Ha Gazzeli Ali, ha Ali İsmail

HERKES ateşkes beklerken, İsrail Gazze’ye girdi.

Oysa önceki gün hava düzelir gibi olmuştu.

Mısır’ın girişimleriyle 24 saat içinde ateşkes ilan edilecek gibiydi.

Sonra acayip gelişmeler oldu.

İsrail Dışişleri Bakanı, Türkiye’yi ve Katar’ı ateşkesi engellemekle suçladı.

Ardından da önceki gece hava kararırken, İsrail Gazze’ye tankla, topla, tüfekle girdi.

O andan itibaren “Ateşkesi kim engelledi, niye olmadı?” sorusu artık önemli değil.

İsrail’in yatacak yeri yok.

Gazze’de birileri “terör” üretiyor diye, Gazze’ye sivil, çocuk, kadın, erkek demeden dalmak bir devletin yapacağı iş değildir.

Bunun adı çok açık bir terördür.

Teröre terörle karşılık vermek, sadece ve sadece terörün artmasına neden olur.

HAMAS’a “terörist” suçlaması yapıp ardından HAMAS’tan daha acımasız bir biçimde, sivil halkın olduğu yere dalarsan, çoluk çocuk demeden kıyıma başlarsan teröristin “ağababası” olursun.

Elbette bir ülkenin kendi halkını terörden koruma hakkı vardır, ama bunun yolu bir başka halk üzerine terör yöntemleriyle çökmek değildir.

HAMAS’ın İsrail’e attığı kör füzelerle, İsrail’in Gazze’ye attığı akıllı bombalar arasında hiçbir fark yoktur.

Tek fark, birinin “gariban terörist”, birinin ise“usta terörist” olmasıdır.

Bu biçimde, sivilleri gözetmeden topyekûn bir harekât, İsrail’in halkını savunma haklılığını ve iddiasını ortadan kaldırır.

HAMAS’ın, İsrailli 3 masum genci kaçırıp öldürmesi nasıl ki kabul edilemezse, İsrail’in de karşılık adı altında başka masum insanları, gençleri, çocukları öldürmesi aynı oranda kabul edilemez.

Benim için Ali İsmail ne ise, Berkin ne ise, kaçırıp öldürülen 3 İsrailli genç ne ise Gazze’deki gençler de odur.

Her biri masum insan için aynı oranda üzülür, aynı oranda dertlenirim.

Terörün nereden geldiği önemli değildir.

İster bir örgütten gelsin, ister bir devletten.

Masumları öldürmenin, masumlar üzerinden intikam almanın hiçbir dayanağı olamaz.

Ne devletler için, ne örgütler için.

Hukuk yoksa devlet yoktur.

İsrail devleti de bu nedenle “yok” hükmündedir.

Gezi’den bu yana duyuğum çok güzel bir cümle var.

“Çocuklar uyurken susulur, ölürken değil.”

Şimdi susmama zamanıdır.


TİCARETTE İLİŞKİLER ÇOK NORMAL

DUYGUSALLIĞI bir kenara bırakıp gerçeklere, yani İsrail’le ilişkilerimİze gelirsek…

Orada da hamasetten ve duygusallıktan öte bir şey görünmüyor.

Başbakan’ımız diyor ki: “Ben görevde olduğum sürece ilişkilerde normalleşme olmaz.”

Peki normalleşmeyecek olan ve bir süredir anormal giden ilişkilerimiz nasıl İsrail’le.

Ben bir şey demeyeceğim.

Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın verileriyle konuşacağım.

Türkiye ile İsrail arasındaki ticaret hacmi 2010 yılında, yani İsrail’in Mavi Marmara gemisine saldırıp 10 yurttaşımızı öldürüğü yıl, ithalatta yüzde 22, ihracatta ise yüzde 29 oranında artmış.

Bir sonraki yıl, yani 2011’de bu artış devam etmiş, İsrail’e ihracatımız yüzde 25, İsrail’den yaptığımız ithalat da yüzde 41 oranında yükselmiş.

2012 yılında İsrail ekonomisindeki kriz yüzünden ticaret hacmimiz bir miktar düşmüş ve yüzde 6 oranında gerilemiş. 

Ama bir sonraki yıl bu gerilemeyi hızla kapatmış, 2013 yılının ilk çeyreğinde yüzde 44lük bir artışgöstermiş ve tarihin en yüksek seviyesine ulaşmış. Yılı da yaklaşık yüzde 21’lik bir artışla kapatmış.

2014 yılının ilk altı ayında da bu artış sürüyor.

Bir süre önce görüştüğüm İsrailli bir diplomat,“Bu yıl yine rekora gidiyoruz” diyerek ilişkilerin dışarıdan görünenin aksine gayet iyi gittiğini, Mavi Marmara tazminatları konusunda da hemen hemen anlaşıldığını ama 10. kişinin hastanede ölmesi nedeniyle biraz daha gecikebileceğini söylemişti.

Nitekim 2014 yılının ilk 6 ayında da İsrail’le ticaret hacmimiz rekor olan bir önceki yıla göreyüzde 23’lük bir artış gösteriyor.

Bu dış ticaret rakamlarına göre İsrail’le ticari ilişkilerini en hızlı ve en fazla geliştiren ülkeyiz.

Bu ticaret hacmi, İsrail’le “normalleşmeyen”ilişki halindeki durumumuz.

Bir de normalleşirsek ne olacak çok merak ediyorum.

 

KÜRECİK KİMİ KORUYOR?

HA unutmadan…

Bir de biliyorsunuz Kürecik’te bir radar var.

Yüzü İran’a dönük.

Bu radarı birkaç yıl önce kurduğumuz zaman İran’la bayağı bir sorun yaşamıştık, ilişkiler bayağı bir gerilmişti.

O radar neye yarıyor biliyorsunuz herhalde.

İran’dan atılması muhtemel füzeleri önceden tespit edip savunma sağlamak amacıyla kuruldu Kürecik’e.

Peki kimi savunmak için?

Hangi ülke İran’ın füze tehdidi altında?

Ben söylemeyeyim, siz tahmin edin.

Ben söylersem kötü oluyorum da!

HEYKEL’DEN NE İSTEDİNİZ

ÖNCEKİ gece İsrail’in İstanbul Başkonsolosluğu önünde bir gösteri vardı.

Haklı bir gösteri, demokratik bir eylem.

Çocukları da öldüren bir ülkenin temsilciliği önünde gösteri yapılır. (Şunu biliyorum ki, İsrail’in bu politikasından İsrailli her diplomat memnun değil. Sizin benim kadar eleştiriyorlar İsrail’in bu tavrını.)

Ama zaten orada gösteriler diplomata değil, ülkeye yönelik olarak yapılıyor.

İşin kötüsü, İsrail’in İstanbul Konsolosluğu’nun da kiracı olarak bulunduğu iş merkezinin önünde Türkiye’nin en güzel heykellerinden biri var.

Benim de âşığı olduğum “Akdeniz Heykeli”.

Gelmiş en geçmiş en önemli heykeltıraşlarımızdan, sanatçılarımızdan birinin, heykel alanında belki de birincisinin, İlhan Koman’ın ünlü Akdeniz Heykeli.

Avrupa’nın pek çok güzel kentinde, pek çok parkında, bahçesinde heykeli olan Koman’ın Türkiye’de halkın görebileceği bir yerde sergilenen tek heykeli.

İsrail’i protesto eden vatandaşlarımız, İsrail’i protesto edeceğiz derken bu şahane eserin de bir parçasını koparmışlar.

Kırdığınız camlar yerine takılır, ama o heykel bir daha yapılmaz.

Allah aşkına İsrail’e sövün, ama o heykele kıymayın.

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

İster örgütten gelsin ister devletten, her türlü terörle mücadele ettiğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları