Başbakan beni korkuttu

“Açıklarım ha!” diyen Başbakan, bilinenlerden öte bir şey açıklamadı,

Daha önce açıklananlar da zaten bilinenlerdi,

Hilton’u yazmıştım,

Yalanlamışlardı,

Şimdi doğruladılar,

Rafineriyi yazmıştım,

Yalanlamışlardı,

Şimdi doğruladılar,

Aydın Doğan’ın Başbakan’a gönderdiği mektupları yazmıştım,

Öfkeyle yalanlamışlardı,

Sonunda onu da doğruladılar,

Bu kadar doğruyu yalanlayana, şimdi ne olacak da güveneceğiz,

Hem Doğan’a, hem Erdoğan’a,

Erdoğan’a sormak lazım, “Bu bahsettiklerin rezalet ama bugüne kadar niye sakladın? Saklamaktaki amacın neydi? Şimdi hala neler saklıyorsun kim bilir!” diye,

Doğan’a sormak lazım, “Taleplerinin bir bölümü yasal ama ahlaki değil, Diğer bir bölümü ise ne yasal ne ahlaki, Bir medya patronu iktidarlardan bu kadar talepkar olur mu? 10 gün önce güllük gülistanlık bir Türkiye tablosu çiziyordunuz, Şimdi ise tam tersini yapıyorsunuz, Hangisine inanalım, Talepleriniz karşılansaydı Türkiye güllük gülistanlık olmaya devam mı edecekti” diye,

Aydın Doğan’ın Başbakan’a “Yazarlarımı engelleyemiyorum” dediğini de öğrendik bu arada,

Emin Çölaşan’ın kovulma hikayesi de böylelikle aydınlanmış oldu,

Başbakan-Medyamsı patronu atışmasında bunları gördük,

Ama hafta sonunda ekranlarda izlediğimiz Başbakan’dan bir gazeteci, bir yurttaş olarak ürktüm,

Dengir Mir Mehmet Fırat’ın “Milli iradeye ram olacaksınız” sözünü hatırlatan bir Başbakan vardı,

Gazetelerin ve gazetecilerin “İktidara ram olmasını” açıkça talep eden hatta emreden bir Başbakan vardı kürsüde,

Medyanın kendi ticari çıkarları için elindeki gücü kullanmasını engellemek isteyen bir Başbakan’la, medyanın iktidarı eleştirmesini engellemek isteyen bir Başbakan arasında siyahla beyaz arasındaki kadar fark vardır,

Başbakan Erdoğan geçen hafta ilk tanımdaki Başbakan gibi davrandı,

Ancak ikinci Başbakan gibi bitirdi,

Gerçek niyetini, gerçek amacını, gerçek talebini bu hafta söyledi,

“Bizi eleştirmeyin, Bizim icraatlarımız yazın, İlle de eleştiri yapacaksanız muhalefeti eleştirin,”

Başbakan’ın istediği bir biat medyası değil,

Onu yeterli bulmuyor,

Sessiz bir biat yeterli değil, yüksek sesli bir destek talep ediliyor,

Başbakan Erdoğan için biat ve destek medyasındaki çatlak sesler bile tahammül edilemez,

Onlardan da günü gelince hesap sorulacağını söylüyor,

Bu sözlerden mesleğim adına, Türkiye adına ürktüm,

Başbakan’a hatırlatmak isterim ki, böyle bir şey artık mümkün değil,

Patronları susturabilirsiniz, patronlarla pazarlık edebilirsiniz,

Ama asla susmayacak olan gazeteciler olacaktır,

Dünyanın bütün baskı rejimlerinde bu denenmiştir,

Ama tutmamıştır,

Yandaş patronların ve yandaş gazetecilerin ömrü iktidarlarla sınırlıdır,

Ama gerçek gazeteciler dokuz canlıdır,

Gazetesine el koysanız bile bir yerden çıkıverirler,

NOT: Doğan Grubu’nda gazı alınca Başbakan aleyhine biriktirdikleri yazıları peş peşe döktürenler var, Aman arkadaşlar dikkat, Çok gaza gelmeyin, Yarın öbürgün uzlaşma olur, Kabak sizin başınıza patlar, Daha şimdiden kimlerin aracılığa soyunduğuna ilişkin haberler geliyor, Yarın “Engelleyemiyorum” denilen yazarlardan olmayın,

 

 


Hıncal Uluç mu, Selahattin Duman mı?

Yazılarını okurken en güldüğüm adam Selahattin Duman’dı,

Şimdi onun yerini Hıncal Uluç aldı,

Okuyorum, gülüyorum,

Geçenlerde beraberdik,

“Abi, Sabah’ın bugünkü hali senin temsil ettiğin hiç bir şeye denk düşmüyor, Eskiden yazdıklarının gazetecilik adına bir mantığı vardı, insanlık, ahde vefa adına bir mantığı vardı, Ama artık yok, Bu Sabah’tan sana ne?” dedim,

Yanıt vermedi,

Ahmet Çalık’ın böyle bir gazete istemediğini söylemekle yetindi,

Birkaç gün sonra da bunu yazdı,

Ahmet Çalık iktidar yanlısı bir gazete istemiyormuş ama yazı işleri böyle bir gazete yapıyormuş, Yazarlara karışılmıyormuş ama yazı işleri iktidar borazanı olmuş,

Güldüm,

Sabah’ta Hıncal Uluç’tan başka karışılacak bir yazar kaldı mı?

Ona da doğrudan karışmıyorlar ki, mahallenin namusu varmış gibi görünsün,

Fakat karışılmayan Hıncal Uluç’u itibarsızlaştırmak için çalıştığı gazeteden koro halinde Uluç’a yönelik küfürler yükseliyor,

Hıncal Ağabeyimiz diyor ki, “Patron Ahmet Çalık ekonomik olarak yaşayabilmesi için bu gazetenin doğru dürüst bir gazete olması gerektiğini söylüyor, Yaptığı yatırımın karşılığını almak için bunun şart olduğunu düşünüyor”

Hangi yatırım Hıncal Abi, Hangi ekonomi,

Ahmet Çalık bu gazeteye beş kuruş koydu mu?

Para kamu bankalarından geldi, Ahmet Çalık’ın kefaleti bile yok,

Gazete batsa, ki öyle olacak, kamu bankalarının parası gidecek, Çalık’ın değil,

Hıncal Abi, sen hala o gazetenin patronunun Çalık olduğunu mu düşünüyorsun,

Parayı veren patrondur Hıncal Abi,

Sence parayı kim verdi?

Hıncal Uluç Sabah’tan habercilik, gazetecilik bekliyor,

Çok bekler,

Hıncal Abi, kayınpederin sana bir gazete hediye etse, hele hele kayınpederinin eleştiriye hiç tahammülü yoksa, sen o gazetede kayınpederini eleştirebilir misin?

Yapma Hıncal Abi,

Sabah’ta yazmak istiyorsan yaz,

Ama bunları yazma,

Sen bildiğimiz, alıştığımız yazılarını yaz,

Bırak bunları Selahattin Duman yazsın,

Mizah yazarı o,

Sen değil,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yurt içine takiye döneminin bitip, yurt dışına takiye döneminin başladığını anladığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları