Düşünmek serbest, onlar gibi düşünüyorsan

Aylardır bağırıyorum, “Ne özgürlüğü, ne demokrasisi, Düpedüz çoğunluk diktatöryasına gidiyoruz” diye,

Entel takımının umurunda değil,

Son olarak Sinan Çetin demiş, “Sessiz devrim yapıyorlar” diye,

Sinan farkında değil, Bunun önce şimşeği çakar, ardından sesi gelir,

Ondan sonra duyar devrimin sesini,

Başbakan Erdoğan, simge de olsa, fikirlere özgürlük diye türbana özgürlük istiyor,

Dün sokaktaydım,

Yolda gördüğüm 10 otomobilden beşinde kadınlar türbanlıydı,

Kentin yan mahallelerine gidince bu oran daha da artıyor,

Bu özgür olmayan hali,

Ya bir de özgür olsa ne olacak acaba,

Üniversitede türban serbest olsa ne olurmuş?

Bir şey olmaz,

Olsun,

Peki üniversiteyi bitiren kız asistan, doçent, profesör olmak isterse ne olacak?

4 yıl sonranın tartışması da bu mu olsun!

Biliyorum niyet bu,

Önce üniversite, Sonra her yer,

Hadi delikanlı olun, Kasımpaşalı olun, Baştan söyleyin,

Söyleyin de, ona göre tartışalım meseleyi,

Bir seferde, toptan,

Amaç özgürlükmüş,

Öyle diyorlar, Sinan gibiler de inanıyor,

Fikir özgürlüğü ise, inanç özgürlüğü ise, düşünceleri açıklama özgürlüğü ise, o zaman Başbakan niye herkesi fırçalayıp duruyor,

Yok yanlış anlamayın, “Anasını da alıp giden” adamdan bahsetmiyorum,

Fırçalananlar Yargıtay Başsavcıları, Danıştay Başkanları, rektörler,

Kim ağzını açsa, ağzının payını en tepeden alıyor,

Yargıtay Başsavcısı “Olmaz” diyor,

Yanıt geliyor, “Size mi kaldı”

Danıştay “Tehlikeli olur” diyor,

Yanıt dünden hazır: “Size mi soracağız”

Bir rektör “Bu işin yan etkileri olur” diyor,

Fırçayı yiyor, “Sen sus otur yerinde”

Ne özgürlük ortamı ama değil mi!

Düşünmekte özgürsünüz, bunu söylemekte özgürsünüz,

Ama bir şart var,

Basit bir şart,

“Onlar gibi düşünmek” şartı,

Onlar gibi düşünüyorsan istediğin kadar düşünebilirsin, Dahası düşünceni söyleyebilirsin,

Onlar gibi düşünmüyorsan, Düşünebilirsin, Ama söylemezsin,

Tabii şimdilik,

Pek yakında; onlar gibi düşünmüyorsan, düşünemezsin de,

Öyle olacak emin olun,

Sinan Çetin’in dediği gibi,

Sessizce, Sessiz bir devrimle,

 

 


Olmadı be Cüneyt Abi

Cumartesi gecesi geldi haber,

Cüneyt Abi kaza geçirmişti,

Şans eseri cebinde numarasını buldukları Avni Özgürel’e haber vermişlerdi,

“Durumu ağır” dediler,

Hastaneye gitmeye hazırlanırken “Kaybettik” diye geldi haber,

Hıncal Uluç geldi aklıma,

“Ya duymadıysa, Benden duymasın” diye arayamadım,

Ercan Arıklı, Orhan Mizanoğlu ve Cüneyt Koryürek,

En yakın üç dostu,  Arıklı ile öyle yakın bir dostluğumuz yoktu ama Orhan Abi ve Cüneyt Abi ile öyle mi!

Ben bu haldeysem, Hıncal Abi kimbilir ne haldeydi,

Giden gitmişti de, kalan ne durumdaydı,

Yasemin’i aradım,

“Biliyor” dedi, İzmir’deydi, Dönüyordu,

İzmir’den döner dönmez Hıncal Uluç’un yanına koştum,

Ağır bir darbe yemişti,

Kolay değildi onca yılın dostunu kaybetmek,

Cüneyt Koryürek’i kaybetmek,

Öyle oturduk sessizce,

O kendi anılarına daldı, ben kendi,

Cüneyt Abi ile yaptığımız spor sahbetlerini, aklına her gelen parlak fikirde arayıp çocukça bir heyecanla projelerini paylaşmasını,

Bazen kırıcı olduğum için bana nasihat etmesini,

İki hafta önce aramıştı son,

“Fatih aklımda çok iyi şeyler var, Oturup konuşmamız lazım” diye,

“Anlat abi” demiştim,

“Telefonda olur mu oğlum, Yemekte olur” dedi,

“Çok işim var Cüneyt abi, Bir iki hafta sonra yapalım” dedim,

Her zamanki anlayışlı haliyle, “Olur olur”dedi,

Olmadı Cünelt Abi, Olmadı, 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Dibine ışık vermeye çalışan mumun çevreyi karanlık bırakmaya razı olduğunu anladığımız zaman

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları