Özgürlükler böyle mi genişler!

Türkiye’de yıllardır “Devlet bağlantılı” mafyalardan söz edilir,

Bazı bürokratlarla bağlantılı mafya oluşumları, hesap vermeyeceklerini, sıkıştıkları zaman korunacaklarını bilmenin rahatlığı ile “Çetecilik” yaparlar,

Bunlar kimi zaman Alaattin Çakıcı’dır, kimi zaman Sedat Peker’dir,

Bunların devletteki uzantıları bazen Veli Küçük gibi “Kirli askerlerdir”, kimi zaman Eyüp Aşık gibi “Kirli siyasiler”

Gazeteciliğe başladığımdan beri bunlarla mücadele etmeye çalıştım,

Çakıcı hakkında bu köşede yazılanlar hiç bir yerde yazılmadı,

Sedat Peker hakkında yazılanlar burada yazıldığı kadar açıkça hiç bir yerde yazılmadı,

Birinin adamları tarafından İstanbul’un en büyük alışveriş merkezlerinden birinin bodrumunda tehdit edildim, diğerinin adamları tarafından saldırıya uğradım, Keza Veli Küçük adının bu köşe kadar anıldığı başka bir yer oldu mu acaba!

Adı ister Ergenekon, istersese ergenekonma olsun bu adamların üzerine gidilmesini benden daha fazla kim isteyebilir,

Ancak Ergenekon soruşturmasının AKP muhalifleri üzerinde bir demokles kılıcı olmasını da kabul edemiyorum,

“AKP’ye muhalif olursan seni bu soruşturmaya bir yerinden dahil ederim, ayıklarsın pirincin taşını” mantığını,

İlhan Selçuk’la ilgili suçlamaları okuyorum iktidar basınından,

Komik,

“AKP’yi iktidardan uzaklaştırmak için girişimlerde bulunmak, bu amaçla darbe organizasyonları içinde yer almak, Kapatma davası açılması için çeşitli kesimlerle temasta olmak”

Yahu bunlar için İlhan Selçuk’u gözaltına almaya gerek yok, Soruşturmaya da gerek yok, Telefon dinlemeye de gerek yok,

İlhan Selçuk bunları zaten yazıyor,

AKP iktidardan uzaklaştırılmalı diyor, ne gerekiyorsa yapılmalı diyor, kapatma davası geç kaldı diyor,

Bir gazeteciyi köşesinde yazdıklarını telefonda da söyledi diye gözaltına almak neyin nesi!

Bunun anlamı şu bence, Yazdıkları için tutuklamak,

Bu mu demokrasi, bu mu özgürlük,

Hadi diyelim ki, bunları yazmadı ve sadece konuştu,

Yahu insan özel hayatında neler neler konuşuyor,

Bazı AKP’lilerin evlerini, özel konuşmalarını dinlesek kim bilir neler diyorlardır,

Kimi rejim hakkında, kimi kendi partisi hakkında, hatta kimi partisinin lideri hakkında,

“Özgürlük alanları” böyle mi genişletilecek,

Bu AKP’nin anlayışı,

Yazık,,, 

 

 

 

 


Mesut Yılmazlaşma ve deja vu

Mesut Yılmaz, iktidarının son dönemlerinde garip bir adam olmuştu,

Dedikoduya prim veren, karalamaktan haz alan, dedikodu ve karalamayla çıktığı yolda kendine siyasi veya ekonomik rakip gördüklerinin üzerinde baskı kurarak sindirmeye çalışan bir tarzı vardı,

Bu nedenle Emniyet içinde, MİT içinde, medyada kendi adamlarını bulmuş, yakın çevresini de dedikoducu bir gruptan oluşturmuştu,

Kendi kafalarında sanal gerçeklikler uyduruyor, sonra gerçeği bu sanala uydurmak için polisten, medyadan faydalanıyordu,

Bugünkü durum da Mesut Yılmaz‘ın kurduğu düzeni andırmaya başladı,

Mesut Yılmaz’ın medyadaki komplo teorisyeni Tuncay Özkan’dı,

Bugünkü iktidarın Fehmi Koru,

Bugün Fehmi Koru’nun yaptıklarını o gün Tuncay Özkan yapıyordu,

O gün Tuncay Özkan’ın yaptıklarına kızan Fehmi Koru bugün Tuncay Özkan’ın o zaman yaptıklarını yapıyor,

O gün İstanbul Emniyeti’nde Mesut Yılmaz’ın sanal gerçekliğini, gerçek haline getirmeye çalışan birileri vardı, bugün aynı işi yapan gruplar var,

O gün Mesut Yılmaz MİT’i kullanırdı bugün Emniyet istihbaratı kullanıyorlar,

Her şey birbirine o kadar benziyor ki, şaşırıyorum,

Şimdilerde Ergenekon soruşturmasın eğip bükerek bir yerlere ulaştırmaya çalışıyorlar,

Uysa da, uymasa da,

Ergenekon’da bir “1 numara” bulma, bulamazlarsa yaratma çabası var,

Sürekli bir dedikodu çarkı işletiliyor,

Bu dedikodular bize kadar ulaşıyor,

Ergenekon’un liderliği için “Komplo teorisyeni dedikoducuların” üç adayı var,

Üç yüksek rütbeli emekli subay,

Hüseyin Kıvrıkoğlu, Doğu Silançıoğlu ve Hasan Kundakçı isimleri ortalıkta dolaştırılıyor,

Soruşturmanın oraya kadar götürülmesi yönünde bir çaba var,

Hele hele oradan hala görevde olan bir komutanın adına ulaşabilirlerse iş onlar açısından tadından yenmeyecek hale gelecek,

Bu çabaları ilgiyle izliyorum,

Geçmişi bir kez daha yaşayarak

Tam bir deja vu durumu, 

 

 


Bu yazılar ne böyle!

Gazetelerde bazı yazarları okurken giderek daha çok şaşırıyorum,

Yazı konuları özel hayatları,

Elbette gazeteciler bazı yaşadıklarını, gördüklerini köşelerinde aktarabilirler ama kendi hayatlarını bu kadar ortalığa dökmelerinin ne gibi bir toplumsal fayda sağlayacağını anlamı değilim,

“Karı beni terk etti”

“Barıştık”

“Yine terk etti”

“Sevgilim beni aldattı”

“İntikamımı aldım, Ben de onu aldattım”

“Yeni iç çamaşırlarım sevgilimi çok tahrik etti”

“Bana yeni iç çamaşırları almış,”

“Sevgilimin en beğendiği yerim gögüslerimmiş”

“Ben de onun poposunu çok seksi buluyorum”

Bu yazdıklarımı ben uydurdum zannediyorsunuz değil mi?

Yanılıyorsunuz,

Bunların hepsi yazıldı,

Hatta daha fazlası da yazıldı ama edepsizlik olmasın diye buraya almadım,

Böyle bir teşhircilik neye yarıyor bilmiyorum,

Ama bir işe yarıyorsa ben bu yazarlara youtube’u tavsiye ediyorum,

Köşeyle sınırlı kalmasınlar,

Özel hayatlarının en özel anlarını  videoya kaydedip youtube’a versinler,

Bayağı izlenirler,

Hatta performansları dikkat çekiciyse, büyük paralarla transfer dahi yapabilirler,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kendi önceliklerimizi ülkenin öncelikleri zannetmediğimiz zaman

Erişilebilirlik Araçları