Sonra kalkıp METÖ demeyin sakın

TARİKATLARIN ve cemaatlerin devlete yerleşmesi meselesi Türkiye’nin yeni bir sorunu değil.

Fethullah Gülen Cemaati ile bunun acılarını en ağır biçimde yaşadık ve belli ki daha da yaşayacağız.

Şimdilerde en çok konuşulan tarikat Menzil.

Bu tarikat mensuplarının bazı bakanlıklarda çok yoğun kadrolaştığı konuşuluyor ki, bu da aslında yeni değil.

Bundan yıllar önce AK Parti hükümetlerinde görevli bir bakanla Ankara’da resmi konutunda sohbet ediyorduk.

Şu anda aktif siyasetin içinde olmayan çok güçlü bir isimdi.

Yeni bir kabine revizyonu yapılmış ve çok başarılı görünen bir bakan, görevden alınmıştı.

AK Parti’nin çok güçlü ismi olan o bakana, “Gayet başarılıydı. Niye bakanlıktan alındı?” diye sormuştum.

Bildik tedirgin yüz ifadesini takınmış, “Bakanlıkta sadece kendi tarikatına yer açtığı için Sayın Başbakan çok kızdı. Bir-iki uyardı, ama sonunda görevden aldı” demişti.

“O tarikat Menzil mi?” diye sormam üzerine de başıyla onaylamıştı.

15 Temmuz’un sonrasında da Menzil tarikatının FETÖ’den boşalan “münhal kadrolara” yerleşme çabası içine girdiği konuşuluyordu ve Teke Tek’te konuk ettiğim bir Başbakan Yardımcısı’na bunu sormuştum.

Yanıtı, “Biz de duyuyoruz. Bundan sonra aynı hataya düşmeyiz” olmuştu.

Ancak tarikatlar söz konusu olunca galiba aynı suda iki kere yıkanmak mümkün oluyor.

Sonra da “Islandık” diye feryat figan…

**************

KIZDIRMAYIN PAMUK GİBİ ORHAN ABİ’MİZİ

NOBELLİ yazarımız Orhan Pamuk, uzun bir sessizliğin ardından ortaya çıktı.

Kendisini özlemiştik ve meraktaydık.

Ne yapıyor, nerelerde dolaşıyor diye.

Son hatırladığım Hindistan’da Goa sahilinde çekilmiş romantik bir fotoğrafı vardı aklımda.

Neyse ki, Fransız Liberation’a konuşmuş da sağ ve esen olduğunu ve yeni bir roman yazdığını öğrendik.

Pamuk, röportaj sırasında Liberation Gazetesi’nin kendisine ilk soru olarak “Erdoğan”ı sormasına çok bozulmuş ve muhabiri azarlamış: “6 yıl çalışıp roman yazıyorsun, ilk soru Erdoğan oluyor.”

Pamuk’un bu öfkesine şaşırdım.

Belli ki, Nobel Ödülü kendisini çok değiştirmiş.

Çünkü Nobel öncesi Pamuk böyle sorulara bayılırdı.

Nobel’e giden yolda “Ermeni soykırımı”ndan, “Kürt özgürlüğü”nden falan söz etmeye, siyasi mesajlar vermeye hazırdı.

Hatta bu konularda sorulmadan söyleme hevesindeydi.

Şimdi ise kızıyor, “Kitap yazıyorum, siz Erdoğan’ı soruyorsunuz!” diye fırça atıyor.

Oysa gayet doğaldır, eğer bir ülkede tartışmalı bir durum olduğuna inanılıyorsa ve hele hele o yazarın geçmişinde siyasi konularda konuşmak da varsa, elbette kendisine ülkesi veya dünyayla ilgili siyasi sorular sorulur.

Anlaşılan Nobel öncesi “Orhan Gazi” gibi cevval olan yazarımız, Nobel sonrası soyadına benzemiş, “pamuk gibi” olmuş.

**************

CEHALET VEYA APTALLIK

BİR AK Partili, “Dünya aslında düzdür” diye beyanat vermiş.

Herkes de çok şaşırmış gibi adama saldırıyor.

Oysa bu “düz Dünya teorisi” birkaç yıldır ortalıkta dolaşan bir saçmalık.

Pazar akşamları, Türkiye’nin saygın bilim adamlarıyla yaptığım ve sadece bilim konuştuğumuz Teke Tek Özel’lere de yıllardır hep bu soru gelir.

“Düz Dünya teorisi hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye.

Bir -iki kere “Saçmalamayın” dedim, ama artık uğraşmıyorum bile.

Denyoluğun ciddiye alınacak tarafı yok. Düz Dünya teorisi diye bir şey olamaz.

Çünkü yanlışlığı kanıtlanmış bir teori, teori olmaktan çıkar ve zırvaya dönüşür.

Bir teori, yanlışlığı veya doğruluğu kanıtlanıncaya kadar teoridir. Yanlışlığı kanıtlanmadığı müddetçe doğru kabul edilebilir ama eleştiriye açıktır.

Deney veya gözlemle yanlışlığı kanıtlanınca da çöpe gider.

“Düz Dünya teorisi” dediğiniz şey de yüzyıllar önce çöp olmuş bir zırvalıktır.

Çöp olmuş bir şeye inanmayı sürdürmek ise ya cehalettir ya da aptallık.

Bazen de her ikisi birliktedir.

**************

TAZMİNAT NE OLDU?

BİR konu günlerdir kafamı kurcalıyor.

Fatih Terim’in tazminatı konusu.

Merak ediyorum bu konu nasıl sonuçlandı.

Terim bu parayı istemekten vaz mı geçti?

Yoksa Futbol Federasyonu bu parayı sessiz sedasız ödeyip konuyu kapattı mı?

Ya da taraflardan biri, büyük ihtimalle Terim dava yoluna mı gitti.

Federasyon bu konuda bizi aydınlatır mı acaba?

**************

TİNERCİ TEHLİKESİ

SOKAKLARDAKİ madde bağımlıları ya da “tinerciler” diye tanımlanan grup, İstanbul’un önemli güvenlik sorunlarından biri olmayı sürdürüyor.

Kendi adıma, ben bunlar yüzünden sokaklarda yürümeye, özellikle de Beyoğlu civarında dolaşmaya korkar olmuş vaziyetteyim.

Kendimce bulduğum çözüm şu.

Pantolon cebime 10’luk, 20’liklerden oluşan biraz para koyuyorum. Çevremi tinerciler sardığı ve para istemeye başladığı anda, toplamı 30-40, bilemedin 50 TL olan bu parayı kendilerine hemen takdim ediyor ve cebimin boş olduğunu göstermek için de astarına kadar dışarı çıkarıp “Hepsi bu, paylaşın” diyorum.

Aksi takdirde bıçaklanacağımdan zerre kuşkum yok.

Açıkçası güvenlik güçlerine falan da kızamıyorum bu konuyla ilgili.

Onların da yapabileceği fazla bir şey yok.

**************

BİR KAVGADAN DERS ÇIKAR MI!

BAYRAMIN 1. gününden sonra İstanbul’daydım.

Çok ilginç bir olay yaşadım.

Kırmızı ışıkta durdum.

Her zaman olduğu gibi bir çocuk geldi. Elinde kâğıt mendiller. Satmaya çalışıyor.

2 lira verip bir tane aldım.

Çocuk teşekkür etti.

O sırada bir çocuk daha geldi.

Bozuk bir Türkçe ile mendil satan çocuğa, “Niye mendil veriyorsun? Hiçbir şey vermeden para iste. Senin yüzünden bana para vermiyorlar” dedi.

Mendil satan çocuk bana dönerek, “Abi bunlar Suriyeli. Çok pisler” dedi.

Bu cümle üzerine Suriyeli çocuk, mendil satan çocuğa yumruğu çaktı. Bizimki yıkılmadı ve dönüp o da Suriyeliye vurdu.

Suriyeli yerden aldığı parke taşını savurdu. Mendil satan çocuk yerde bulduğu şarap şişesini alarak Suriyeliye vurmaya çalıştı.

Ben otomobilden inip bunları ayırmaya çalışırken şişe benim bacağımda patladı.

Sonunda Suriyeli olduğu söylenen çocuk kaçtı. Bunu niye anlattım biliyor musunuz?

Sokaklar çok şeye gebe.

Bunlar bugün çocuk ama hızla büyüyorlar.

**************

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Müslümanlık, İslamcılığa kurban edilmediği zaman.

Erişilebilirlik Araçları