Gerçek bir demokrat olarak Demirel

SAĞOLSUN, Süleyman Demirel Isparta’daki müzesinin açılışına davet etti.

Allah biliyor ya, katılmayı çok istiyordum.

Ancak gripal bir durumum vardı.

Gitmemi engelleyecek kadar ağır olmasa da, bir uçak dolusu “eşe dosta” bulaştırma riskini göze almak istemedim.

Gidemedim.

Bayağı bir keyifli geçmiş.

Şimdilerde “eski Türkiye” dedikleri herkes oradaymış.

Süleyman Bey’i görmek, saygılarımı sunmak isterdim.

Siyasetçiliği döneminde Süleyman Demirel’i çok ama çok eleştirdim.

Kimi haklı, kimi o kadar haklı olmayan çok ağır yazılar yazdım hakkında.

Bir gün bile sitem etmedi.

Bir gün bile patronlarımı arayıp “Kovun” demedi.

Bazen açıklama yolladı, bazen dostça arayıp yanlış yazdığımızı söyledi ama asla “Alo” durumu olmadı.

Hep olgunlukla karşıladı yazdıklarımızı, söylediklerimizi.

O kendi işini yapıyordu, biz de kendi işimizi yapıyorduk.

Bunu hep bildi, hep saygı duydu.

Onun da Başbakanlığı döneminde “kendi medyası” vardı, ama onun için medya asla “kendi medyasından ibaret” olmadı.

Onun da devletle sorunlu, yolsuzlukla malul akrabaları oldu.

Öyle veya böyle yargılandılar.

Bazıları yurtdışına kaçmak zorunda kaldı.

Vesayet rejimlerinde en fazla mağdur olanlardandı.

Asla mağdur edebiyatı yapmadı.

Şapkasını alıp gitti, gelip şapkasını aldığı yere astı, ama asla kin duymadı.

İlk dönemlerinde medya onun hakkında en çirkin iftiraları attı.

Sadece o iftiralara dava açtı.

En sert eleştirimi yaptığı gün yurtdışı gezisine davet etti.

Akşam kaldığı yere davet edip, o eleştirilerimi açık yüreklilikle tartışıp kendi bakış açısını anlattı.

İkna etti edemedi ama tartıştı.

Cumhurbaşkanlığı’nın son döneminde “görev süresinin uzaması” gündemdeydi.

O sırada çalıştığım medya grubu, görev süresinin uzatılması için uğraşıyordu.

Ben ise tek başıma böyle bir görev süresini uzatmanın demokrasiye zarar vereceğini, doğru olmayacağını yazıyordum, televizyonda söylüyordum.

Ne kendi bir şey dedi, ne çalıştığım medya grubunun patronunu arayıp böyle bir şey iletmeye kalkıştı.

Bu yüzden gitmeyi çok istedim müzesinin açılışına.

Gidemedim.

Ama bugün Süleyman Bey’in değerini her zamankinden daha çok biliyorum.

İnşallah bir gün fırsat bulup elini öperim.

 

Bilmiyorduk öğrendik

VALİDEBAĞ Korusu’yla ilgili bir süredir bir duyarlılık var.

Üsküdar Belediye Başkanı bu parkta “uygunsuz davranışlar” sergilendiğini söyleyerek parkın kendilerine verilmesini istemiş.

Bu istek üzerine park da Üsküdar Belediyesi’ne verilmiş.

Belediye orada birtakım imar faaliyetleri yapmaya başlayınca da bazı kesimler haklı olarak ayaklanmışlar.

“Park park olarak kalmalı” diye parka sahip çıkmışlar.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise parkın park olarak kalmasını isteyenleri eleştirirken, “Oraya mescit yapılacak, o yüzden karşı çıkıyorlar” demiş.

Ben eminim ki, “Park park olarak kalmalı” diyenlerin yüzde 90’ı, oraya bir mescit yapılacağını Cumhurbaşkanı söyleyince öğrenmişlerdir.

Ama tabii “Halk oranın yeşil kalmasını istiyor” demek çok da prim yapacak bir cümle olmadığı için “Bunlar mescide karşı çıkıyorlar” demek daha “doğru” gelmiş olmalı.

“Birkaç kilometre öteye Türkiye’nin en büyük camisi yapılırken, bölgede onlarca cami varken mescit yapmak için bula bula oradaki az sayıdaki yeşil alandan, parktan birini mi buldunuz?” demek, elbette “din karşıtlığı” olarak algılanacaktır.

Şimdi sırada siyah deri pantolonlu, çıplak bedenli, deri eldivenli bir grubun orada da bebekli bir kadını dövmesi vardır.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Fiilen bitirdiğimiz bir işi yapıyormuş gibi yapmadığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları