Mehmet Ali Yalçındağ’a açık mektup

Kusura bakmayın, dün yollardaydım yine,

Matbaalarımız bitmeye yaklaşıyor, Ben de oralardayım, Bilgisayarımın azizliğine uğrayınca yazıları Habertürk’e, dolayısıyla size ulaştıramadım,

Bin özür,

Biliyorsunuz, bazı gazeteler ve AKP Genel Başkan Yardımıcısı Mir Dengir Mehmet Fırat (umarım bu sefer doğru sıralamışımdır)  Doğan Grubu’nun kağıt alımlarında halka açık şirketlerin karını, tamamı Doğan’a ait yurt dışındaki şirketlere aktarmak için bu şirketleri kağıt satın almalarında aracı yaptığı yazdı,

Sistem şöyle işliyordu,

Aydın Doğan’a ait yurt dışındaki şirketler kağıt fabrikalarından kağıdı, diyelim ki 500 dolara alıyor, üzerine 50 dolar koyarak Türkiye’deki halka açık Doğan medya şirketlerine satıyordu,

Doğan Grubu yılda 200 bin ton kağıt tükettiği için bu yolla her yıl 10 milyon dolar kar, halka açık şirketlerden, yani küçük yatırımcılardan kaçırılıp, Aydın Doğan’ın cebine giriyordu,

Bu işin SPK’yı ilgilendiren tarafıydı,

İşin bir de Maliye yönü vardı,

Bu yolla şirket 10 milyon dolar daha az kar ettiği için devletin de vergi kaybı oluyordu,

Ben bu meseleden Olaylar ve Gerçekler programında bahsedince Doğan Yayın Holding’in başkanı Sevgili arkadaım Mehmet Ali Yalçındağ bir mesaj atmış,

Diyor ki, “Sevgili Fatih, eski arkadaşın olarak yazıyorum, Dün programını izledim, Kağıt konusunda söylediklerinin doğru olduğuna sen de inanmıyorsun, Biz bugün de, geçmişte de rakiplerimizden daha ucuza kağıt aldık, Bilgine sunarım” Mehmet Ali Yalçındağ Doğan Grubu’nda en sevdiğim insanların başında gelir,

Belki de birincisidir,

Doğan Grubu’ndan ayrıldığım günden bu yana hiç görüşmemiş olsak da, ben onu yine arkadaşım olarak görürüm,

Bu mesajdan sonra Doğan Grubu gazeteleri kağıdı kimden kaça aldıklarına dair bir liste yayınladı ve rakiplerle karşılaştırdı,

Bu karşılaştırma, doğrudur,

Ama yanıltıcıdır,

Çünkü Doğan Grubu adına yapılan bu açıklamaya bakarsanız görürsünüz ki, fiyatlar rakiplerden düşüktür ama belirtilen fiyatların ve faturaların tamamı 2007 yılı ve sonrasına aittir,

Sevgili Mehmet Ali Yalçındağ,

Madem bu kadar iddialısın gel şöyle yapalım,

Son 10 yıl içinde Doğan Grubu kağıdı kimden almış ve kaça almış açıklayın,

Mesela 2001’de, 2003’te, 2005’teki faturaları da yayınlayın veya bana yollayın,

Eğer o yıllarda da doğrudan üreticiden almışsanız ve o yıllarda da fiyatlarınız rakiplerinizden daha düşükse bu meselede  ben de sizin cephenizde yer alacağım,

Var mısınız!

 

 


Panik atak teorisi

Başbakan Erdoğan’ın Deniz Feneri’ni niye sahiplendiği, iki gün önce “Sivil toplumun fethi” başlıklı yazımda ele almıştım,

Bugün de “Neden bu kadar sert tepki gösterdi” konusuna girmek istiyorum,

Başbakan Erdoğan’ın Doğan Grubuna yönelik aşırı sert çıkışının ardında, TSK’da komuta kademesinde meydana gelen değişikliğin etkisi olabilir,

Doğan Grubu’nun Deniz Feneri ile ilgili haberlerini bir işaret fişeği olarak algılamış olabilir,

Doğan Grubu iktidarı yıpratacak, hedef gösterecek, Genelkurmay bunun üzerine gidecek,

Hatırlayın, Mesut Yılmaz’ın Yüce Divanlık olmasına neden olan, bazı bakanların Yüce Divan önüne çıkmasına neden olan operasyonların büyük bölümü Jandarma Operasyonlarıydı,

Pek çok yolsuzluk ve yolsuzluk iddiası jandarma oprasyonları ile gündeme gelmiş, dava dosyaları jandarma tarafından oluşturulmuştu,

TSK’daki değişiklik sonrası AKP’yi ürküten ve Genel Başkanı’nın aşırı tepkisine yol açan bu noktadaki bir paranoya olabilir,

Doğan Grubu tarafından ortaya atılacak yolsuzluk iddialarına yönelik jandarmanın yapacağı operasyonlar ve buralardan çıkacak sonuçlar ve bunların çorap söküğü gibi ilerlemesi iktidarda sıkıntı yaratma ihtimali olan düşünceler,

Böyle bir ihtimal karşısında ne yapmak lazım?

Yanıt basit,

Aynen kapatma davasında yapılanı,

Kapatma Davası sürecinde ortaya Ergenekon Operasyonu çıktı,

Bu operasyon çerçevesinde iki de orgeneral hapse atıldı,

Gerçi isimleri Ergenekon iddianamesinde yer almıyor ama önemli değil,

O gün için önemli olan tutuklanıp içeri atılmalarıydı,

Bu yolla karar alma arifesindeki Anayasa Mehkemesi’ne mesaj verilmek isteniyordu,

“Bakın bu ülkede bizden başka güç yok, Kararınızı verirken iyi düşünün, Eğer TKS’ya veya onun çevresine güveniyorsanız güvenmeyin, Biz iki paşayı bile içeri atarız ve çıt çıkmaz, Sizin güvendiklerinizin kendilerine faydası yok, Ona göre karar verin”

Bu yolla Anayasa Mehkemesi üyelerine mesaj veriliyor, herkesin dinlendiği hissettirilerek Anayasa Mehkemesi üyelerine etki yapacak girişimlerin önü kesiliyordu,

Bu plan başarılı oldu,

Şimdi de aynı şey,

Doğan Grubu’nun açacağı dosyalardan yola çıkılarak yapılması muhtemel operasyonların önü kesiliyor,

Doğan Grubu ile ortak hareket etmek isteyenlere “Bir kısım medya ile işbirliğine girerseniz biz o bir kısım medyayı çökertiriz” mesajı veriliyor,

Üstelik bu mesaj çift taraflı, 

Bu yazdıklarım bir teoriden ibaret,

Ama Türkiye’de en olmayacak teoriler bile doğru çıkıyor, 

 

 


Vicdanınıza sorun bakalım

Doğan Grubu “Zoraki de olsa” iktidarla kavga etmeye başlayınca belirli bir sempati topladı,

Muhalif vatandaş bu haberlerin uzun süre saklanmış, pazarlık unsuru yapılmış ve gelecekte de bazı haberlerin saklanacak olmasını umursamıyor,

Bugüne bakıyor ve basın muhalefet yapmaya başladı, iyidir diye düşünüyor,

Doğru, Basının gerçek görevini bir süreliğine de hatırlamış olması iyidir,

Kirli çamaşırların ortaya dökülüyor olması iyidir,

Gerçi üç vakte kadar yine uzlaşır eski düzene dönerler ama olsun,

Bunları anlıyorum da, anlamadığım bir şey var,

Aydın Doğan’ın talepleri ile ilgili olarak bazıları “Ne var canım işadamı ister” demeye başladılar,

İşadamı ister de, ahlak dışı isteklerde bulunmak doğru mudur?

43 bin metrekare inşaat izniyle, ona göre bir fiyattan bile bile aldığın bir arazinin inşaat iznini medya gücüyle arttırmaya çalışmak doğru bir istek midir?

Ya da elinde medya gücü olduğu için istediğin her şeyi yaptırmak istemek, bunun için medyayı kullanmak ahlaklı bir davranış mıdır?

Hepsini geçtik, medya gücüyle istemek, elinde medya gücü olmayan işadamlarına karşı bir haksız rekabet değil midir?

Daha ötesi, bu isteklerle medyadaki bağımsızlığı bağımlılığa dönüştürmek, kamuoyu oluşturma gücünü servet oluşturma gücü olarak kullanmak kabul edilebilir bir davranış mıdır!

Bu soruların yanıtlarını bana değil kendinize vermenizi istiyorum,

Vicdanınızla başbaşa kalarak,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Toplumsal alzeheimerın en tehlikeli hastalık olduğunu anladığımız zaman

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları