Genelkurmay Başkanı’nın da telefonları dinlenmişti

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt iki aydır takip edildiğini iddia ediyor, kuru bir yalanlama dışında kimsenin kılının kıpırdadığı yok,

Gerçi kıpırdasa ne olacak,

İddialar komedi boyutunda,

Paksüt dinlenmiyormuş, Paper Moon dinleniyormuş,

Çiş değil de, kaka,

Ben kendi adıma Osman Paksüt’ün dinlendiğinden en küçük bir kuşku duymuyorum,

Dahası bana göre Türkiye’de telefonları dinlenmeyen kimse yok,

Çünkü bu konuda müthiş bir boşluk var,

Türkiye’deki istihbarat örgütleri iki tür dinleme yapıyor,

Biri delile dayalı, mahkeme kararıyla yapılan dinlemeler,

Bu dinlemeler yasal ve prosedürü belli,

İzinle, süreli olarak yapılıyor,

Delil niteliği taşımayan kayıtlar, izin süresi sona erdiğinde savcı gözetiminde imha ediliyor,

Burada sorun yok çünkü bu kayıtların özel amaçlı, şantaj nitelikli kullanılması mümkün değil,

Diğeri ise "Önleyici dinleme" denilen dinleme türü,

Rezalet burada başlıyor,

Bu dinlemelerin herhangi bir yasal tarafı yok,

Suçu oluşmadan önlemeye yönelik olduğu iddiasıyla yapılan bu tür dinlemelerde hiç bir kural yok,

İstihbarat örgütleri  canlarının istediği herkesi dinleyebiliyorlar,

Bahane hazır "Suçu önlemek"

Diyelim ki, yarın Osman Paksüt’ün dinlendiği kesinlik kazandı,

Cevap belli, "Sayın Anayasa Mahkemesi üyesini koruma amaçlı dinliyorduk, Tehdit veya suikast girişimine karşı"

Aynı durum herkes için geçerli,

Beni de dinliyorlar büyük ihtimalle,

Yarın ortaya çıksa gerekçe hazır,

Bu dinlemelerin hiç bir kuralı yok,

Kayıtlarının kullanılabileceği amaçların sınırı yok,

Kayıtlara düşen bir gizli aşk ilişkisinin veya bir cinsel sapmanın şantaj amaçlı kullanılmasını engelleyecek hiç bir şey yok,

Üstelik bu silahın kime karşı kullanılabileceğinin de bir sınırı yok,

Bu bugün bir Anayasa Mahkemesi üyesi, bir gazeteci, bir sivil toplum önderi olabileceği gibi, yarın bir Başbakan da olabilir,

Unutmayalım ki, bu ülkede Genelkurmay Başkanı’nın telefonları bile dinlenmişti,

Ülke güvenliğine ilişkin en süt düzeyde bilgilerin aktarılabileceği bir makamın telefonları bile dinlenebiliyorsa, varın gerisini siz hesaplayın,

Unutmayın ki, bugün bu dinlemeleri yaptırıp, bundan medet umanlar, yarın bu dinlemelerin kurbanı olabilirler,

 

 


Hürriyet’in bana borcu var

Ben bir Hürriyet okuruyum,

5 yaşımdan beri, düzenli bir Hürriyet okuru,

Güne Hürriyet’le başlamadığım zaman güne başlamadığını düşünen bir Hürriyet okuru,

Bazen kızsam da, zaman zaman güvenimi kaybetsem de, son zamanlarda inandırıcılığını sorgulamaya başlamış olsam da Hürriyet okuruyum,

Dahası meslek hayatının önemli bir bölümünü, 14 yılını Hürriyet’te geçirmiş bir Hürriyet okuru,

Hürriyet bugün hala Türkiye’nin en büyük, en önemli gazetesi,

Bu büyüklük ona büyük sorumluluklar yüklüyor,

Hürriyet’i yönetenler en büyük sorumluluğu Aydın Doğan’a karşı hissediyor olabilirler,

En önemli görev olarak kar hanesini her yıl daha büyük rakamlarla doldurmayı görebilirler,

Ama işin aslı o değil,

Hürriyet’in en büyük sorumluluğu biz okurlarına karşı olan sorumluluk,

Bu nedenle de son alkollü içki manşeti rezaletini Vahap Munyar’ın bir düzeltme yazısıyla geçiştiremezler,

Hürriyet ebadında bir gazeteye düşen, bu "Kandırmacayla" kurumsal bir hesaplaşmadır,

Batıdaki gazetelerin benzer vahim hatalarında olduğu gibi, hemen bağımsız bir araştırma grubu kurulmalı, bunlar bu hatanın nereden kaynaklandığını tespit etmeli, bilerek mi yapıldığını yoksa bir ihmal veya yanlış anlamının sonucunda mı oluştuğunu tespit etmeli, varsa sorumluları cezalandırılmalı, yoksa hataya neden olan sistem eksikliği giderilmeli ve bizim gibi Hürriyet okurlarından özür dilenmelidir,

Bu yapılmadığı takdirde Hürriyet’in büyüklüğüne "Bir gölge daha" düşmüş olacaktır,

 

 


Leyla Gencer’in plağı var mı!

Dün akşam Habertürk’teki Olaylar ve Gerçekler programında Murat Bardakçı ve İlber Ortaylı’dan naklen, ünlü sopranomuz Leyla Gencer"in hiç bir solo albümü olmadığını söyledim,

Sabah erken saatte İKSV Başkanı Şakir Eczacıbaşı aradı,

"Yanlış şeyler söylüyorsunuz, Leyla Gencer büyük sopranolar çağında yaşamış bir büyük sopranodur, Ve çok önemli bir sanatçıdır, Pek çok plağı çıkmıştır, 50’yi aşkın plağı vardır" dedi,

Ben de ona, "Bu işin uzmanı değilim, Leyla Gencer’i çok duydum ama hayatımda dinlemedim, Ben müzikolog  Murat Bardakçı’nın söylediklerini naklettim, İlber Ortaylı da aynı şeyi söyledi," 

dedim,

"Nakledemezsiniz, Naklederseniz onlara inandığınız anlamı çıkar, onlar yanlış biliyor, Zaten ikisini de çok severim ama ikisinin de ortak özelliği hiç bir şeyi beğenmemeleridir" dedi,

Telefonu kapadıktan sonra Murat Bardakçı’yı aradım,

Konuşmayı naklettim,

Murat Bardakçı fikrinde sırra etti,

"Leyla Gencer’in hiç bir solo kaydı yoktur, Bazı opera eserlerinin kaydında o da oyuncular arasındadır ama hiç bir yerde tek başına kaydedilmiş bir plağını bulamazsınız, Çünkü yok" dedi,

"Şakir Eczacıbaşı var diyor, Çok da ısrarlı" dedim,

Murat Bardakçı, "Madem var diyor o zaman bana Leyla Gencer’in bir solo kaydını, plağını yollasın, Ben bir opera manyağıyım, Özellikle de sopranoların, Hepsini bilirim, hepsini tanırım, Leyla Gencer iyi bir sestir ama büyük soprano değildir, İyi bir sopranodur, O kadar, Ama sıradandır, Türkiye"nin en iyisi olarak bilinmesi veya öyle olması başka bir şey uluslararası kabul görmüş büyük soprano olmak başka bir şey," dedi,

Pek de anlamadığım bir konuda bu derin tartışmaya müdahil olacak değilim,

Ama Murat Bardakçı’nın Şakir Eczacıbaşı’ndan bir Leyla Gencer plağı beklediğini söyleyeyim,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
1923’ü 2008 dünyasına bakarak değerlendiremeyeceğimizi anladığımız zaman

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları