Genç mühendis ve yazılımcılara şükranla

DÜN Genelkurmay Başkanlığı, medya kuruluşlarına bir görüntü servis etti.

Suriye’den Türkiye’ye İran malı bir silahlı araç üzerinden füze fırlatan bir terörist grubu, İHA’larla izleniyor.

Teröristler, füzeyi attıktan sonra fırlatma noktasından araçla kaçmaya başlıyorlar.

Bir yerleşim birimi içinde biraz yol aldıktan sonra, bir binanın altındaki garaja giriyorlar.

Binanın hemen yanındaki arazide ise lastikler yakılmış, amaç İHA’ların görüntü almasını engellemek.

Buna rağmen Türk İHA’nın çektiği görüntüler HD kalitesinde. Neredeyse teröristlerin yüzleri görünüyor.

İHA teröristleri gözlüyor, inlerine kadar izliyor ve birkaç saniye sonra, teröristlerin girdiği bina havaya uçuyor, yerle bir oluyor.

Binayı havaya uçuran füze ya da bombanın nereden geldiği anlaşılmıyor.

İHA’dan mı, yoksa bir uçaktan mı anlaşılmıyor ama teröristler bir anda yok ediliyor.

ABD’nin Afganistan ve Irak’ta yaptığı operasyonların çok benzeri bir operasyon.

Bunu yapan Türk Silahlı Kuvvetleri değil, ABD Ordusu deseniz inanılır.

O kadar başarılı bir işlem.

Başka hiçbir yere ve kimseye zarar vermeden, doğrudan hedefe yönelik bir işlem.

Emin olun gurur duydum.

O gözetlemeyi yapan ve hedefi belirleyerek teröristleri ortadan kaldıran İHA’nın tamamen yerli mühendislik, yerli yazılım ve büyük oranda yerli malzeme kullanılarak yapılmış olmasından dolayı.

Birkaç yıl öncesine kadar bu araçları Kongre’nin türlü engellemeleriyle boğuşarak ya ABD’den alıyorduk ya da İsrail’den.

Bu da bize sürekli bir bağımlılık getiriyor ve bu araçların bu ülkeler tarafından kritik anlarda körleştirilmesi ya da kumandanın Türkiye’den alınması riskini doğuruyordu.

Bu İHA’ları yapan gencecik Türk mühendislerine, gencecik Türk yazılımcılarına şükranlarımı sunuyorum.

Bunları üreten gençler belki farkında değiller ama aslında arazide savaşan gençlerimizle omuz omuza çarpışıyorlar.

***********

HAKLILIK BÜYÜK GÜÇ

ZEYTİN Dalı Harekâtı’nın başından beri bu köşede tekrarladığım bir şey var: “Bu harekâttaki en büyük gücümüz haklılığımız.”

Bu yüzden müttefiklerimiz geçinenler de, açık veya gizli rakiplerimiz de seslerini yükseltemiyor, alçak tonda itirazlar yöneltiyorlar.

FETÖ ve PKK diasporalarının etkisindeki Batı medyasında koparılan tüm yaygaraya rağmen yetkili ve etkili ağızlar Türkiye’nin haklılığını vurgulamak zorunda kalıyorlar.

Önceki gün, Türkiye’nin NATO üyeliğinin sorgulanması gerektiğini ve NATO adı altında Türkiye’nin Suriye’de katliam yaptığını yazan bazı gazete ve yorumculara en güzel yanıt, NATO’nun en üst düzey yetkilisinden, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’den geldi.

Genel Sekreter, “Türkiye’nin meşru güvenlik kaygıları var. Hiçbir NATO üyesi Türkiye kadar terör saldırısına maruz kalmadı. Türkiye bu güvenlik endişelerini çözme hakkına sahiptir” dedi.

Bu söz önemli bir “nokta”- dır.

Önünde veya arkasında hiçbir “ama” barındırmaması önemlidir.

***********

BİR OKUMA ORGANI OLARAK GÖZ

HATIRLATMAK istediğim bir bilimsel gerçek var.

Okuma organı gözdür.

Okuma yazma bilen insanlar, gözleriyle okurlar.

Göz üzerindeki hücrelerle görüntüyü alır, elektrik sinyallerine çevirir.

Bu sinyaller optik sinirler aracılığıyla beyne iletilir ve orada çözümlenir.

Beyni olan insanlar, gözünün gördüğünü okur ve anlarlar.

Başka bir organla yapılan okumalar geçersizdir.

Gerçi pek ender olarak, göz dışındaki bazı organlarla okuyabilen insanlara rastlanmışsa da bunlar ne kadar gerçektir bilinmez.

Yani okuma organı göz, okunanı anlama organı da beyindir.

Benim dün yerli uçakla ilgili yazımı okuyup sosyal medyada bununla ilgili yorum yapan bazıları, “Çatlasan da patlasan da uçak yapacağız. Engelleyemezsin” gibi saçmalıklar üretmişler.

Bakın gözüyle okumaktan acizler.

Benim yazımda Türkiye uçak yapamaz ya da yapmamalı diye tek bir kelime veya ima yok.

Tam aksine “Yapar ve yapmalı” diyorum.

Çünkü yapabileceğini sizlerden iyi biliyorum.

Bu ülke, “kurucusu” Mustafa Kemal Atatürk zamanında uçak fabrikaları da kurdu.

Hem devlet, hem de özel sektör eliyle.

ABD uşağı siyasetçiler kapatmasaydı, bugün o fabrikalardan dünyanın en iyi uçakları çıkıyor olabilirdi.

Benim çocukluğum bu hikâyeleri dinlemekle geçti.

Çünkü annemin babası, yani dedem o uçak fabrikalarından birinde çok önemli görevler yapmış malulen emekli bir pilottu.

Bu yüzden de dayım Diyarbakır, annem Eskişehir, teyzem ise Kayseri doğumludur.

O dedem, bize hep o fabrikaların kapatılmasının ülkeye yapılmış en büyük ihanet olduğunu anlatırdı.

Türkiye uçak yapar.

Benim dediğim, “Sıfırdan bir uçak yapmak zorlu ve uzun bir iştir. Üç günde olmaz”dan ibaretti sadece.

Gözünüzle okusaydınız ve optik sinirlerinizin bağlandığı bir beyniniz olsaydı anlardınız.

Ama bazen bir harf bile okumanızı ve anlamanızı engeller.

Yazıdaki değil, okuma organınızdaki bir harf.

***********

BİR BÜYÜK HEKİM

ÇOK sevgili dostum, ağabeyim, ailemizin doktoru Agop Kotoğyan sonunda “gerçekten” öldü.

Enfes bir Fenerbahçeli olan Agop Abi, “Büyük doktorlar” neslinin son örneklerindendi.

Bana göre dünyanın en büyük cildiye mütehassısıydı.

Doğru düzgün muayene etmeye bile gerek duymaz, daha kapıdan girdiğiniz anda hastalığınızı söyler, reçetenizi yazmaya başlardı bazen.

Mesleğinin literatürüne önemli katkılar sağlamış bir büyük hekimdi.

Yıllardan beri hakkında “Kolsuz Agop öldü” haberleri çıkardı.

Ben de hemen kendisini arardım, “Ha öldüm. Cehennemden konuşuyorum seninle” derdi, gülüşürdük.

Dün sabah eşim, “Ayyy, Agop Bey ölmüş” deyince yine inanmadım.

Telefona sarıldım.

Gerçekten kaybetmişiz Agop Abi’yi.

Kuşları, balıkları öksüz kaldı.

Mekânın cennet olsun büyük hekim.

O kadar büyük iyiliklerin var ki herkese…

***********

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Sürekli tekrar edilen bir yalanı doğru zannetmeye başlamadığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları