Salılardan kurtulacak mıyız!

CUMHURBAŞKANLIĞI seçiminden önce Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığımız Teke Tek’te, Kemal Bey’e “salı sendromu”nu sormuştum.

Salı sendromu dediğim, salı günleri partilerin grup toplantılarında genel başkanların kürsüye çıkıp toplumu geren, kamplaşmayı besleyen, düşmanlıkları körükleyen “sert” hatta “hakaret dolu” konuşmalar yapmasıydı.

Kılıçdaroğlu bu konudaki soruma, “Haklısınız. Ama ne yazık ki, medya muhalefet partilerinin söylediklerine yer vermiyor. Kendimizi ifade etmemizin tek yolu bu. Başka türlü medyada yer bulamıyoruz. Ama eğer tüm liderler ortak karar alırsa, biz seve seve bu alışkanlıktan vazgeçeriz” yanıtını vermişti.

Bana göre bu yasama yılında “salı sendromu”ndan kurtulma ihtimalimiz var.

Çünkü Ahmet Davutoğlu, zaman zaman sert konuşmalar yapsa da, “öfke belagatinden” hoşlanan bir lider değil.

Daha sakin, daha “öğretmen” havasıyla konuşan, öfkesini değil, bilgisini konuşturan birisi.

Eğer genel başkanlık ve Başbakanlık Davutoğlu’nun karakterinde bir değişikliğe neden olmaz ise AK Parti grup toplantıları daha sakin, daha makul bir tonda geçecektir diye umuyorum.

Eğer bu tahminim doğru çıkarsa ve Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi, muhalefet liderlerinin tavrı iktidarın tavrından kaynaklanıyorsa o zaman muhalefet liderlerinin de kürsüye çıkıp bağırmalarına, hakaretler savurmalarına ve her salı hepimizin içini karatmalarına gerek kalmayacak.

Tabii beni en çok düşündüren, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne yapacağı.

Salı grup toplantıları Erdoğan’ın ciddi bir rutini, medyaya, muhalefete ve hoşlanmadığı herkese “ayar verme” günüydü.

O “gün” olmayınca Erdoğan o konuşmalarını nerede, nasıl yapacak?

Yoksa Anayasa’dan kaynaklanan yetkiler arasında “Partilerin grup toplantılarına katılıp konuşmak da var” diye bir şey çıkarılıp bu konuşmalara devam eder mi acaba!

 

El sıkışma

KEMAL Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı’nın elini sıkmamasıyla ilgili bir eleştiri kaleme almıştım.

Kılıçdaroğlu bir açıklama yaparak el sıkmama diye bir durumun söz konusu olmadığını, başka yerlerde el sıkıştıklarını, Hipodrom diye bildiğimiz yerde yapılan törende el sıkışamamalarının ise o sırada her iki tarafın da yanlış anlamasından kaynaklandığını açıkladı.

Ben de mutlu oldum.

Çünkü tersi gerçekten yakışıksız olurdu.

 

BOP değil BEP

GEÇEN gün Egeli bir arkadaşım okudu.

Çok güldüm.

Meğer bayağı popülermiş. Özellikle de internet ortamlarında.

Adı Bağımsız Ege Projesi.

Ciddi değil ama ciddiye alınma potansiyeli var.

Ege aksanıyla yazılmış bir metin.

Okuyun siz de gülün:

“Ben sıkıldım arkideş bu memleketten, yetti gari Egemiz için demokratik özerklik mi neyii, ondan taleb ediyom.

– Memlekette başkan seçiyola, bizim vergileeemizlen puropaganda yapayo, Yozgatlının, Kastamonulunun, Urfalının oylarıylan başımıza geliyo, bizi yönetiyola. Yetti gari ulen!!!!!!!!!!! Hasta etmen adama.

– Ege’mizin gaynaklarına Kasımpaşalıların, Konyalıların, Yozgatlıların elinde mundar ettiler yıllardır. 10 sene önce Gayseri neydi şimdi ne oldu, bi bakın bakem. Bi de bunlara oy vermeyen şehirlere bak, yerinde sayıyo, bak İzmir’e.

– Konya’ya gider bu zihniyet, Yozgat’a gider de, Ege’ye gitmiyor arkideş, ben özerklik istiyom. Ege’yi Egeliler yönetsin gari!

– Haritamız belli, (bkz: 2014 CB seçimleri) komşulaamız Kuzey’de Çanakkale, Güney’de Antalya, Batı’da Yunanistan, Güneydoğu’da Afyon. (Afyon’u devletimize alamayız, yoksa senelerce G.Doğu sorunuyla uğraşırı, bissürü masraf olu, hiiiiiiiç gerek yok. Zaten sözde Egeli de olsa Konyalılarla daha iyi anlaşıyor onla.)

– Turizm vaa Bodrum, Çeşme bizde, sanayi vaaa, maden ocaklamız va. Tekstilimiz var, tarımımız va, sebze meyve bizde, dağlarımızdan yağ, bağlarımızdan bal akıpduru.

– Liman kentimiz İzmir, yurtdışıylan ticaretimiz zaten va. Ekonomi Bakanına Bubadağlı yaptıkmıydı iyi olu. Başkente İzmir yaparız. Şaraba zaten biz üretiyoz, kendimize vergi gomayız gari, o gadar da olsun arkideş.

– Enerji, elektrik sıkıntımız da olmaz, güneş de var rüzgâr da alla şükür.

– Angaralıların Soma’yı çalıştırıp birileri rant etsin, birilere bizim paramızlan seçimde beleşe kömür dağıtsın deye Egeli işçilemize öldürmeye gerek yok. Avrupalı Tekirdağlı arkideşlerimizi de gapütülasyon verdik miydi, şarabımızla rakıyı takas eder, gül gibi yaşaaaa gideriz ay oğlum ya.

– Nufus 11 milyon, iyi. Resmi dilimiz Dengizlice. Güzeeee.

– İnsanımız çalışkan, aydın, hoşgörülü, moderen.

– AB’yi bugün başvuram yarın üyeyiz.

– Purojemizin adı Bağımsız Ege Projesi (BEP)”

 

Yunus sevgisi mi yunus nefreti mi!

DÜN Habertürk Magazin’de Reşat Balcıoğlu’nun HT Kulüp köşesinde okuduğum bir haber çok canımı sıktı.

Esra Oflaz Güvenkaya, kızıyla beraber Bodrum’da bir yunus parkına gitmiş.

Kızıyla birlikte yunuslarla yüzmüş.

Fotoğraflar çektirmiş. Bu fotoğrafları Instagram’da paylaşmış ve “Yunusları sevmek, öpmek, şarkılarını dinlemek büyük mutluluk” demiş.

Reşat kardeşim de bu fotoğrafları köşesinde “Yunus sevgisi” diye yayınlamış.

Büyük hata.

Buna “Yunus sevgisi” değil “Yunus nefreti” denebilir ancak.

“Bilinçli insanlar” ve gerçek hayvanseverler, dünyanın hiçbir yerinde hayvanların esir tutulduğu ve vahşice yöntemlerle eğitildiği bu gibi parklara gitmiyorlar, çocuklarını da asla götürmüyorlar.

Çünkü gerçek hayvanseverler biliyor ki, o yunuslar bir havuzda sizi ve çocuklarınızı eğlendirmek için doğmadılar.

Onlar, mavi denizlerde özgürce yüzmek için doğdular ve yakalanıp zorla oralarda tutuluyorlar, sizin o pek keyifle izlediğiniz gösterileri yapmaları için vahşi yöntemlerle eğitiliyorlar.

Onları okşamak, sevmek sizler için mutluluk olabilir, ama o yunuslar için eziyet ve esaretten başka bir şey değil.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Acı acı gülmeyi gülmek zannetmediğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları