İki deli saçması komplo teorisi

Bugün iki komplo teorisi yazacağımdan söz ettim dün,

Aslında kaç gündür yazacağım da Deniz Feneri falan derken yazamadık,

Çünkü okur ilginç,

Deniz Feneri’ni yazmasan “Ne oldu” diye şüpheyle bakıyor,

Okura da hak veriyorum,

Gazetecilik öyle bir hale geldi ki, okur da haklı olarak “Septik” oldu,

Haklılar tabii,

Baksanıza ne oldu müthiş Erdoğan-Doğan kavgası,

Dememiş miydim size “Uzlaşma için aracılar devrede” diye,

Gelelim benim komplo teorilerine,

İlki 10 gün kadar önce ziyaretime gelen bir gazeteciden,

Amerika’nın önemli gazetelerinden birinde genelde Ortadoğu üzerine köşe yazıları yazan bir gazeteciden,

Ergenekon ve Doğan/Erdoğan kapışması üzerine konuşuyoruz,

Gazeteci konuğum Amerikan yönetiminin Ergenekon soruşturmasına çok büyük önem verdiğini söylüyor ve Amerikalı bir istihbaratçı ile yaptığı sohbeti aktarıyor,

Amerikalı istihbaratçıya göre Ergenekon’un arkasında İngiliz İstihbarat servisleri varmış,

Amerikalı istihbaratçının söyledikleri şöyle:

“Türk hükümeti Ergenekon’un üzerine gitmekle çok iyi yapıyor, Bu büyük iş, Biz bunun arkasında İngiliz gizli servislerinin olduğuna inanıyoruz”

Gazeteci dostum şaşırıyor, “Siz İngilizlerle dost değil misiniz, neden böyle bir şey olsun”

Amerikalı istihbaratçı anlatıyor:

“Dostluk başka çıkarlar başka, İngiltere, Türkiye’nin bölgesel güç olma çabalarından rahatsız, Yüz yılı aşkın süredir Ortadoğu’da İngiliz borusu öter, Türkiye’nin bölgede aktif hale gelmesi İngilizleri rahatsız etti, Bunun kendi güçlerinden çalacağını düşündüler, Türkiye’yi pasifize etmek için Ergenekon’u kurdurdular, Arkasında İngilizler var, İngilizler AKP’nin Ortadoğu politikasından rahatsızlar ve bunun için her şeyi yaparlar”

Türkiye’yi iyi tanıyan gazeteci dostum “Siz buna gerçekten inanıyor musunuz?” diye sormuş gülerek,

Amerikalı istihbaratçı “Kesinlikle” demiş

Bu komplo teorisi Biiir,

Gelelim ikincisine,

İkincisi zaten yavaş yavaş dillendirilmeye başlandı bile,

O da Doğan/Erdoğan kavgasında Almanya parmağı olduğu iddiası,

Komplo teorisine göre Almanya Türkiye’nin AKP tarafından yönetilmesinden rahatsız olmaya başladı,

ABD-İsrail eksenli politika güden AKP’nin bölgede güç odağı olmasını istemiyor,

Bu nedenle de AKP’ye karşı harekete geçti,

Buradaki en önemli müttefiki ise Doğan,

Doğan’ın Almanya ile yakın ilişkilerini bilmeyen yok (Bu ilişkinin düzeyi bir dönem Genelkurmay’ın bile dikkatini çekmişti)

Doğan Grubu’nda ciddi Alman sermayesi var, Pek çok şirketinde Alman firmaları ortak,

Teorinin temelinde de bu var zaten,

Buna göre Almanya AKP’yi yıpratmak için Doğan’la birlikte hareket ediyor,

Deniz Feneri Soruşturması bu nedenle başlatıldı,

Doğan Grubu bu soruşturma haberini bu çerçevede görüp kullanmaya başladı,

Hükümet de bu komployu görüp bu nedenle çok sert tavır aldı,

Bana göre her iki iddia da komik,

Hatta deli saçması,

Ama inanan oluyor,

Bazen çok yükseklerde bile,  

 

 


Deniz Feneri’ni Ergenekon savcısı soruştursun

Ergenekon’da dün yine gözaltılar vardı,

Bazıları şok dedi ama bana göre artık hiç bir şey şok değil,

İddianame ve eklerini okursanız Türkiye’de en az 10 milyon kişi Ergenekon’la bir şekilde ilişkilendirilebilir, Yeter ki, istensin,

İş zıvanadan çıktı,

Ben dün bu konuda yazmadım,

Çünkü “Gündem değiştirme tuzağına” düşmek istemedim,

Diyorum ki, acaba Deniz Feneri ile ilgili soruşturma bir “Basın savcısına” verilmeyip Ergenekon soruşturması tarzında yapılsa acaba neler olur!

Biliyorsunuz Deniz Feneri Soruşturması bir basın savcısına verildi,

Basın savcılarını küçümsediğimden falan değil ama bu soruşturma yetki meselesi,

Basın Savcısı’na verirseniz bu soruşturma ilerlemez,

Bu iş için Ergenekon’da olduğu gibi özel yetkili bir savcı atamak lazım,

Ama nerede,

Atarlar mı hiç,

Başbakan’ı tazminata mahkum eden savcının odasının 6 müfettişle basıldığı ülkede bu olur mu?

Elbette atamazlar,

Ama bir de atansa ve Deniz Feneri Soruşturması Ergenekon mantığı ile yürütülse,

Bakın neler olur,

AKP’nin en yarısı, Saadet Partisi’nin en az yarısı, AKP’li belediyelerin tamamı soruşturma kapsamına girer,

Başbakan’ın tanımıyla “Özgür Medyanın” tamamı Deniz Feneri ilanları nedeniyle suçlanır ve yöneticileri dolandırıcılığa karışmaktan içeri atılır,

İddianamede pek çok hükümet üyesinin ve milletvekilinin adı, telefon kayıtları yer alır,

Türkiye çapında pek çok dernek ve vakıf yöneticisi sanık sandalyesine oturtulur,

İddianamede adı geçenlerin sayısı yüz binleri bulur,

Denemesi bedava,

Hadi gelin deniz Feneri Soruşturması’nı da Savcı Zekeriya Öz’e verin,

Yer mi! 

 

 

 


Gazeteden haberler

Babıali’de son günlerin en önemli mevzuu çıkarmaya hazırlandığımız gazete,

Yeni bir medya grubunun oluşması, meslektaşlar arasında haliyle heyecan yaratıyor,

Matbaalarımız artık tamamlanma aşamasına geldi,

İstanbul matbaasında makinelerin montajı yüzde 30’ları geçti,

Ankara, Adana ve İzmir’de işlerimiz daha da hızlı ilerliyor,

1 yılı biraz aşan bir sürede İstanbul’un göbeği Taksim’de merkez binamızı bitirip içine yerleştik, 4 ilde matbaa binalarımızın inşaatlarını tamamlayıp, makinelerin montajlarına geçtik, 

Dostlarımızı götürüp gezdiriyoruz,

Şu an için Dünyanın en modern, en yüksek teknolojili ve en yüksek kapasiteli matbaaları oldu,

İstanbul’da saatte 180 bin, tamamı renkli gazete basabileceğiz, Bunun yanı sıra bu gazetelerde şimdiye dek görmediğiniz pek çok yenilik olacak,

Bu işin teknik kısmı,

Gazetenin en önemli unsuru olan yazı işleri ekibini de kurmaya başladık,

Sabah’ın Yayın Yönetmen Yardımcısı Doğan Satmış yine yanımızda,

Sabah’ın ekonomi müdürü Cüneyt Toros, Sabah’ın başında olduğum dönemde benim gözbebeğim olan ekibiyle birlikte bize katıldı,

Spor servisimizin başında Milliyet’in deneyimli ve güvenilir spor yazarı Halil Özer var artık, 

Deneyimli ajans yöneticisi sevgili kardeşim Ramazan Kurnaz, CNA’yı kurdu bile,

Diğer arkadaşlarımdan daha önce söz ettiğim için bir kez daha saymayı gereksiz buluyorum,

Ekibi kurarken, dikkat ettiğimiz şey iyi gazeteciliğin yanı sıra, hatta ondan da önce “İyi insan” olmaları, “Adam gibi adam” olmaları, 

İlginçtir, bazı gazeteci arkadaşlarım beni arayıp veya mesaj yollayıp “Beni de kurtar” diyorlar,

Görüşüyoruz,

Bu şekilde davrananların hepsi, benimle yaptıkları görüşmeleri kendi gazetelerinde pazarlık unsuru olarak kullanıyorlar,

Bunu yapanlarla asla bir daha konuşmuyor, görüşmüyoruz,

Ama şikayetçi de değiliz,

Bu sayede unutulanlar hatırlanmış, adam yerine konmayanlar adam yerine konmuş oluyor,

Meslek için, meslektaşlar için iyi oluyor,

Tabii bu arada dedikodudan da geçilmiyor,

En çok güldüğümüz ise bazı internet sitelerinde yer alan adını bile bilmediğim bir spor gazetesini satın aldığımız yolundaki iddiaydı,

Yemin ederim adını hatırlamadığım “Foto”lu bir gazetelerden biri, Galiba Fotospor,

Onu satın aldığımız yolunda bir haber çıktı,

Bu külliyen yalan,

Belli ki, birileri başka birileriyle pazarlık ederken bizim adımızı kullanıyor,

Yok böyle bir ey,

Satın almayı düşündüğümüz hiç bir gazete yok,

Bu palavralara kimse inanmasın,

Bayramdan sonra ilk yazı işleri toplantımızı yapıyoruz,

Türkiye’yi “Doğan-Erdoğan” medyaları arasına sıkışmaktan kurtaracağımız gün yaklaşıyor,

 

 


İlk kayıp

Kazım Kanat dostumu kaybettik,

Yıllardır sürdürdüğü mücadeleyi kazanmıştı ama zayıf düşen bedeni sıradan bir zatürreyi kaldıramadı,

Kazım çıkaracağımız gazetenin Beşiktaş yazarıydı,

Daha ortada hiç bir şey yokken, ben Sabah’tan ayrıldıktan hemen sonra gelmiş, “Baba sen rahat durmazsın, Mutlaka bir gazete yaparsın, En başa beni yaz, Gerisi kolay” demişti,

İstanbul’a her geldiğinde arar, uğrardı,

Gazeteyi konuşurduk,

Halil Özer gazetenin yazar listesini hazırlarken en başa Kazım’ı yazmıştı,

Ama olmadı, Kazım bekleyemedi ya da biz geç kaldık,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Beni besleyen beni öldürür sözünü unutmadığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları