Filmi Başa Sarmak

Tuzağa düşüldü,

DTP hakkında kapatma davası açıldı,

İstedikleri tam da buydu,

Bakın seçimlerden bu yana olanlara,

DTP Meclis’e girmiş, Bölgenin farklı düşünen kesimi temsil ediliyor, Yeni bir pencere açılmış, Legal platformda konuşma, iş yapma şansları doğmuş,

Normalde ne olur?

Silahlar susar, siyasetçiler konuşur, Siyasetçiler sonuç alamazsa sorun yeniden çıkar,

Burada ise tam tersi oluyor,

DTP Meclis’e giriyor  ve PKK anında yoğun saldırıya geçiyor,

Son 8 yıldır yapmadığı kadar vahşi saldırılar yapıyor,

Legal parti konuşmaya fırsat bulamadan, terör örgütü silahları konuşturuyor,

Parti zaten dağa göbekten bağlı, sesini çıkaramıyor,

Sonunda sabırlar taşıyor, kapatma davası açılıyor,

PKK’nın yapmak istediği, olayı getirmek istediği nokta da tam buydu işte,

Bu tuzağa düşmenin, Türkiye’ye bir şeyler kazandıracağını hiç zannetmiyorum,

Sadece seyrettiğimiz bir filmi, başa sarıyoruz,

 


Bugün sıkıcı siyasetten bahsetmektense biraz daha sevdiğim konuları yazmak istiyorum,

Otomobilleri,

Daha doğrusu, bir otomobili,

Maserati Grand Tourismo’yu,

Çünkü bütün gazetelerde, her yerde ondan bahsediliyor,

Maserati’nin hikayesini bilir misiniz?

1900’lerin başında kurulduğunu, ilk egzotik İtalyan otomobillerinden biri olduğunu, Ferrari’nin kurucusu Enzo’nun Maserati’ye yarışan bir pilotken ayrılıp Ferrari’yi kurduğunu falan,

Maserati, 1980’lerin ortasında krize girdi,

Efsanevi Merak, Bora, İndy, Khamsin gibi otomobilleri üreten fabrika, de Tomaso yönetiminde “Berbat” otomobiller yapınca yere yapıştı ve 1990’ların ortasında Fiat’ın kontrolüne geçti,

Fiat, markayı bünyesinde bulunan Ferrari’ye emanet etti,

Ferrari fabrikasından bir kaç kilometre uzakta, Modena’da bulunan fabrika yenilendi, Kontrolü Ferrari üretim planlamacıları aldı,

Ferrari’ciler önce üretime hazır Guigaro tasarımı 3200 GT’yi biraz derleyip toparlayıp piyasaya verdiler,

Sonra turbo motorlu bu aracın motorunu ve stop lambalarıyla şahane kaputunu değiştirip 4200 GT yaptılar,

Bu arada da bence şu anda Dünya’nın en çekici 4 kapılı sedanı olan, yeni Quattroporte’yi ürettiler, Quattroporte, Maserati markasının yeniden doğuşu oldu,

Ama sonrasında Maserati Ferrari bünyesinden çıkarıldı ve bu kez Fiat’ın bir başka markası olan Alfa Romeo’nun altına girdi,

Yeni Grand Tourismo bu dönemin ürünü, Tasarım Pininfarina, 

Güzel bir otomobil olduğu kuşkusuz,

Ama çok melez bir hali var,

Mesela öndeki ızgara 1953-1956 model Corvette’e benziyor,

Yine ön farlar2005 model Corvette ile neredeyse aynı,

Ön çamurluğun yandan görünüşü Ferrari 599 GTB’yi andırıyor,

Arka çamurluk, Aston Martin ile yeni Jaguar XK arasında,

Arka görünüş 599 GTB’ye benzerken, arka stoplar yeni Ford Mondeo gibi,

Motor ise bildik 4200 GT’nin motoru, Tabii biraz gelişmiş haliyle,

Bu otomobili önümüzdeki günlerde test edip, sizler için yazacağım,

O zaman daha detaylı bilgi veririm ama çok güzele benzediğini peşinen söylemem gerek,

Bu otomobilin başka otomobillere benzerliklerini sayarken, Pininfarina’nın giderek yaratıcılığını kaybettiğini söylemeden geçemeyeceğim,

Bu ünlü dizayn firması giderek daha fazla esinlenir olmuş,

Bazen kendinden, bazen başkalarından,

Mesela Ferrari 612 Scaglietti ile Peugeot 407,

Bakın her iki otomobile ön ızgara neredeyse aynı,

Bunu söylediğim zaman Ferrari’nin İtalyan yöneticilerinin de yüzü kızarmıştı,

Ya Pininfarina bu huyundan vaz geçsin, ya da Fiat Pininfarina’dan,

   

 


Otomobil demişken, yazmaya devam,

Büyük büyük motorları olan büyük otomobillerden sıkıldım,

80 kiloluk Fatih’i bir yerden bir yere götürmek için yanında 2,5 ton daha taşımanın anlamsız olduğunu geç de olsa farkına vardım,

Bu yüzden de bundan böyle küçük otomobiller alacağım,

Fakat ilk girişimim başarısızlıkla sonuçlandı,

Hybrid, yani hem benzinle hem elektrikle çalışan bir otomobil almak istedim,

ABD’de gördüğüm ve çok beğendiğim Toyota Pirius aklıma geldi,

Bir kaç bayi gezdim, Haberleri bile yoktu,

Bunun üzerine Toyota’yı aradım,

“Pirius var mı?” diye sordum,

Getirmiyorlarmış,”Niye?” dedim,

Üretim yetmiyormuş, ABD ve Avrupa pazarları otomobilleri emiyormuş,

Çevreci ve tasarruflu bir otomobilin Türkiye’ye layık görülmemesine şaşırdım,

Türkiye’ye Hybrid otomobil getiren tek markanın Honda olduğunu öğrendim,

En yakın bayiye gittim,

Hayret!

Ellerinde bir tane vardı

Civic Hybrid,

Çok da güzeldi,

Fiyatı da normal Civic’lerden az daha pahalıydı,

Ama almadım,

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sinirlendim,

Çevreyi korumak üzere imal edilmiş ve çevreyi gerçekten koruyan, az yakıt harcayan, ülke ekonomisine katkı sağlayabilecek bu otomobilde bile diğer otomobillerle aynı vergi oranı uygulanıyordu,

Yıllar önce katalitik konvertörlü otomobillerin vergisiyle ilgili verdiğim mücadeleyi hatırladım,

Her şeyi AB ile ölçen, kendini AB standartlarında gören hükümetlerimiz konu mangır toplamak olunca ne yazık ki, birden Türkleşiyorlar, Çevreci otomobillerin teşvik edilmesi gerek,

Tabii bur duyan, bir anlayan olursa,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kötüyü kabullenmenin iyiye haksızlık olduğunu anladığımız zaman

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları