Dolmabahçe

2 yıllık bir mesele yeniden alevlendi,

Başbakan Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’m yaptığı bu "Sır görüşme" hakkında şüyuu vukuundan beter binlerce dedikodu, binlerce tez ortaya atıldı,

27 Nisan e-Muhtırası’nın ardından yapılan bu görüşmeden sonra Genelkurmay’m derin bir sessizliğe gömülmesi, bu toplantıyla ilgili çirkin iddialara neden oldu,

Neler konuşulmadı, neler yazılmadı!

Erdoğan’ın, Yaşar Büyükanıt’a, eşinin harcamaları ile ilgili belgeler gösterdiği, Yaşar Büyükanıt’m da adının karıştığı yolsuzlukların dosyalarının önüne koyulduğu iddiaları,

Hatta daha da öteye gidip, bir NATO müteahhidi tarafmdan çekildiği öne sürülen bir filmin olduğu bile anlatıldı,

Doğrusu ben hiçbirine inanamadım,

Tersi olabilirdi, ama bir amirin memuruna şantaj yapması mümkün değildi,

Bu konu şimdi yine alevlendi,

Herhalde 2, yıldönümü olduğu içindir,

Ancak Başbakan Erdoğan’ın bu konuda söyledikleri çok "enteresan",

Başbakan diyor ki, "Ben açıklamam, Ama o açıklarsa ben de bazı şeyleri açıklarım,"

Bu, çok ama çok ilginç bir cümle,

Eğer ast-üst konumundaki iki kişi normal, sıradan bir görüşme yapıyorsa, bu konuda bir açıklama yapılacaksa, bunu üst konumunda olan yapabilir,

Üst konumda olan bir açıklama yapmıyor ve ast konumda olana, "O açıklarsa ben de açıklarım" diyorsa, o zaman akla ister istemez gelen şudur:

" Bu görüşmede ele alman konu Yaşar BüyükanıtTa ilgilidir ve aleyhine bir konudur,"

Başbakan’m bu sözleri, Dolmabahçe görüşmesi ile ilgili merakları gıdıklayan ve komplo teorilerine gaz veren bir açıklamadır,

Umarım bir gün orada ne konuşulduğunu anlatacak biri çıkar,

 

 


Bir fotoğraf

Önceki gün yazıişlerinde hayatımın en zor günlerinden birini yaşadım,

Gazete yöneticiliğinde en zor kararlarımdan birini aldım,

Ramazan Kurnaz, muhabir arkadaşımız Gönül Karakuş’un haberini masaya koyduğunda gözlerimize inanamadık,

Aylardır bitmez tükenmez bir ısrarla takip ettiğimiz Münevver Karabulut cinayetinin 1 numaralı delilinin Emniyet’te çekilmiş fotoğrafı önümüzde duruyordu,

Zanlı Cem G’nin yatağının altında bulunan ve cinayetin gaddarlık derecesini gösteren kanlı testerenin fotoğrafı!

Üzerinde kanlar ve genç kızın saçlarıyla,

Delil numarasıyla birlikte çekilmiş bir fotoğraf,

İlk tepkim, "Bunu basarnayız" oldu,

Fotoğraf çok rahatsız ediciydi,

Ve yazı işlerinde çok uzun süren hararetli bir tartışma başladı,

Bu fotoğrafı basmalı mıyız, basmamak mıyız?

İki yakın çalışma arkadaşım, Doğan Sarmış ve Osman Gençer bu fotoğrafın çok önemli olduğunu ve basılması gerektiğini söylediler,

Gazeteci olarak düşüncelerine hak veriyordum,

Bu fotoğraf "saklanan zanlının" kimliği ve "cinayetin işleniş biçimi" hakkında binlerce cümleden fazla bir anlatım gücüne sahipti,

Bu fotoğrafın toplum tarafından bilinip görülmesi, bu olayı örtbas etmek, suçu cezasız bırakmak isteyenlerin "neyi örtbas etmek istediklerini" herkese anlatacak etkideydi,

Ama diğer yandan da okurlarımızı çok rahatsız edecekti,

Uzun uzun tartıştık,

Yabancı basından benzer

örnekleri bulup çıkardık,

Özellikle etkili İngiliz gazeteleri, ender olarak da olsa bu tür fotoğrafları yayınlamaktan çekinmiyorlardı,

"Belki de rahatsız etmek gerek" kararma vardık,

Bazen gerçeği çok çarpıcı biçimde sunmak, olayların çözümünde bir ilerleme sağlamaya yardımcı oluyordu,

Yayınlama kararı aldık,

Kafamda tek bir soru kalmıştı,

"Karabulut Ailesi bu fotoğrafı görünce ne hisseder? Onlara bunu göstermek doğru mu?"

Arkadaşlarım, "Aile zaten bunları biliyor ve gördü, Onlar bunun yayınlanmasını istiyor" deyince nihai kararımı verdim,

"Bu fotoğrafı yayınlayacağız, Herkes yaşanan vahşeti bilsin, Herkes bu olayın takipçisi olsun, Gençler arkadaş seçerken dikkatli olsun" diye düşünerek dünkü gazetemizi hazırladık,

Bu sayfalar, bu haberler hep tarüşılır,

Bu da tarüşılacak,

Ama biz bunu herkese göstermiş olmaktan bir rahatsızlık duymuyoruz,

Gerçekler acıtıyorsa, bu acıya katlanmalıyız,

Tek isteğim var; umarım bir daha böyle bir fotoğrafı kullanmak zorunda kalmayız,

NOT: Ayşe Karasu İran’da olmasaydı, bu noktadaki nihai kararı ona bırakırdım, Bir kadın, bir anne olarak onun sesini dinlerdim, Onun yokluğunda bu kararı almak daha zor oldu,

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Güzellik kapıyı açsa da kapıdan girenin akıl olduğunu unutmadığımız zaman

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları