Okur gazetesi

Geçen hafta  Hurşit Güneş Milliyet’te ilginç bir yazı kaleme aldı,

Yazının konusu gazete fiyatlarıydı,

Güneş gazete fiyatlarının çok düşük olduğunu söylüyor ve böyle bir ekonomi olamayacağını vurguluyordu,

Aslında benim haftalar once Habertürk ekranlarında söylediklerimin bir hülasasıydı Hurşit Güneş’in yazısı,

Güneş, benim de daha önce söylediğim gibi bugün gazetelerin endüstriyel maliyetlerinin çok altında bir fiyata satıldığını,  aradaki farkın reklam veya başka yollarla kapatıldığını anlatıyor ve bunun ekonomik yanlışlığından söz ediyordu,

İlginiç olan bunu Hurşit Güneş’in yazmasıydı,

Bence bunu yazması gereken, bir siyasetçi ekonomist değil bir gazete yöneticisi olmalıydı,

Bir gazete yöneticisi, yarattığı ürünün maliyet fiyatından daha düşük bir bedelle satılmasından rahatsız olmak zorunda,

Çünkü aradaki fark gazetenin ve gazetecinin özgürlüğünün bedeli oluyor,

Finansal açıdan okurdan başka bir yere muhtaç olan bir gazete okurun değil finansörün gazetesi oluyor,

Bu bazen reklamveren, bazen cemaat, bazen tarikat, bazen de hükümet ya da patronun çıkarları olabiliyor,

Düşünün basit bir örnekten gidersek Avrupa’da 20 bin avro olan bir otomobil Türkiye’de 30 bin avro,

Ama Avrupa’da 1 hatta 1,5 avro olan bir gazete Türkiye’de 0,2 avro,

Kağıt aynı, makina aynı, personel maaşı üç aşağı beş yukarı aynı,

Ama fiyat beşte bir,

Olabilir mi?

Ekonomik olarak olamaz ama Türkiye’de olduruluyor,

Bedeli gazetenin bağımsızlığından ödeniyor,

Bunun sonucunda bir de kısır döngü oluşuyor,

Maliyet reklamdan karşılandığı için tiraj artışı istenmiyor,

En büyük gazeteler bile optimum bir tirajda kalmaya çalışıyorlar,

Çünkü tiraj yükselirse maliyeti reklamla kapamak imkansız hale geliyor,

Relamvereni mutlu edecek, patronu mutsuz etmeyecek bir satış rakamında kalmak gazete yönetimlerinin işine geliyor,

Habertürk, işte bu kısır döngüyü yıkmayı hedefiyor,

Biz haberi okura finanse ettirecek böylelikle bağımsızlıktan ödün vermek zorunda kalmayacağız, 

Çabamız bunun için,

Ne hükümet, ne cemaat, ne reklamveren bizi finanse etmeyecek,

Okur, bağımsızlığın bedelini kendi ödeyecek,

Bunun için de maksimum verimli olmak zorundayız,

Yüksek teknoloji kullanarak, maliyeti en aza indirgemek ve bunun karşılığında yüksek kaliteye ulaşmak için yatırım yapıyoruz,

Hurşit Güneş’in değindiği kısır döngünün dışına çıkmak, tiraj artışını negatif bir unsur olmaktan uzaklaştırmak, gazetenin reklam ve güç odaklarından bağımsız hale gelmesini sağlamak zorundayız,

Habertürk bunu başaran ilk gazete olacak,

Bizim okurdan başka güvendiğimiz bir dağ olmayacak, 

 

 


 

Kantarın topuzu

Başbakan Tayyip Erdoğan Davos’taki tavrına destek verdim,

İlk andan itibaren,

Ancak tavra destek vermek, bu tavırdan önceki sözlere destek vermek alamına gelmiyor,

Bunu daha iyi anlatabilmek için biraz empati yapmak gerektiğini düşünüyorum,

Diyelim ki, orada Peres ve Erdoğan değil, Sarkozy ve Erdoğan vardı,

Ve Sarkozy, Fransa’yı aslında çok da ilgilendimeyen ama iç politika malzemesi olarak kullanabileceği bir konuda, mesela Ermeni meselesinde Türkiye’ye yükleniyordu,

Erdoğan da ona yanıt verirken ses tonunu biraz yükseltmişti,

Sarkozy Erdoğan’a dönüp “Sizin kitabınız öldürmeyi mi emrediyor, İslam’da öldürmek en büyük suçlardan biri değil mi?” dedikten sonra “Ama siz öldürmeyi iyi bilirsiniz, Biz Avrupalılar bunu iyi biliriz” deseydi bu ülkeni halkı olarak biz ne der, ne yapar, ne düşünürdük,

Türkiye’de hep birlikte ayağa kalkmaz mıydık!

Erdoğan’ın özelllikle moderatörün tavrına kızıp toplantıyı terketmesi doğru bir iştir,

Yıllardır kimsenin yapmadığını yapıp İsrail’i eleştirmesi ve “İsrail eleştirilemez” mitini yıkması da güzeldir, Ama bu eleştiride kantarın topuzunun iyi ayarlandığını söylemek pek mümkün değildir,  

 

 


Gül’ün perspetkifi

Cumurbaşkanı Gül, Başbakan’ın Davos’taki çıkışını destekleyen bir açıklama yaptı,

Ben de Abdullah Gül’ün eski bir röportajını hatırlayım hemen,

Gül o röportajda pek çok uluslararası toplantıda Tayyip Bey’in çok sinirlendiğini ancak fevri çıkışlar yapmasını kendisinin engellediği anlatmış ve “Bazen masanın altından ayağına tekme atardım” demişti, Şimdi düşünüyorum da, acaba Davos’ta Tayyip Bey’in oturduğu koltukta Gül otursaydı aynı tepkiyi gösterebilir miydi?

Hiç zannetmiyorum,

Bir kaç yıl önce Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanlığındaki odasında oturmuş sohbet ediyorduk,

Yanımızda yanlış hatırlamıyorsam Aslı Aydantaşbaş da vardı,

Gül iç siyasetteki yaşanan gerilimlerden söz ederken şöyle bir cümle kurmuştu:

“Fatih Bey, iç siyaset hata kaldırır, Sonunda biz bizeyiz, Bir hükümet bir yanlış yapar, ya o hükümet ya da bir diğeri gelir düzeltir, İç siyasette yapılan hataların bedelini hükümetler öder, Ama dış politika öyle değil, Hata kaldırmaz, Çünkü bedeli ağır olabilir, Yıllar, on yıllar, hatta bazen yüzyıllar sürebilir, Bu yüzden iş politika itidalli, kontrollü olmalıdır,”

Abdullah Gül’ü ilk gördüğümde son olayı bu perspektiften değerlendirmesini isteyeceğim,

Bakalım ne diyecek, 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bu ülkenin geleceğinde söz sahibi olanlar ve olmayı düşünenler 20’li yaşlardaki tenis şampiyonları kadar centilmen olabildiği zaman

Erişilebilirlik Araçları