Halt etmişsin The Economist

THE Economist Dergisi, Türkiye ile ilgili “yanlış” yorumlar yapmaya devam edecek gibi görünüyor.

Son olarak yaptığı yorum haberde, “Türkiye’de laikler köşeye sıkıştı” demiş The Economist.

Kelimenin tam anlamıyla “halt etmiş”.

Türkiye’de laiklerin köşeye sıkıştığı falan yok.

Yıllar süren baskıya, yıllar süren köşeye sıkıştırmaya, yıllar süren aşağılamaya ve dışlamaya rağmen Türkiye’de “laiklik” adı altına sıkıştırılmaya çalışılan “Batılılaşma yanlısı, Atatürk’ün izinden gitmeye kararlı, modern” bir “çoğunluk” var.

Bunların oranı yüzde 50’nin altında değil.

Köşeye sıkıştırıldıkları falan da yok.

Aslında gayet iyi durumdalar.

Hâlâ ülkenin ekonomik gücünün büyük bölümünü onlar oluşturuyor, hâlâ ülkenin düşünsel gücünün büyük bölümünü onlar oluşturuyor, ekonomiyi hâlâ onların yaptıkları veya yaptırdıkları üretim ayakta tutuyor.

Bütün baskılara rağmen ekonomik güçlerini koruyorlar, yaşam tarzlarını muhafaza ediyorlar, boyun eğmiyorlar, saklanmıyorlar, gerçek anlamda taviz vermiyorlar.

Köşeye sıkıştıkları falan da yok.

Ülkenin geleceğiyle ilgili kaygıları yok değil!

Özellikle dış politikadaki hataların ülkeye yıllar boyu ağır fatura ödetecek olması ihtimalinden çekiniyor, rahatsız oluyorlar.

Kurumların yıpratılmasından mutlu değiller.

İçlerinde elbette bir sıkıntı var.

Ama bunun nedeni köşeye sıkışmaları değil.

Çünkü biliyorlar ki, günü gelince tüm bu tahribatı onarmak yine onlara düşecek.

Tekerleği yeniden dingile oturtmak, çıkan çiviyi yerine koymak yine onların üzerine kalacak.

Ama köşeye falan sıkıştıkları yok.

Olan bitene bakarsanız kimin köşeye sıkıştığını görürsünüz.

The Economist’e tavsiyem de etrafa bakmaları.

 

Yeni Türkiye’nin sınırında ya da Peşaverleşme

AYLAR mı oldu yoksa yıl mı fazla emin değilim.

Burada dedim ki, “Suriye politikamız yüzünden güney sınırımız, Pakistan-Afganistan sınırına dönecek. Sınır kentlerimizin her biri bir Peşaver olacak”.

Oooo, yemediğimiz laf kalmadı.

“Ne anlarmışım, ne bilirmişim, strateji benim boyumu aşarmış, ben maksatlıymışım, Türkiye bölgesel güçmüş, yanıbaşımızdaki olaylara seyirci mi kalmalıymışız….”

Ve daha neler.

Uzak görüşlü dış politikamız sayesinde geldiğimiz yer ortada.

Yanı başımızda kıyamet kopuyor, biz eli kolu bağlı oturmak durumundayız.

Sınır ise giderek “Peşaverleşiyor”.

Suriye sınırımızdaki “açık pazarlarda” Kalaşnikof tüfekler 300 ila 500 TL’ye satılıyormuş.

Ben uydurmuyorum, ajanslar geçmiş, dün gazetenin gündeminde okudum.

Aynen Peşaver gibi.

Orada da her türlü silahın hakikisi-çakması 50-100 dolara bakkalda satılırdı.

Hâlâ satılıyordur eminim.

Ama emin olun bunlar daha iyi günlerimiz.

Arapların bile topyekûn imza attığı IŞİD belgesini imzalamayarak “sıyırdığımızı” zannediyor Ankara’daki “büyüklerimiz”.

Öngörüleriyle nam salmış büyüklerimiz.

Ben size olacakları anlatayım.

ABD ve müttefikleri, Araplar, Kürtler hep birlikte IŞİD’i vurmaya başlayacaklar.

Ne olacağı belli, IŞİD’li teröristler Türkiye sınırına yönelecekler, Türkiye’ye girmeye çalışacaklar, güvenli bölge diye.

Teksas’taki üste bilgisayar oyunu oynar gibi İHA ya da Drone -ne derseniz deyin- uçuran Amerikalı asker takip edecek IŞİD militanlarını.

Basacak tetiğe ya da yönlendirecek savaş uçağını.

Türkiye mi, değil mi bakmayacak bile, önemsemeyecek.

Basacak düğmeye atacak bombayı bizim topraklarımıza.

Taliban diye az Pakistanlı vurulmadı Amerikan İHA’ları tarafından, az masumu öldürmedi Predatorlar Pakistan’da.

Aynısı burada olacak. Ne yapacak Türkiye?

Uçak kaldırıp Amerikan uçaklarını mı vuracak, Amerikan İHA’larını mı indirecek?

Demiştim “Bu iş kötüye gidiyor” diye.

Ben bilmiyordum stratejiyi.

Alın bilenlerin hayrını görün.

 

Darbe olsa tankın önüne Çarşı çıkar

AK Parti, Cemaat’i “paralel” ilan edip sövse de aslında Cemaat’e çok şey borçlu.

En azından bir “yöntem” ve bir “söylem” bulma konusunda borçlu.

Karşıtları ve olası karşıtları “bulup yok etme” konusunda AK Parti’nin bugün kullandığı yöntemlerin tamamı aslında Cemaat’in icadı.

Medya aracılığıyla itibarsızlaştırma, güvenlik güçleri aracılığıyla suç bulma ve yargı aracılığıyla ortadan kaldırma.

Bugün hükümetin Cemaat’e karşı uyguladığı bu yöntemin mucidi Cemaat ya da Cemaat adını kullanarak bu işleri yapanlar, bilemiyorum.

Söylemde ise yine Cemaat’in bir dönem bulduğu “söylemler” hâkim:

“Darbe.”

Öylesine “sihirli” bir kelime ki darbe, kullandığınız anda akan sular duruveriyor.

Kendi kitlenizin yanı sıra “demokrat” olduğunu söyleyenleri de yanınıza alıveriyorsunuz.

Öyle ya, en kötü demokrasi bile en iyi darbeden iyi değil mi!

Cemaat bu yöntemle yıllarca herkesi önce itibarsızlaştırdı, sonra içeri attı.

Tabii hükümetin de desteği, onayı, bilgisi ve hatta belki de talebiyle.

“Ulan adam emekli olalı 10 yıl olmuş, ne darbesi?” desen de, “Yahu adam o sırada yurtdışında, o toplantıya katılmadığı gibi toplantıdan haberi dahi yok” desen de “darbeci” diye herkes, yargı eliyle yargısız infaza tabi tutuldu.

Şimdi aynı yöntem Cemaat’e uygulanıyor.

Tabii bu söylem öylesine güçlü ki, herkese uygulamak mümkün.

Şimdi de Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı, darbeci ilan edildi.

“Deli misiniz, divane misiniz, Türkiye’de hakiki darbe olsa, belki de tankın önüne çıkacak üç beş kişi varsa o da Çarşı’dan çıkar” diyeceklerine Çarşı’yı darbeci ilan ediyorlar.

Ama ne yapacaksın…

Söylem güçlü.

Her muhalif darbeci, senin gibi düşünmeyen herkes darbeci, “Temiz toplum” diyen darbeci.

Darbe dedin mi akan sular duruyor.

Ahh Cemaat ah.

Bu icadın bile, haklı olduğun zaman dahi yanında olunmamasına yetiyor.

Bilmem anlatabildim mi!

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Azgelişmiş toplumlarda bilginin cehaletle yarışamayacağını anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları