Aman dikkat dozu kaçırmayın

BİZİM gazetenin AK Partilileri dahil, cümle iktidarseverler Hayrünnisa Gül’e bodoslamadan bindiriyorlar.

Oysa AK Parti Kongresi Cumhurbaşkanlığı devri tesliminden sonra yapılacak olsa ve Abdullah Gül aday olabilecek olsa ve Hayrünnisa Gül yine de bu sözleri söylemiş olsa bugün Hayrünnisa Hanım’a sallayan iktidarseverler, “Kadın da haklı olabilir, bir kulak vermek lazım” dieyerek en azından kongre sonrasını beklerlerdi.

Şimdi benim bu iktidarsever taifeye bazı uyarılarım olacak:

1. Ahmet Davutoğlu Başbakan oldu diye kendisine yalakalık dozunu fazla artırmayın. Çünkü eğer Davutoğlu’na yapacağınız yalakalığın dozu Erdoğan’a geçmişte yaptığınız yalakalığın dozuna yaklaşır, hele bir de aşarsa yanarsınız. Bir anda büyük bir hışma maruz kalırsınız.

2. Ahmet Davutoğlu’na çok yalakalığın cılkını çıkarırsanız sadece kendizi değil çiçeği burnunda Başbakan adayını ya da Başbakan’ı da yakarsınız. Davutoğlu’nu fazla şişirirseniz birileri çok bozulur ve Davutoğlu’nun da ipi ya da altındaki sandalye çekiliverir.

3. Siz siz olun yalakalıkta devlet protokolüne uyun.

4. Uygun bir süre ortamı gözlemleyin. Davutoğlu gerçekten bir Başbakan gibi davranıyor ve Cumhurbaşkanı da Anayasal sınırlar içinde kalıyor veya Anayasal sınırlara itiliyorsa yalakalık sıralamasını hemen gözden geçirin. Hal böyle ise sembolik makamlara gereksiz yalakalığı bırakın.

5. Makam ne kadar güçlüyse yalakalığınız o kadar içten, makam ne kadar sembolikse yalakalığınız o kadar sembolik olsun.

6. Hayrünnisa Gül’e ve Abdullah Gül’e sallarken dikkatli olun, ölçüyü kaçırmayın, şirazeden çıkmayın. Siyaset bu, yarın öbür gün ne olacağı belli olmaz, bazı bölgeleriniz gibi açıkta kalmayın. Hızlı dönecek kadar yiğit olamayabilirsiniz.

7. Davutoğlu’nun eşi Sare Hanım’a birkaç gezide rastladım. Özellikle bazı hanım gazeteciler kenar mahalle üslubu yaklaşımlarla Bayan Davutoğlu’nun yanına gidip yaltaklanmasınlar, bu tarza pabuç bırakacak birine hiç benzemiyor.

Belki de bunları boşu boşuna yazdım. Sizler ne yapacağınızı gayet iyi bilirsiniz. Bu konuda yılların birikimine sahipsiniz…

 

Gül Ailesi’ne mektup: Koltuklar sadık değildir, yalakalar da

ABDULLAH Bey ve Hayrnnisa Hanım…

Güç şerbeti içmek için kuyrukta bekleyenlerin dün yakalalık yaptıkları sizlere bugün saldırıyor olmaları sizi hiç üzmesin, kırmasın.

Siz de neyseniz, bugün de osunuz.

Dün ne kadar değerli iseniz bugün de o kadar değerli, dün ne kadar hatalıysanız bugün de o kadar hatalısınız.

Sizde değişen bir şey yok.

Şunu bilin ki, bu yalaka taifesinden hoşlanıyorsanız ve onların görüşlerine değer veriyorsanız, bunların taptıkları şey kişilik değil, kişilerin oturduğu koltuktur.

Yarın öbür gün bir koltuğu yeniden elde ederseniz bilin ki, bu kişiler sizin etrafınızda yine pervane olacaklardır.

Bugün olan bitenden üzülmesi gereken sizler değilsiniz.

Şimdi üzülüp düşünmesi gerekenler hâlâ bir koltuğa sahip olanlardır.

Onlar da bir gün koltuğu kaybederlerse sizin başınıza gelenin aynısının kendi başlarına da geleceğini artık daha net bir şekilde görüyorlardır.

O yüzden de koltuğa daha sıkı sarılacaklardır.

Ama şimidiye kadar kendisine sarılana sadık kalan bir koltuk görülmedi.

Sadık bir yalaka da görülmedi.

Abdullah Bey’in yine böyle canının sıkkın olduğu günlerde, 2 yıl kadar önce Çankaya’daki bir davette kulağına eğilip “Üzülmeyin Abdullah Bey, siz bu ülkeye lazımsınız” demiştim.

Zaman zaman tavrına kızsak da, Çankaya’da her önüne koyulanı imzalayan tavrına bozulsak da fikrim değişmedi.

Abdullah Gül bu ülkeye hâlâ lazım. Belki şu yaşadıklarından sonra daha da lazım…

 

Yeşilay Başkanı’nı yanlış tanımışım

YEŞİLAY Başkanı Prof. İhsan Karaman ile bir Teke Tek programı yapmıştım. Bende uyandırdığı intiba “medeni, modern, muhafazakâr” diye tanımlayabileceğim bir durumdu.

Esprili, hoşgörülü bir bilim insanı diye düşünmüştüm.

Yaşam tarzımız, hayata bakışımız taban tabana zıt bile olsa kendimi yakın hissedebileceğim bir muhafazakârlık anlayışına sahipti.

Geçen gün Habertürk’teki sözlerini okuyunca “Amma da yanılmışım” dedim kendi kendime.

“Deniz Seki’yi silin yok olsun. İmirzalıoğlu’na ekranları kapatın” türü bir yaklaşım içindeydi ve neredeyse tüm sanatçıları kılıçtan geçiriyordu.

Neymiş, bunlar toplumun örnek aldığı kişilermiş, bunların alışkanlıklarının ortada görünmesi topluma zarar veriyormuş.

İyi de bu arada suç sanatçılarda mı, yoksa benim yıllardır yazıp çizdiğim gibi ortalık uyuşturucu kullanıcısı ve satıcısından geçilmezken, sadece sanatçıları toplayıp toplayıp suçlu mu suçsuz mu belli olmadan afişe eden poliste mi!

Bu sanatçılar ortalığa çıkıp “Biz uyuştucu kullanıyoruz çok da mutluyuz” mu diyorlar yoksa Emniyet güçleri mi onları “kullanıcı” diye toplayıp yargıdan önce gazete manşetlerinde suçlu ilan ediyor ve toplumun gözüne sokuyor?

Ayrıca uyuşturucu ile mücadelede önemli olan uyuşturucu bağımlısını topluma kazandıracak bir organizasyon yapmak mı, yoksa onları toplum dışına iterek uyuşturucu bataklığında boğmak mı?

Kusura nakmayın İhsan Hocam.

Ya ben sizi yanlış tanımış yanlış anlamışım…

Ya da siz değiştiniz.

Galiba ikincisi gibi geliyor bana.

Herkes üst perdeden sert konuşarak önemli ve etkili olacağını zannedince siz de buna uydunuz galiba…

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İnsanları yüksekten düşsünler diye yükseğe çıkarmadığımız zaman.
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları