Nükleer kâbus

KOLAY kolay korkmam aslında.

Eskiden beri okuyanlar bilir, “Bu da geçen ya hu”cuyumdur.

Akılsızlığa değil akla, çözümsüzlüğe değil çözüme inanırım.

Ama ne yalan söyleyeyim, dün gerçekten “korktum”.

Önce Ardan Zentürk’ün yazısını okudum.

“ABD ile savaşacağız, hazır olun, herkes safını belli etsin” manasında bir yazı yazmış.

“Hoppalaaa” derken elime Yeni Şafak’ı aldım.

Sevgili İbrahim Karagül’ü başladım okumaya.

O da Zentürk ile benzer bir havaya girmiş ve yazının ana fikri şu: “Türkiye bir an önce nükleer silah sahibi olmalı.”

Türkiye’nin nükleer silah sahibi olup olmaması başka bir tartışma ama bunu bir gazete sayfasından, etkili bir editörün “davul zurna ile ilanı” çok farklı bir safahat.

Bu “ilan” zaten dış ilişkilerde sıkıntılı günler yaşayan Türkiye açısından, sıkıntıların bambaşka bir boyuta evrilmesini istemekten öte bir şey değil.

Bir nevi Türkiye’yi “İranlaştırma” ya da “Kuzey Koreleştirme” sürecine davetiye.

Türkiye zaten, bence haklı olarak, Rusya ile hava savunma sistemi konusunda bir anlaşma yaptı.

Bunun yanı sıra, Rusya ile son derece önemli ve Türkiye açısından stratejik önemde bir nükleer santral anlaşmamız var ve inşaat sürüyor.

Tam bu sırada kalkıp “Türkiye nükleer silah sahibi olmalı” diyecek olursanız başınıza öyle zamansız bir şekilde, öyle büyük bir iş alırsınız ki, dışarıda Türkiye’nin kuyusunu kazmak için bekleyenlere ve FETÖ lobisine “duble kaymaklı ekmek kadayıfı” ya da “çift jokerli el” vermiş olursunuz.

Zaten türlü sıkıntılarla boğuşan Türkiye’nin durduk yerde “uluslararası ambargo” tehdidiyle karşı karşıya kalmasına, iyiden iyiye yalnızlaştırılmasına ve çok ciddi bir askeri tehdidin hedefi olmasına neden olursunuz.

Ben İbrahim Karagül’ün yazısının “şaka” olduğuna inanmak istiyorum.

Yok eğer ciddi ise çok ciddi bir karabasana neden olabilir.

Hani yatakta büyük bir kâbus görüp uyku felci nedeniyle parmağını kıpırdatamamak hali vardır ya.

Tam öyle.

NASIL ATACAĞIZ İBRAHİM?

HADİ diyelim ki İbrahim Karagül’ün istediği oldu ve Türkiye bir nükleer silah üretti.

Yani elimizde muazzam yıkıcı ve bu nedenle de caydırıcı bir güç var.

Bunu nereye atacağız?

Suriye’ye mi, Irak’a mı, İran’a mı, Rusya’ya mı, Bulgaristan’a mı, Yunanistan’a mı, İsrail’e mi?

Çünkü daha öteye atmamız pek mümkün değil.

Böyle bir nükleer gücü kullanabilmek için bir yandan da orta menzilli balistik ya da cruise füzesi yapmamız gerek.

Yapılmaz değil elbet ama boyacı küpüne sokup çıkarıp yapmak da mümkün değil.

*************

TÜRKİYE’YE KARŞI HUKUK HUKUKSUZLUK OLMUŞ

ELİMDE ilginç bir Alman yargı kararı var.

Almanya’da yaşayan ve aynı zamanda Alman vatandaşı olan bir Türk çift boşanmışlar.

Boşanma sonrası tek çocuğun velayeti anne ve baba arasında eşit olarak bölünmüş.

Bir süre önce ortak velayete sahip anne çocuğunu alarak Türkiye’ye gelmek istemiş.

Temelli değil, kısa süreli bir geliş.

Baba bu duruma izin vermek istememiş.

Bunun üzerine konu, anne tarafından mahkemeye taşınmış.

Ve Alman yargısı ortak velayete rağmen çocuğun anne tarafından Türkiye’ye götürülmesine izin vermemiş.

Gerekçe ise müthiş:

“Türkiye, bu yaştaki bir çocuğun götürülmesine siyasi ve güvenlik açısından uygun bir ülke değildir. Bu yüzden annenin çocuğu Türkiye’ye götürmesine izin verilemez.”

Böyle bir kararın hukuki olması mümkün değil.

Galiba artık dünyanın neresinde olursanız olsun, Türkiye’ye karşı iseniz hukuka ihtiyacınız yok.

*************

BU DA TÜRK YARGISININ HUKUKU 

ALMAN mahkemesinin Türkiye’ye getirilmek istenen bir çocukla ilgili kararını yanda okudunuz.

Şimdi gelelim, Türk yargısının Almanya’ya karşı tutumuna.

Türkiye’de çok havalı motosikletler üreten ve şimdi aynı segmentte başka araçlar da üretmek için BAE firmalarıyla işbirliği yapan TT Motors diye bir şirket var.

TT şirketin sahibi Tarhan Telli’nin inisyalleri.

Alman Audi firması, TT Motors’un TT markasını kullanmasını engellemek için Türkiye’de ilgili bakanlığa bir yazı yazıyor ve “TT benim modelim. Türk firması bunu kullanamaz” diyor.

Türk şirket hemen yargıya gidiyor ve “TT yeni bir şirket değil. Üstelik Audi TT’yi bir marka değil, bir model kısaltması olarak kullanıyor. Nasıl ki GT, GTI gibi model kısaltmalarının kullanımı kısıtlanamıyorsa, TT de marka olmadığı için bizim markamızın ne eş değeridir ne de böyle bir hakkı vardır” diyor.

Peki Türk yargısı ne yapıyor?

TT Motors’un haksız Audi’nin haklı olduğuna karar veriyor.

*************

SARIL VE ÖZÜR DİLE 

DÜN bir yazı okudum.

“Uzun ilişkinin sırrı sarılmaktan geçiyor” diye.

Eşinizle günde en az 4 kez, 30 saniyeyle sarılmanız ilişkiyi uzatıyormuş.

Sarılmayı çok seven biri olarak haberden mutlu oldum.

Zaten “Sarılgan bir aileyizdir” biz.

Sık sık kızım, eşim ve ben üçlü sarılmalar bile yaparız.

Gerçekten mutluluk verici bir şeydir sarılmak.

Ama bana sorarsanız uzun ilişkinin bir sırrı daha var.

“Özür dilemeyi” bilmek.

Sadece karı-koca ilişkisinde değil, her ilişkide geçerli bir “sırdır” özür dilemek.

Haksız olduğunuz zaman kesinlikle özür dilemek gerekir.

Ama bazen haklıyken bile özür dilemek bir ilişkiyi uzatır.

Çünkü sevdiğiniz, değer verdiğiniz insanlarla olan ilişkinizde haklılık çok önemli değildir.

Önemli olan onları sevmeniz, onlarla birlikte olmaktan keyif almanız ve bunu mümkün olduğunca korumanızdır.

Eğer bir özürle ilişkiyi sürdürecekseniz, haklı veya haksız olmanın çok önemi yoktur.

Çünkü ilişki bir kez koptu mu, bir süre sonra hangi konuda haklı olduğunuzu bile unutursunuz.

*************

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Neyi bilmediğimizi bilmenin büyük bir güç olduğunu anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları