ben bu meselelerdeki duyarlılığın dönemsel değil, sürekli olması gerektiğini savundum hep.

Sosyal medya havasında, iki tweet, bir Instagram paylaşımıyla “hassasiyet gösterilmeyecek” kadar ciddi bir mevzudur bu.

Türkiye’nin bu alanda kat etmesi gereken uzun bir yol var.

Çünkü bu işlerin örtbas edilmesi, bu ülkenin neredeyse geleneği.

Hele hele bu rezaletin mümessilleri “yakın” bir vakfın mensupları, “güçlü bir tarikatın” okulları ve yurtlarıysa ya da bir kentin güçlü isimleri arasından çıkmışsa örtbas kaçınılmaz.

Bu yüzden de gerek emniyet, gerekse yargıda bu konuyu ele alacak olanların “özel” birimler olması gerekiyor.

Bu suçlarla ilgili “özel yasalar” hazırlanması şart.

Ve tabii gerek konvansiyonel, gerekse sosyal medyada da bu işin dilinin düzgün olması gerekiyor.

Önceki gün ortaya çıkan taciz ve tecavüz rezaletinde, medyanın kullandığı dil ve verilen ayrıntılar akıl alır gibi değil.

Neredeyse ikinci bir taciz ve tecavüz sayılabilecek kadar izandan, ne izanı, insanlıktan uzak bir dille verilen detaylar korkunç.

Bunun adı da “medya tecavüzü”dür ve etkileri diğer tecavüz ve tacizden aşağı olmayacak kadar ağırdır.

***********

İNSANLIK

BU ülkenin en önemli değerlerinden biriydi “insanlık”.

Ve galiba giderek uzaklaşıyoruz bu değerden.

Dün Samsun’da 78 yaşındaki bir ayakkabı boyacısı, esnaf tarafından dövülmüş.

Yuh artık.

78 yaşında bir boyacı, dövülmeyi hak edecek kadar ne yapmış olabilir.

Gerçekten çok kötü bir şey yaptıysa, alır polise teslim edersin, olur biter.

78 yaşındaki adam sokak ortasında dövülür mü?

Bu mu insanlık.

***********

YAŞ DÜZELTMESİ

DÜN “Cumhuriyet’in kuruluşundan 49 yıl sonra doğmuşum” diye yazdım.

Vallahi yalan yazdım.

Yaşımı saklamak için değil, ama elim bir yandaki tuşa basmış herhalde.

Benim yazıları okuyup düzelten Sevgili Recep de genç görüntüme aldanıp dokunmamış.

Oysa Recep’le neredeyse 25 yıldır birlikte çalışıyoruz, ama görüntüme aldanmış ve benim köşe yazmaya 20’li yaşlarda başladığımı düşünmüş herhalde.

Efendim, ben Cumhuriyet kurulduktan 49 değil, 39 yıl sonra doğdum.

Yani 55 yaşındayım.

***********

AFİŞTEKİ GELECEK

TÜRKER İnanoğlu, Türk sinemasının tarihini yazmış galiba.

Kitabı görmedim.

İçinde eski filmlerin afişleri de yer alıyormuş.

Bu afişlerden birini bir dostum yolladı.

Başrolünde Yılmaz Güney’in oynadığı bir film: Kasımpaşalı Recep.

Görünce çok güldüm.

***********

WES ANDERSON VE ANİMASYON

SEVGİLİ Ertuğrul Özkök, müzik ve sinema gibi zevklerini daha çok yazma imkânı bulmaya başladı.

Ben de ilgiyle okuyorum bazılarını.

Dün de yönetmen Wes Anderson’dan bahsetmiş.

Büyük Budapeşte Oteli’ni sevenler için Anderson’un yeni bir filminin geldiğini müjdelemiş ve “Klasik Wes Anderson filmi bekleyenlere bir de kötü haberim var, bu film animasyon” demiş.

Sevgili abim, benim de sana bir haberim var.

Animasyon filmler de Wes Anderson klasikleri arasındadır.

Müjdesini verdiğin “Isle of Dogs” filmi bir animasyon ama Anderson’un ilk animasyon filmi değil.

Daha önce de “Fantastic Mr. Fox” adında şahane bir animasyon film çekmişti Anderson.

Seslendirmeyi ise George Clooney, Meryl Streep ve Bill Murray yapmıştı.

Bayağı da iyi bir filmdi.

Bir ara izle.

Pek de hayal kırıklığına uğramazsın.

***********

NE FİLMLER ÇEVRİLMİŞ

FİLM demişken, 1970’leri Beyoğlu’nda geçirdim.

Galatasaray Lisesi’nde.

Seks filmleri furyasında.

Okula gidip gelirken önünden geçtiğimiz Rüya, Lüks, Alkazar, Elhamra, Atlas, Sinepop gibi sinemalarda genelde seks filmleri oynardı.

Kiminde yerli, kiminde yabancı seks filmleri.

Elimde afişleri yok ama bazı film isimlerini unutmam mümkün değil.

En unutamadıklarım şöyle: “Hamam değil kurna, boru değil zurna”, “Git gel Konya 6 saat”, “Vay anasına 17”, “Kıvrıl ama kırılma”, “Zımbala Behçet”, “Ah ne adem dilli badem”, “Bir baba hindi”, “Ayıkla beni Hüsnü” “Civciv çıkacak kuş çıkacak”.

Hatırladıklarım bu kadar.

Keşke bir başka eski yapımcı da çıkıp bunları kitaplaştırsa.

Biz de o gün ile bugün arasında bir sosyal ve siyasal karşılaştırma yapsak.

***********

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Ateş düşmediği yeri de acıttığı zaman.

Erişilebilirlik Araçları