Barosso’ya

Osmanlı’nın son günlerine geri döndük,

O zaman İstanbul’daki Avrupa büyükelçileri sadrazamları aşağılayarak, Türklere söverek Osmanlı’yı “Adam etmeye” çalışıyorlardı,

Şimdi o işi AB bürokratları yapıyor,

Üslup aynı, Değişen bir şey yok,

Adamlar kendilerini Afrikalı ilkel kabilelere medeniyet öğretmeye gelmiş misyonerler zannediyorlar,

Bir yanda Olie Rehn, bir yanda Lagendijk, bir yanda Barosso,,,

Türkiye’nin sistemine, yargısına, Anayasasına demediklerini bırakmıyorlar,

Barosso isimli “Cahil” daha da ileri giderek diyor ki, “Laiklik bir halka dayatılamaz”

A be, cahil, a be densiz, laiklik olmadan demokrasi olur mu?

Çoğunluğu Müslüman olan ama laik olmayan ülkelerde var mı bir demokrasi örneği,

Varsa eğer neden yıllardan beri Türkiye’yi İslam ülkeleri arasında örnek ülke olarak gösteriyordunuz,

Avrupa “100 yıl savaşlarını” niye yaptı!

Birliğinizin ülkeleri kiliseyi siyasetin dışına itinceye kadar yüzlerce yıl uğraşmadı mı, kan dökülmedi mi?

Türkiye, Atatürk isimli bir adamın dehası sayesinde, bunu kan dökmeden ama sizin tabirinizle “Dayatmayla” yaptı,

Ya dayatmayla olacaktı, ya kan dökülecekti, ya da Türkiye din devleti olacaktı?

Siz Avrupalılar Türkiye için hangisini tercih ederdiniz?

Biliyorum da, söylemeye içim elvermiyor,

Türkiye laik ve demokratik bir ülke olmasaydı AB üyeliği için yaptığı başvuruyu kabul eder miydiniz?

Hadi söyle Barosso Efendi, eder miydiniz?

Niyetiniz Türkiye’yi AB’ye almamak için yeni bir koz elde etmek ve “Siz din devletisiniz, AB’ye giremezsiniz” demekse bilemem,

Bana sanki öyleymiş gibi geliyor,

Laiklik dayatılamazmış,

Siz yıllardır Türkiye’ye herşeyi dayatıyorsunuz da, Anayasamızın en önemli ilkesi mi size dayatma geliyor,

Bak Barosso Efendi, ben Türkiye’de sayıları giderek azalan AB yanlılarındanım,

Türkiye’nin o kulübe üye olmasını isteyenlerdenim,

Hem de çok,

Ama bu tavrınız beni bile AB’den soğutuyor,

“Allah belanızı versin” demek geliyor içimden,

Beni bu hale getirdiyseniz, gerisini siz hesaplayın,

Ama dediğim gibi belki de amacınız bu,

Eğer öyleyse gerçekten başarılısınız,

Yok değilse, o zaman aptalsınız,

 

 

 


Uğur Dündar’a

Sevgili Uğur Dündar, Star’a anchorman olduğundan bu yana verdiği röportajlarda iki şeyi vurguluyor,

“Bu iş için patrondan ekstra para talep etmediğini” ve “Ekranda giydiği kıyafetlerin sponsorlar tarafından verilmediği, bu giysiler için milyonlar harcadığını”

İşvereniyle bile para pul konuşmayı “Ayıp” sayan benim gibi biri için bunları okumak pek de hoş değil,

Çünkü Uğur Dündar’ın haber sunmak için Aydın Doğan’dan para alıp almadığı beni veya bizi ilgilendirmiyor,

Bu nedenle Dündar’a müteşekkir olması gereken biri varsa, o da izleyicileri değil, Aydın Doğan’dır,

Burada bizleri ilgilendiren bir durum yok,

Uğur Dündar, bu açıklamalarla ne kadar “Tokgözlü” olduğunu anlatmaya çalışıyorsa ona da diyeceğimiz bir şey yok,

Fakat diğer konu beni de ilgilendiriyor,

“Ben diğerleri gibi üç metre bez için göğsüme marka yazdırmam” dediği zaman zurnanın zırt dediği yere basmış oluyor,

Her şeyden önce hiç bir anchormanin üç metre kumaşa satılacak adam olmadığını biliyorum,

Ama eğer ben de “Diğerleri” arasındaysam, Sevgili Uğur Dündar’a Kanal 1 Haber’e bir göz atmasını rica ediyorum,

Yazması utanılacak bir şey değil ama benim göğsümde de herhangi bir marka yazmıyor,

Olması gereken bu olduğu için ben hiç bir yerde bunu vurgulama gereği görmedim,

Uğur Dündar’ın niye bu ihtiyaç içinde olduğunu da anlamadım,

Aydın Doğan’a bir mesaj vermek istiyorsa o başka tabii!

 

 


Mehmet Barlas’a

Sevgili Mehmet Barlas,

Daha doğrusu Mehmet Abi,

“Mehmet Barlas parayı henüz iade etmemiş” yazıma verdiğin yanıtı okuyunca bana hayli “Öfke” hatta adlı adınca söyleyeyim, “Kin” biriktirdiğin gibi bir izlenime kapıldım,

Seni sevdiğimi bilirsin,

Benim dile getirdiğim iddia bana ait değil,

TMSF’nin üst düzey bir yöneticisinin sadece benimle değil, pek çok kişiyle paylaştığı bir durum,

Zaten düzeltmeler konusunda çok hassas olan TMSF’den dünkü yazımla ilgili bir düzeltme gelmedi,

Ama sen “Parayı geri verdim” diye yazmışsın,

Ben sana inanmayı tercih ederim,

Yazındaki üsluba gelince,

Elbette ki, o yazıya verilecek Fatih Altaylı üslubunda bir yanıtım olabilirdi,

Ama sana olan sevgim ağır bastığı için vermem, veremem,

“Küçük” olmak bazen hoşgörülü olmayı gerektirir,

“Küçüklük bende kalsın”

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
40 yıl sonra aynı fotoğrafı yeniden çekmek zorunda kalmadığımız zaman

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları