3. havalimanı meselesi

OTUZ küsur yıldır yaptığım mesleğimde hep haddimi bildim.

Seçilmişleri eleştirdim, kendimce doğruları işaret ettim, ama asla milletin temsilcileriyle polemiğe girmedim.

Ben kendi işimi yaparken, onların da kendi işlerini yaptığını düşündüm.

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “zorunlu” olarak vereceğim yanıtı da böyle okumanızı rica ediyorum siz sevgili okurlarımdan.

Geçtiğimiz iki gün boyunca 3. havalimanı inşaatıyla ilgili olarak konuşulanları aktardım.

Sayın Cumhurbaşkanı da bununla ilgili olarak Türkmenistan’dan bana yanıt verdi.

Hayli sert bir yanıt.

“Acil operasyona ihtiyaç duyduğumu” söyleyen bir yanıt.

Diyor ki: “Gidip yerinde görselerdi oradaki faaliyetleri, bunları yazmazlardı. Hazımsızlık çekiyorlar. Türkiye’nin ilerlemesini istemiyorlar.”

Vallahi de, billahi de Türkiye’nin ilerlemesini, gelişmesini en az Sayın Cumhurbaşkanı kadar istiyorum.

Ancak yazılarımı bizzat kendisi okumuş olsaydı bana yönelik eleştirilerini bu şekilde yapmazdı.

Çünkü bu konudaki ilk yazımda açıkça, “Hafta sonu motora atlayıp inşaat alanı civarında gezdim ve hummalı bir faaliyet görmedim” diye belirttim.

Görmeden yazmadım.

Elbette gönül isterdi ki, daha rahat göreyim, daha yakından inceleyeyim.

Ama ne yazık ki, havalimanı inşaatının yapılacağı bölge “notamlı”, yani üzerinden uçmak bile yasak.

İçine girmek zaten yasak.

Çok detaylı bir inceleme yapmak mümkün değil.

Zaten çok detaylı bir inceleme yapmanın mümkün olmadığını da ilk yazımda söyledim.

Sayın Cumhurbaşkanı böyle projelere karşı olduğumuzu ima ediyor.

Halbuki ben daha ilk yazımda bu projeyi desteklediğimi, ihaleyi alanları o gün kutladığımı da yazımın girişinde belirttim.

Benim dile getirdiğim “kaygılardır”.

Bu vatanı seven herkesin, yapılmakta olan işlerin “geleceği” ile kaygılanması “vatanseverlik” görevidir.

Ülkesi için kaygı duymayan, ülkesinin daha iyi olması için üzerine düşen uyarı veya eleştiri görevini yapmayan “haindir”.

Benim yaptığım budur.

İlgililerle konuştuğumu ise herhalde duymamış. 3. havalimanıyla ilgili devletin yetkili otoritesinin genel müdürüyle gayet medeni bir diyalog içinde konuştuk.

Anlattıklarını, sorularıma ve iddialara verdiği yanıtları da yine bu köşede satırına dokunmadan yayınladım.

Çünkü bizim bildiğimiz gazetecilik budur.

Bundan rahatsızlık duyulması, bunun “hazımsızlık” olarak nitelendirilmesi elbette nitelemeyi yapanın bileceği iştir.

Ben sürdürebildiğim kadarıyla bu gazeteciliği sürdüreceğim.

Hakaret etmeden, polemiğe girmeden, sorgulayarak, daha iyiyi arayarak yolumda gideceğim.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın benim için öngördüğü “ani ve acil operasyona” gelirsek.

Benim sıhhatimi düşündüğü için kendisine çok teşekkür ederim.

Bundan birkaç yıl önce bir safrakesesi operasyonu geçirdim.

Şimdilik sağlığım yerinde.

Ama Allah’ın işine karışılmaz.

Yarın öbür gün yine bir operasyon geçirmek zorunda kalırsak, sağlığımız için faydalı olduğunu düşünürüz.

Sağolasın Doğan

DÜN Doğan Satmış ile vedalaştık.

Bu gazeteyi birlikte kurmuştuk.

Turgay Ciner bir gazete çıkarmaya karar verip görevi de bana verince ilk aradığım isim Doğan Satmış oldu.

Henüz inşaat halindeki binanın tefriş edilmiş tek katında birlikte baş başa vermiş, medyanın en pırıl pırıl insanlarını nasıl bir araya getireceğimizi konuşmuş ve getirmiştik.

İlk taslaktan, dün elinize aldığınız gazeteye kadar Habertürk Gazetesi’nin tamamında Doğan’ın büyük emeği, büyük özverisi vardı.

Gerçek bir demokrat, gerçek bir aydın olarak yazı işlerimize hep güç kattı.

Profesyonelliğinden asla taviz vermedi.

Fikirlerini değil, emeğini gazeteye yansıtmayı görev bilen, tam anlamıyla tarafsız bir gazeteciydi.

İnsan hakları, demokrasi, kadın hakları gibi konularda büyük bir savaşçı olarak aramızda oldu.

Ben ayrıldıktan sonra da yazı işlerinde büyük bir özveriyle çalıştı.

Çünkü kimsenin değil gazetenin adamıydı.

Ve dün gazete yönetimi, kendisiyle yolları ayırma kararı vermiş.

Doğan Satmış için de, gazete için de hayırlı olur inşallah.

İyi bir gazeteci, iyi bir dost ile çalışma keyfini bana yıllardır yaşattığı için kendisine teşekkür ediyorum.

HÜDA PAR Genel Başkanı’ndan iddialar

GEÇEN salı akşamı HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu Teke Tek’te konuğumdu.

Güneydoğu’da 6 Ekim’den bu yana süren gerilimi konuştuk.

“HDP Genel Başkanı Sayın Demirtaş ile bir araya gelseniz ve bu gerilimi sona erdirecek adımlar atsanız iyi olmaz mı?” diye sordum.

“Hazırız. Elbette geliriz. Çok da iyi olur” dedi.

Keşke gelseler.

Bu arada Zekeriya Yapıcıoğlu çok önemli bir iddia attı ortaya.

Söylediği çok ama çok önemliydi.

HÜDA PAR Genel Başkanı, “PKK veya KCK Güneydoğu’da bazı yerlerde adliyeler kurdu. Yargılamalar yapıyor. Şimdilik sadece para cezaları veriyor” dedi ve bölgedeki kamu görevlilerinin de bu durumu bildiğini açıkladı.

“Büyük ihtimalle halka ‘Bakın PKK buralarda egemen olursa başınıza bunlar gelir’ diye göstermek için buna izin veriyorlardır” diye düşündüğünü söyleyen Yapıcıoğlu, bölgedeki esnafın “çifte vergilendirmeden” mustarip olduğunu da iddialarına ekledi.

Yapıcıoğlu bu “iddiasını” salı gecesi ortaya attı.

O gün bugündür bir yanıt, bir açıklama göremedim.

Durum hakikaten böyle mi, yoksa Yapıcıoğlu abartıyor mu?

Sırtına çıkarsa olur

HABERÜRK TV Genel Yayın Yönetmeni Erhan Çelik, bir süre önce Gülben Ergen’le evlendi.

Allah mesut etsin.

Evlenmeden önce magazin basını ikisinin peşindeydi, birlikte fotoğraflarını çekmek için.

Gayet normal.

İki ünlü insan, hele biri Gülben Ergen gibi çok ünlüyse ilişkilerini belgelemek magazin basınının işi.

Ama artık gizli saklı bir şey yok.

Evlenmişler.

Hâlâ “El ele gezdiler” diye haber yapmanın ne anlamı var?

Ne yapacaklardı yani, sırt sırta mı gezeceklerdi!

Bir gün Gülben Ergen’i Erhan’ın sırtına çıkmış gezerken görürseniz haber yapın.

Ama el ele olmaları hakikaten haber falan değil.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Niyet etmeye başladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları