Medya patronu gazetecilerle buluşur, ne var bunda?

Başbakan Erdoğan, TESEV Başkanı Can Paker’in evinde bir grup gazeteciyle yemek yedi olay oldu,

Halbuki ortada hiç de garip bir durum yok,

Başbakanlar, yıllardır gazetecilerle benzeri yemekler yerler, görüşmeler yaparlar,

Bu yemekteki gariplik, yemekte konuşulanların tamamının “off the record” olması,

Gazeteciler Başbakanların ne sırdaşı, ne de akıl hocalarıdır, Onlarla konuşulduğu zaman bir şeyler azılması normaldir,

Eğer bir gazeteci bir Başbakanla tamamı “Off the record” bir görüşme yapıyorsa, ortada bir gazeteci yok demektir,

Elbette konuşmaların bazı bölümleri off the record olabilir ama tamamı oldu mu ortada gazetecilik kalmaz,

Olay başka bir boyuta girer,

Fakat bu durum da bir ilk değil,

Günlerdir bu yemeği gündemde tutan Ertuğrul Özkök’ün kaç Başbakan veya kaç Başbakan yardımcısıyla off the record başbaşa görüşmeler yaptığını kendi bile hatırlayamıyordur,

Off the record yemekteki konuşmaların etrafa sızması Başbakanlığı rahatsız etmişe benziyor,

Sızar, Yemekteki haziruna bakınca sızmaması mümkün değil,

Taha Akyol’un Doğan Grubu’ndaki tavrını yakından bilirim,

Taha Bey, yemekten ayrılır ayrılmaz bütün ayrıntıları yazmış, konuşulanları tek tek sıralamış, yemeğin bir raporunu hazırlamış ve bunu Aydın Doğan’ın sekreteri Arzu’ya gece yarısından maillemiştir,

Aydın Doğan da ertesi Sabah Taha Akyol’u ya aramış, ya yanına çağırmış ve tüm detayları anlattırmıştır,

Bundan hiç ama hiç kuşkum yok,

Hasan Cemal’e de sormuşlarsa o da anlatır,

Anlatmasından da normal bir şey olmaz,

Çünkü nasıl ki, Sabah yöneticileri  her şeyi Erdoğan’a aktarıyorlarsa, Doğan’ın yöneticeleri de her şeyi Aydın Doğan’a aktarıyorlar,

Ben Başbakanlığın sürekli yalanlamalarına da anlam veremiyorum,

Çünkü yalanlamalar yalanlama değil,

Yarım ağızla yalanlayarak aslında doğruluyorlar,

Ben yazılanların doğru olduğuna inanıyorum,

Mesela Başbakan’ın Sabah’ın satışı ile ilgili olarak, o kendine özgü gülüşüyle, “Benim baskımla olsa o fiyata mı sattırırdım” dediğinden ve fiyatın yüksekliğinden dem vurduğundan eminim,

Gazetecilerin de Başbakan’ın gözüne girmek, dolmuşa getirmek adına Anayasa değişikliği, askere daha sert tavır gibi öneriler yaptığından da kuşkum yok,

Nasıl olsa taşın altında elleri yok,

Gidene ağam, gelene paşam dedikleri de zaten biliniyor, Doğrusunu isterseniz, ben bu yemek meselesinin böylesine büyütülmesine bir anlam veremedim,

Ama kim bilir belki de Aydın Doğan’ı ve Doğan Grubunu asıl rahatsız eden kendi yazarlarının ve yöneticilerinin rakip bir medya grubunun patronuyla buluşmuş olmasıdır,

Yemek katılımcılarına acaba Sabah’a transfer teklifi de yapılmış mıdır? 

 

 


Daha ucuza satamazdı

Başbakan Erdoğan Sabah ve ATV için “Benim dahilim olsaydı, 1,1 milyar dolara değil 500-600 milyon dolara sattırırdım” demesi pek de mantıklı değil,

Her türlü hukuksuzluğa sahne olan Sabah-ATV’ ye el konulması ve satılması sürecinde bile bu kadarı fazla olurdu,

Sabah ve ATV, TMSF tarafından Turgay Ciner’e 450 milyon dolara yakın bir fiyatla satılmıştı,

Bugün bu para az görünüyor,

Ama o satışın yapıldığı dönemde fiyat iyiydi,

Hatırlayın aynı günlerde koca koca bankalar bir kaç yüz milyon dolara satılıyordu,

HSBC, Demirbank’ı 300 küsur milyon dolara almıştı, Dışbank 1 milyar dolara satılmıştı,

O günlerde para kıymetliydi,

Üstelik Ciner Grubu sadece isim hakkını 434 milyon dolara aldığı gazetenin içine 150 milyon doları aşkın sermaye koymuş, ayrıca matbaalarını da para vererek satın almış ve bir de dağıtım şirketi kurmuştu,

El koymadan kısa süre önce yapılan halka arz çalışmasında uluslararası bankalar gruba 1,4 milyar dolar halka arz değeri biçmişti,

Dahası Ciner’in ödediği paranın tamamı TMSF kasasına girecekti,

Eğer el koymadan sonra yapılan satışta fiyat Başbakan’ın dediği gibi olsaydı, Maliye’nin ve Ciner’in alacakları düşüldükten sonra TMSF’ye kala kala 250 milyon dolar kalırdı ki, bu da Ahmet Ertürk’ün başını belaya sokardı,

Gerçi diyebilirsiniz ki, “Bunca hukuksuzluğun içinde bu da olsa ne fark ederdi”

Onda da siz haklısınız ama şunu da unutmayın,

Bu satışın parası zaten kamu kaynaklarından çıktı,

Yani 3 yıl sonra yapılacak ilk ödemeden önce grup batarsa ne Çalık’ın ne de Çalık’a burayı aldıranların hiç bir riski yok,

At da ağanın, mabad da!

 

 


24 gün

Kanal 1 Haber’de Abdullah Gül’ün 14 yaşındaki oğlunun da “Çocuk sigortalı” yapıldığını duyurduk,

Hemen açıklama geldi,

“Oğlum Ali Babacan’ın tekstil şirketinde gerçekten çalıştı”

Evet çalışmış,

13 yaşındayken, 24 gün,

İyi ki de çalışmış,

Yeni sosyal güvenlik yasasıyla mağdur olmaktan kurtuldu,

Acaba Ali Babacan benim 7 yaşındaki kızımı da işe alır mıydı?

Çok değil,

24 gün,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kendimizin inanmadığı şeylere başkasını inandırmaya çalışmadığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları