Hortumcunun mumu 1 Nisan’da söndü

Dün 1 Nisan’dı,

Sabah ve ATV’ye TMSF tarafından el koyulmasının birinci yılı,

Şu ilahi adalete bakın ki, el koymanın tam birinci yılında, Türk hukuku el koymanın geçerliliği olmayan belgelere dayanılarak yapıldığını, Dinç Bilgin isimli hortumcunun TMSF’yi bir kez daha kandırdığını tespit etti,

O günlere döndüm,

Rakip basın grubunun yönlendirmesiyle Dinç Bilgin elindeki bir ortaklık belgesiyle TMSF’ye giderek Sabah ve ATV’nin ortağı olduğunu iddia etmişti,

TMSF son ana kadar Sabah ve ATV’nin sahibi olan Turgay Ciner’e bununla ilgili bilgi vermemişti,

El koymadan çok kısa süre önce gelişmeleri dedikodulardan öğrenip TMSF’ye gittiğimizde bize Dinç Bilgin’le Turgay Ciner’in ortak olduğu yönündeki iddiayı aktarmışlardı,

Ciner tarafı da bu ortaklığın gizli bir şey olmadığını ancak geçmişte kaldığını Turgay Ciner’in Sabah ve ATV’yi satın almaya karar verdiği an Bilgin’le ortaklığını sona erdirdiğini söylemiş ve bunun belgesini sunmuştu, TMSF “Biz hangi belgeye inanalım” demişti,

Ortaklığın bozulduğuna ilişkin belge diğerinden daha yeni tarihliydi ama TMSF yine böyle bir anlamsız soru sorunca biz de hukuka saygılı herkes gibi mahkemeye başvurarak tespit davası açtık,

Hangi belgenin geçerli olduğuna Türk yargısı karar verecekti,

TMSF’ye de bu davanın sonucunun beklemesini önerdik,

Onlar öyle yapmadılar,

Üç gün sonra gelip o günkü değeri 1,4 milyar dolar olan şirketlere el koydular,

Dinç Bilgin de gidip “Ciner Grubunun getirdiği belgedeki imza bana ait değil” dedi,

Bilgin’in bu sözlerini  Hürriyet, Milliyet, Vatan ve hatta Sabah birinci sayfalarından duyurdular,

O dava dün sonuçlandı,

Dinç Bilgin’in bir kez daha yalan söylediği, o belgenin gerçek olduğunu, altındaki imzaların Dinç Bilgin ve oğluna ait olduğu yargı kararıyla tescillendi,

İşin özeti, Dinç Bilgin’in iddia ettiğinin aksine Ciner’le Bilgin arasında gizli bir sözleşme yoktu,

Ortada Dinç Bilgin’in yeni bir sahtekarlığı vardı,

Yani TMSF, Sabah ve ATV’ye boşu boşuna, hukuki hiç bir gerekçe olmadan, Dinç Bilgin’in sahte bir belgesiyle el koymuştu,

TMSF, bu dava sonuçlanıncaya kadar Sabah ve ATV’nin Ciner’e iade edilmesi yolundaki yargı kararına uymuş olsaydı şimdi böyle bir rezaletin altında kalmamış olacaktı,

Ama hukuka uymadıkları için, hukukun altında kaldılar,

Belli ki, TMSF gruba el koyarken hukuk pek umurunda değildi,

Amaç bir büyük medya grubuna el değiştirtmekti,

Bunu başardılar,

Sabah ve ATV çok kritik süreçlerde iktidarın emrinde oldu, Olmaya da devam ediyor,

Gerisi umurlarında değil,

Tabii mümtaz Türk basınının durumu da eğlenceli,

Bu dava sonuçlandı,

Büyük hukuksuzluk ortaya çıktı,

Ne Hürriyet, ne Milliyet, ne Vatan, ne de Sabah’ta davanın sonucuyla ilgili tek satır yok,

Biliyorsunuz bu gazetelerin hepsi hukukun üstünlüğüne inanmış olmakla övünürler,

Aferin onlara, 

Bizim bir televizyonumuz, bir kaç gazetemiz ve onlarca dergimiz gitti,

Fakat onurumuz, haysiyetimiz, dürüstlüğümüz elimizde,

Hem de yargı kararıyla,

Şimdi onlar düşünsün, hortumcunun yatak arkadaşları,

 

 


Erdoğan şanslı adam

“Türkiye İtalya gibi oldu” demişti bir işadamı dostum,

“ Siyasetten etkilenmeyen bir ekonomi ve iş hayatı oluştu,”

Galiba gerçekten öyle,

Ne muhtıra dinliyor, ne kapatma davası, ne de kara harekatı,

Belli ki, bazıları ekonominin siyasete duyarsızlaşmasına bozuluyor,

Çünkü tam ‘Kapatma davası açıldı işler kötüye gidiyor’ diyorlar, ertesi gün borsa dünyaya paralel olarak yükseliyor, dolar aynı şekilde düşüyor,

Ekonomi artık Ankara’ya değil, New York’a, Frankfurt’a, Londra’ya, Tokyo’ya endeksli,

Fakat yine de Tayyip Erdoğan şanslı bir adam,

Ekonomistlerin beklentilerine göre Dünya 1929 krizine benzer bir krize doğru ilerliyor,

Bunun Türkiye’ye etkilerinin olmaması kaçınılmaz,

Bu etkiler Türkiye’de ekonomiyi ve sosyal hayatı etkilemeye başladığı zaman Erdoğan çıkıp “Kapatma davası olmasaydı biz bunlarla baş edebilirdik” diyebilir,

Ve Türkiye’de buna inanlar olabilir,

 

 


Referansa dikkat

Kapatma davası ile ilgili olarak Avrupa’dan olumlu veya olumsuz sesler gelebiliyor,

Olie Rehn “AB ile ilişkiler zarar görür” diyor, İtalya Dışişleri Bakanı D’Alema ise “Kapatma davası iç mesele bizimle ilişkileri etkilemez”

Türk basını meşrebine göre birini görüyor, diğerini görmezden geliyor,

Ben ise başka bir şey söylemekten yanayım,

Avrupa Birliği’nden yapılacak açıklamalar referans alınmamalı,

Çünkü aynı Avrupa Birliği’nin aynı sözcüleri geçmişte başka şeyler de söylediler,

Mesela Türkiye’nin kara harekatına karşı çıktılar,

PKK’yı koruyan açıklamalar ve eylemler yaptılar,

Türkiye’den kaçan teröristlere kucak açtılar, haklarını savundular,

Bölgesel anlaşmazlıklarda hep Türkiye’ye karşı tavır aldılar,

Eğer Olie Rehn’in veya D’Alema’nın bir cümlesini referans diye göstermeye kalkarsanız sonra birisi de başka bir cümlesini hatırlatıverir,

Bilmem anlatabildim mi?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Şairlerin duygu, başbakanların akıl adamı olması gerektiğini hatırladığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları