Genel Başkanlar da Aysun gibi düşünüyor

Herkes gündemin peşinden giderken, gündemi belirlemek eski manken, yeni televizyoncu Aysun Kayacı’ya düşüyor,

“Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi?” sorusunu Aysun Kayacı soruyor!

Geçen akşam bir sohbette bu Kayacı’nın sözleri gündeme geldi,

Karşımda Türkiye’nin en iyi okullarını bitirmiş, birkaç yabancı dil bilen ve en az Aysun Kayacı kadar hoş bir hanım oturuyordu,

“Bu kız da iyice zıvanadan çıktı, Onun oyu ile bir çobanın oyu aynı olmayabilir ama burada durum çobanın lehine olmalıdır” dedi,

“Niye kızıyorsunuz, Siz de öyle düşünmüyor musunuz?” dedim,

“Ben de öyle düşünüyorum ama bunu söylemek Aysun Kayacı’ya mı kaldı,” dedi sinirlenerek,

Benim gülümsememe bir anlam yüklemiş olmalı ki, “Kadın güzel diye demiyorum, Üretime katkı açısından baktığınız zaman çobanın söz söyleme hakkı daha fazladır diye düşünüyorum, Bu kızın neye katkısı var ki” dedi,

Herkes Aysun Kayacı’yı eleştiriyor ama Aysun Kayacı’nın sözlerini ben bugüne kadar hiç duymadıysam 500 kişiden duydum,

Onun oyuyla benim oyum bir mi?

Kayacı’nın yaşadıklarını Aziz Nesin’e benzetiyorum,

O da “Bu milletin yüzde 70’i aptaldır” demişti,

Herkes alenen kızmış, herkes gizliden gizliye hak vermişti,

Ama herkes kendini yüzde 30’a dahil etmişti,

Aysun Kayacı’nın sözlerinde de durum farklı değil,

Dağdaki çobana sorsan o da “kardeşim bizim dağda bayırda anamız ağlıyor, Adam şehirde sıcacık odasından ahkam kesiyor, Önce benim çektiklerimi çeksin sonra konuşsun, Onun oyuyla benim oyum bir mi” diyecektir,

Üstelik Aysun Kayacı gibi düşünenlerin başında Türkiye’deki partilerin liderleri gelmektedir,

“Onun oyuyla benim oyum bir mi” diye düşünen, düşünmekle kalmayıp bunu fiiliyata dökenler partilerin başındadır, yönetimdedir,

Böyle düşündükleri için “Temsili demokrasiyi”  kendilerine göre yönlendirmekte, demokratik katılıma müdahale etmekte, il ve ilçe örgütlerini kendileri belirlemekte, milletvekili aday listelerini önseçimlerle değil, merkezden kendilerini hazırlamaktadır,

Parti üyesi çobanlarla, parti üyesi profesyonel siyasetçilerin “Oyu bir olmasın” diye genel merkezlerin egemen olduğu bir sistem oluşturulmuştur,

“Çobanla benim oyum bir mi” diyen Aysun Kayacı “Teneke kafalı sarı civciv” olur, aynı şeyi söylemeden yapan genel başkan ise “Vazgeçilmez lider”

 

 

 


Kim kimle uzlaşacak

Ortalıkta anlamsız, saçma sapan bir uzlaşma mesajları dolaşıyor,

Ne uzlaşacak, kim uzlaşacak belli olmadan saçma sapan iyi niyet mesajları,

Mesajları verenler bile neyin mesajını verip kimden uzlaşma bekliyorlar bilmiyorlar,

Havaya bakarsanız sanki ortada iktidarla muhalefet arasında bir uzlaşma olması gerekiyor,

Oysa ortada böyle bir durum yok,

Sorun iktidarla muhalefet arasında değil,

Öyle olsa çözümü kolay,

Sorun Türkiye’nin sistemini oluşturan eşit güçler arasında,

Yani yasama ile yargı arasında,

Yani kuvvetler ayrılığının çatışmasında,

Yasama ile yürütme kuvvetleri genelde aynı elde toplandığı için, ayrı düşme olasılığı bulunan tek kuvvet yargı, Şimdi de olan bu,

Türkiye’nin sistemini kuranlar, sistemin geleceğinin sorumluluğunu üç güce eşit olarak paylaştırmışlar,

Bunların hiç biri diğerinden üstün değil,

Hepsi eşit,

Şimdi eşitler arasında bir anlaşmazlık var,

Bu nedenle uzlaşma çağrılarının muhatabı asla ve asla muhalefet partileri değil,

Bir tarafta iktidar partisi var, diğer tarafta yargı,

Yargı tarafının eli yasalarla bağlı,

Yazılı kurallar dışında herhangi bir noktada uzlaşamaz,

İstese de yapamaz,

Bu durumda uzlaşma çağrılarının tek muhatabı kalıyor,

İktidar partisi ve onun genel başkanı,

Bu çağrı doğrudan kendisine yapılamadığı, bunun onun tepkisel tavrını daha da sertleştireceği düşünüldüğü için “Uzlaşın” deniyor,

Oysa demek istenilen şu, “Sistemle kavga etme, Uzlaş”

Zaten o da bunu gayet iyi anlamış,

Sözlerinden ben öyle anlıyorum,

 

 


İzmir Mitingi

Başbakan’ın basındaki goygoycularına bayılıyorum,

Sürekli bir dolmuşa getirme durumundalar,

Başbakan da bayılıyor olmalı ki, o dolmuşa biniyor,

Hiç düşünmüyor “Yahu bu adamlar bugüne kadar babalarını bile satmaktan çekinmediler yarın beni de satarlar” diye,

Kendisine hiç de düşman olmayan aklı selim seslere kulak vermektense onları dinliyor,

Aylar önce bu köşede bir örnek verdim,

Adnan Menderes’in 1960 yılının Mayıs ayında yaptığı İzmir Mitingi’ni hatırlattım,

O zamanın İzmir’inde 200 bin kişiyi toplamıştı Adnan Menderes,

Aynı ay içinde 27 Mayıs darbesi oldu,

Menderes için 200 bin kişiyi toplayan İzmir’de bile tek bir çatlak ses çıkıp da “Ne yapıyorsunuz” demedi,

O mitinge katılanların bazıları Menderes için bir evladını kurban etmeye hazırdı,

Ama hiç birinden tek bir ses çıkmadı,

Bu toprakların havası bu,

Güç varsa herkes seninle,

Güç yoksa yalnızsın,

Yarın Tayyip Erdoğan bir şekilde iktidardan düşse veya düşürülse bugünkü goygoyculardan ses çıkmaz,

Yok yok çıkar,

Şöyle derler, “Eee, bu kadarı da yapılmazdı, Bizi dinleseydi böyle olmazdı”

Sonra şakşaklayacak, dolmuşa getirecek ve etinden beslenecek yeni birilerini bulurlar,

Üstelik bu sadece bize özgü de değil,

Kral öldü yaşasın yeni kral değil mi?

 

 

 


Bu takım mı şampiyon olacak?

spor yazısını okumak için tıklayınız

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları